Risale Haber-Haber Merkezi

Yeni Şafak yazarı Yasin Doğan, Said Nursi hazretlerinin hükümetlerin önüne koyduğu reçetelerin karşılık bulmaması nedeniyle sıkıntıların daha da derinleştiğini söyledi.

Kamuoyunda milletvekili Yalçın Akdoğan olduğu bilinen Yasin Doğan, Van depreminin ardından yapılan hizmetleri anlattı. Geçmişte devleti yönetenlerin bölgenin hassasiyetlerine, karakterine, meselelerine bigane kaldıklarını ifade eden Doğan, Bediüzzaman Hazretlerinin Osmanlı'dan itibaren yazdığı reçetelerin yönetimler tarafından karşılık bulmadığını söyledi.

Said Nursi'nin Medresetüzzehra projesine de vurgu yapan Doğan, Risale-i Nur'dan çeşitli alıntılarla yazısını sürdürdü:

Osmanlı'nın son dönemlerinde bölge gerçeğini gören Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin yönetimin önüne koyduğu reçetelerin karşılık bulmaması, sorunların derinleşerek sosyal dokuyu derinden sarsan etkiler yapmıştır. Terör örgütü cehaleti ve sefaleti kullanarak, red ve inkara dayanan baskıcı anlayışı istismar ederek kendisine toplumsal destek bulmaya çalışmıştır. Bediüzzaman, o dönemde Medresetü'z-Zehra adıyla fen ilimleriyle dini ilimleri bir arada okutan bir üniversite projesini öne çıkarıyor, bununla cehaleti ve sefaleti gidermeyi, insani değerleri ve kardeşliği esas alan bir siyasi zihniyetin gelişimini amaçlıyordu.

Meşrutiyet döneminde Kürtleri meşveret, adalet, seçim ve ortak akıl gibi fikirlere alıştırmaya çalışan Bediüzzaman, milleti için ruhunu feda etme iddiasında olup millete efendilik taslayanların, kendi küçük menfaatleri için millete büyük bedeller ödettiklerini, dengesiz, mantıksız ve anlamsız şekilde intikam ve şahsi garez peşinde olduklarını, muhtariyet (özerklik) şeklinde makul olmayan fikirlerde bulunarak aslında öç alıp rahatlama peşinde koştuklarını söyler. Bu tasvir, adeta bugünkü terör örgütünün davranışlarını resmetmektedir.

Said Nursi, ayrıca ütopya peşinde koşanların ve hiçbir gelişmeyi takdir etmeyenlerin nasıl bir fesada sebep olduklarını da şöyle anlatır: 'Muhali talep etmek, kendine fenalık etmektir. Seyyiesiz hükümet muhal-i adidir. Ben öyle adamlara anarşist nazarıyla bakıyorum. Zira onlardan birisi bin sene yaşayacak olsa adeta mümkün hükümetin hangi suretini görse hülya ile yine razı olmayacak. Şu hülyanın neticesi olan meylü't-tahrip ile o sureti bozmaya çalışacak. Şu halde böyleler, fena zannettikleri Jöntürkler nazarında dahi mel'un, anarşist ve iğtişaşcı (karışıklık çıkaran) fırkasından addolunurlar. Zira istedikleri şey muhal olduğu için, neticesi ihtilal ve fesattır.'

Gayrı meşru bir yolla muhal bir amaca ulaşmak isteyenler beyhude uğraşırlar. Hem kullandıkları yöntem yanlıştır, hem ulaşmak istedikleri hedef imkansızdır. Bu çabanın neticesi daha büyük bir bozgun, çöküş ve zarardır.

PKK gibi silahlı başkaldırıyla netice almaya çalışan örgütlerin toplumda meydana getirdikleri fesat, sosyal dokuyu tar umar etme riski taşır. İsyanı, bozgunu, çatışmayı normal göstermeye çalışanların sorun derinleştikçe daha fazla debelendiklerini görüyoruz.

Bediüzzaman'ın Sebilürreşad Dergisi'nde İslam-Kürtler ilişkisini şöyle özetler: 'İslam, uhuvvet-i İslamiyeye münafi olan kavmiyet davasını men eder. Kürtlerin asl ve nesebleri ne olursa olsun, İslam'dan iftiraka (ayrılmaya) vicdan-ı millileri asla müsaid değildir. İslamiyet herhangi bir ırkın diğer bir unsur-u İslam aleyhine olarak menfi surette intibah (uyanmasını) etmesini kabul edemez. Kürtleri Müslümanlıktan ayırmak isteyenler, esasat-ı İslamiyeye muhalif hareket ediyorlar. Hakiki Kürtler, kimseyi kendilerine vekil-i müdafi olarak kabul etmiyorlar. Onların vekili ve Kürtlük namına söz söyleyecek ancak Meclis-i Mebusan-ı Osmaniye'deki mebuslar olabilir.'

Bugün Kürtleri istismar edenler yıkıma odaklanırken, Kürtleri kardeşlik duygusuyla kucaklayanlar ihyayı ve inşayı gerçekleştiriyor.