Said Nursi'nin mümin sözlerini İsrail'e yorumladı
Hürriyet yazarı Yılmaz, Başbakan Erdoğan'ın sözlerini Said Nursi ile eleştirdi ancak yorumları karıştırdı
İbrahim Mert'in haberi:
RİSALEHABER-Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Başbakan Erdoğan'ın sözlerini Said Nursi ile eleştirdi ancak yorumları karıştırdı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Filistin’deki son olaylar üzerine yaptığı
konuşmada söylediği, "Burada bizim için üç yol var: Ya elimizle müdahale edeceğiz, ya dilimizle müdahale edeceğiz, ya da kalbimizden buğzedeceğiz. Hiçbirini yapma, yan gel yat! Bizim değerler silsilemiz içinde böyle bir şey yok!” sözlerini eleştiren Yılmaz, bunun hadis olduğunu belirtti.
Hadisin nasıl yorumlandığına dair İslam bilginlerinin yorumlarını araştıran Yılmaz, Bediüzzaman Hazretlerinin müminler arasındaki kardeşlik ve muhabbete dair ifadelerini İsrail'e yönelik kullandı.
Hayattayken bugün İsrail'in yaptığı gibi zalimlere karşı dik duruşu ile bilinen Bediüzzaman Said Nursi'nin sözlerini araştıran Yılmaz, konunun başını okumadığı için sözlerini yanlış yorumladı.
Yılmaz'ın yazısı ve Bediüzzaman Hazretlerinin ilgili cümlelerinin yer aldığı konu şöyle:
Dini kaynaklardan baktım, İslam bilginleri hadisi şöyle yorumluyor:
“Elle düzeltmek devletin, askerin ve polisin vazifesidir. Dille düzeltmek
eğitimle, öğretmen ve din adamlarının görevidir. Kalben buğzetmek de halkın
vazifesidir.”
Başbakan’ın, Gazze sorununu çözmek için seçeneklerinden biri askeri mi? Bunu
anlayamadım.
İsrail’in sorununu “dille” yani eğitimle nasıl çözeceğiz, burası da meçhul!
“Buğzetmek” ise kötülük işleyenlere karşı düşmanca davranmak ve kalben o
insanlardan nefret etmek anlamına gelebiliyor ama İslam âlimleri bunun yanlış
bir yorum olduğunu düşünüyorlar.
Bunu söylemelerinin nedeni ise İslam dininin kötülüğe iyilikle mukabele etmeyi
öneriyor olması.
Said–i Nursi şöyle yorumlamış: “Bize hasım olan ve bizimle uğraşanlara düşmanca
davranmak yanlıştır. Bu yangına körükle gitmek demektir. Bu durumda ise
düşmanlık daha da artacaktır. Mü’min, kerim olmak ve daima ikram etmekle
mükelleftir. Çünkü insanlar ikram ile birbirlerine yaklaşırlar. Fena bir adama
‘iyisin, iyisin’ desen iyi olur. İyi adama ‘fenasın, fenasın’ dersen fena olur.”
Başbakan’ın kalbinin ve zihninin içine girmeme olanak yok tabii. “Buğzetmeyi”
nasıl yorumluyor bilemiyorum. Ama İsrail’e karşı genel tutumuna bakınca
“düşmanca davranmayı” tercih ettiğini düşünmüyor da değilim.
Başbakan böyle konuşmayı seviyor. Olabilir, bir itirazım yok.
Ama bu meseleyi “elle” nasıl düzeltmeyi düşünüyor, daha açık konuşsa da öğrensek
iyi olur.
BEDİÜZZAMAN NE DEMİŞTİ?
Bediüzzaman Hazretleri Mektubat adlı eserinde yer alan "Yirmi İkinci Mektup"un "ehl-i imanı uhuvvete ve muhabbete davet ettiğini" belirterek başlar.
"Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir" diyen Bediüzzaman Hazretleri, konunun ayrıntısını işler.
Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz'ın yazısına konu ettiği bölümün tamamı ise şöyle:
"Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmârene ve hevâ-i nefsine adâvet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için mü’minlere adâvet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet et. Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı muhabbete lâyıktır. Öyle de, adâvet hasleti, herşeyden evvel kendisi adâvete lâyıktır.
Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder. Zâhiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adâveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedâmet eder, sana dost olur.
اِذَاۤ اَنْتَ اَكْرَمْتَ الْكَرِيمَ مَلَكْتَهُ - وَاِنْ اَنْتَ اَكْرَمْتَ اللَّئِيمَ تَمَرَّدًا (İyi ve izzetli birine iyilik edersen, onu elde edersin. Kötü birine iyilik edersen, o daha da azar. (Bu beyit Mütenebbi’ye aittir. bk. el-Orfü’t-Tayyib fî Şerhi Dîvâni’t-Tayyib, s. 2:710.) hükmünce, mü’minin şe’ni, kerîm olmaktır. Senin ikramınla sana musahhar olur. Zâhiren leîm bile olsa, iman cihetinde kerîmdir. Evet, fena bir adama “İyisin, iyisin” desen iyileşmesi ve iyi adama “Fenasın, fenasın” desen fenalaşması çok vuku bulur. Öyle ise,
وَاِذَا مَرُّوا باِللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا - وَاِنْ تَعْفُوا وَتصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَاِنَّ اللهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (“Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” Furkan Sûresi) gibi desâtir-i kudsiye-i Kur’âniyeye kulak ver. Saadet ve selâmet ondadır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.