Vehbi KARA
Sakal - Bıyık
Sakal bırakmak ve buna bağlı olarak sakalı tıraş etmek konusunda âlimler değişik kanaatlere varmış olmakla birlikte çoğunluğun görüşü yani sevad-ı azama ittiba etmek insanları sıkıntıya düşmekten koruyacaktır.
Günümüzde bu konuda aşırıya kaçan yorumlar yapılmakta sakalını kesenlere karşı “haram işledin” denilerek ağır ithamlarda bulunulmaktadır. Asrımızın en büyük alimlerinden Bediüzzaman Said Nursi’nin sakalını kesmesi bu aşırıya kaçan zatlara verilecek en güzel cevaptır.
Bediüzzaman bu sünneti yerine getiremediğinden dolayı üzüntüsünü ifade etmiştir. Fakat onun yaşamını dikkate aldığımızda bunun ne derece isabetli bir karar olduğunu görürüz. Çünkü sakalı kesmenin haram olduğunu söyleyen âlimlerimiz, “sakalın bırakıldıktan sonra kesilmesinin haram olduğunu kastetmişlerdir. Yoksa sakalı bırakmadan tıraş olmak haram olmaz”. İşte hayatı hapis ve zindanlarda geçen Bediüzzaman gibi zatların sakalının zorla kesilmesi onun için çok büyük bir zulüm olurdu. Buna tahammül etmesi mümkün değildi.
Bu konu gibi tartışılan ve kesin karara varmada güçlük çekilen konularda sevad-ı azama ittiba edilmesi en akıllıca iştir. İnsanı diğer İslam kardeşlerine karşı su-i zan etmesini önlediği gibi gereksiz tartışmalarında önüne geçecektir.
Sakal, erkekleri kadınlardan ayıran bir özelliktir. Sakal ve bıyığını tıraş eden erkekler şu halde kadınlara benzemektedirler. Erkeklerin kadınlara benzemesi de dinen yasaklanmıştır. Kısaca sakal bırakma konusunda tavsiye etmekte bir beis yoktur. Sakal sünnetini yerine getirenlere itiraz edilemeyeceği gibi yukarıda belirtildiği gibi çeşitli nedenlerle sakalını tıraş edenlere yani sakalını bırakmadan önce kesenlere itiraz edilmemelidir..
Sakal bırakmak sünnet, tıraş etmekse mekruhtur görüşünde olanlar Şafiî mezhebinden İmam Nevevi, Râzi, Gazzalî, Şeyh Zekeriyya el-Ensari, İbn-i Hacer, Remli, Hatib, Şirbini gibi zatlardır. Bu görüşü savunanlar şöyle demişlerdir:
Hadis-i şerifteki emir, sakal bırakmanın farz olmasını gerektirmez. Zira aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.s), Yahudi ve Hıristiyanlara benzememek için saçların boyanmasını emretmiş, fakat Sahabeden bazı kimseler saçlarını boyamamışlardır. Bu olay bu gibi emirlerin vücub için olmadığını gösterir. Müşriklere din ve imanla ilgili konularda benzemek haramdır. Örf ve âdetlerle ilgili hususlarda ise haram değildir. Şayet bu gibi hususlarda benzemek kesin olarak yasak olsaydı, Hz. Peygamber (asm) öncelikle bunu yapmazdı.
Örf ve âdetlerde bile olsa konu sadece müşriklere benzeme noktasından ele alındığı zaman aksine sakal bırakmanın haram olması gerektiği hükmüne varılabilir. Zira dün olduğu gibi bugün de birçok rahip ve gayr-i müslimler de sakal bırakmaktadırlar. Sakal da bunlardan biri olduğuna göre bu da öyle değerlendirilmelidir. Temizlik ve iyi görünüşlü olmak gibi güzel âdetlerdir. Rasûlüllah (s.a.s) ümmetine en güzel âdetleri tavsiye etmiştir.
Sakal bırakmak müstehap, (sünnet-i zevaid) traş etmek ise mübahtır görüşünü savunanlar şöyle derler: Sakal bırakmak, yemek, içmek, oturmak, giyinmek gibi Hz. Peygamber'in insan olduğu için tabii olarak yapmış olduğu âdetleridir. Bu itibarla sakal bırakmak ibadetle ilgili sünnet değil, Hz. Peygamber (s.a.s)'in gelenek kastiyle yapmış olduğu sünnetidir. Buna sünnet-i zevaid de denir. Mahmud Şeltut ve Muhammed Ebu Zehra gibi zamanımızın bazı âlimlerinin görüşü bu şekildedir. Buna göre sakal bırakmak faziletli olmakla birlikte, sakal tıraşı mubahtır. Sakal bırakılmadığı veya tıraş edildiği takdirde aleyhte bir hüküm terettüp etmez.
Sakalın adeta bir parçası olan bıyığa gelince; Hz. Peygamber (s.a.s)'den üst dudağının kenarları görünecek şekilde bıyığı kısaltmak veya tamamen kesmek şeklinde rivayetler vardır.
Asrımızın büyük âlimi Bediüzzaman, “Bazı âlimler 'Sakalı tıraş etmek caiz değildir' demişler. Muradları, Sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur” demektedir. Bu durumda, sakalı bıraktıktan sonra kesenler, Hanefî, Hanbelî ve Maliki âlimlerince mes'ul duruma düşerlerse de, Şafiî âlimlerince Gazali, İbni Hacer, Remli, Rafiî ve Nevevî’ye göre tenzihi bir mekruh işlemiş olmaktadırlar. Bu meselede Şafiî mezhebine uyan kimseler, bir mes'uliyet altına girmezler.
Bu sünneti işlemeye taraftar olmak, işleyenleri tebrik etmek, onlara hürmet etmek İslâmî bir davranış olduğu gibi, bırakamayanları veya bir mazeretinden dolayı terk edenleri de hor görüp küçük düşürücü konuşmak, büyük bir İslâmî eksiklikmiş gibi değerlendirmek de normal bir hareket değildir. Hele bu meseleden dolayı Müslümanlar arasındaki birlik ve kardeşlik bağlarına zarar vermek, şuurlu Müslümanın yapacağı işlerden değildir.
Sakal bırakan kimselerin, sünnete göre bakımını yapmaları, sünnete hürmetin ifadesi olur. Bıyık meselesinde ise dinî ölçü, kılların üst dudağı kaplamaması, bıyığın herkesin kendi kaşının kılları uzunluğunda olması ve dudak hizasını geçmemesidir. "Bıyıkları kısaltın" hadisine uyan âlimler bıyıklarını ciltleri görünecek kadar kısaltmışlardır.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: sünnet sakalı bırakıp sonra jiletle sinekkaydı şeklinde kesmek haram sayılmıştır. Sünnet sakal sünnet-i seniyeye uygun şekilde kısaltılabilir. Sünnet sakalı bırakıp kesmek haramdır. Birçok genç askere giderken sakalını kesmek zorunda kalmaktadır ki bu durum kabul edilmesi çok acı bir gerçektir. O halde bu haram sayılan fiili işlemeyi zorlayanlar yani gençlere sakal bıraktırmayı kendine büyük bir görev olarak görenler ciddi bir vebal altına girmektedirler.
Sünnet sakalı olmayan sakal ister kesilir ister uzatılır, vesselam…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.