Salahattin ALTUNDAĞ
Cevşenu’l-Kebîr’in Sonundaki Duâ
Semâ, masmâvi ve berrâk; güneş, ne yakıyor ne de üşüyoruz… İçimde garip bir huzûr var. Karşımda dostum, dava arkadaşım; o konuşuyor ama, neler söylediğini ben duymuyorum bile…
Birden aklıma, o hadîs-i şerîf geliveriyor:[1]
“Lê râhate fiddunyê”
“Dünyâda rahât yoktur”
Bâzı zâtlar dâ bu hâdis-i şerîfe ilâveten:[2]
“İllê selêse: sohbet-i ihvên, tilêveti’l-Kur’ên, zikr-i Rahmên.”
“Üç şey müstesnâ, dünyâda rahât yoktur: Tilâvet-i Kur'ân, münâcât-ı Rahmân, sohbet-i ihvân.”
demişler. Bu söz; hadîs-i şerîfin tamâmı dâ olâbilir, bir büyük zâtın güzel sözü de olâbilir. Benim hâlimi anlatıyordu yâ, oydu herhâlde, bu sözü hatırıma getiren.
Evet dostumla sohbetteydik ve onunla olmanın huzûru, beni başkâ âlemlere götürüvermişti.
Nasıl olduysa; “Cevşen’i yazmayı bitirdim, biliyor musun abi” deyiverdim.
Aylardır uğraştığım ve yazmayı hep hayâl ettiğim Cevşenu’l-Kebîr ile ilgili kitâbı kastediyordum. Onu bitirmiş olmanın huzûru vardı içimde…
Sohbetin huzûrunu dâ bulunca, bu huzûr ile birleşti de mi ağzımdan bu sözler çıktı bilmiyorum; ama gerçekten de iki huzûr birleşmişti…
Dostum dâ bana:
“İyi ki söyledin abi yâ! Ben de bir konuyu merâk ediyordum. Geçen, biriyle Cevşen ile ilgili olârak konuşuyorduk. Bana şöyle bir soru sordu; gerçi ben kendimce bir şeyler söyledim ama doğrusu, bunun tâm cevâbını arıyordum. İnşâllâh bu konuya dâ değinmişsinizdir. Soru şöyleydi;
“Küçük Cevşen diye bilinen, Cevşenu’l-Kebîr’in sonundaki duâ, Bedîüzzamân Hazretlerine mi âittir? Eğer Bedîüzzamân Hazretlerine âit ise vahîy ile geldiği söylenen bir duâya nasıl müdâhele etmiştir, buna hakkı var mı?”
“Evet abi; bu mesele, 12. sorusunun cevâbı olârak kitâbımda yer aldı. Kısâca size aktarayım:
Birincisi: Resimde de gördüğünüz gibi duâ, Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî Hazretleri’nin (ra), üç ciltlik "Mecmûâtu’l-Ahzâb"[3] adlı bereketli duâ külliyâtının 2. cildinin 231. sayfasındaki gibi, (üç farkla) aynıyla korunmuştur. Yâni duâ Üstâdımıza âit bir duâ değildir.
İkincisi: Birinci maddede “üç farkla” dedik. Çünkü Cevşenu’l-Kebîr; mânâsı îtibâriyle, Cenâb-ı Allâh (CC) tarafından vahîy olârak bildirilmiş bir duâdır.
Biliyorsunuz; bazı hadîs-i şerîflerin, mânâsı Allâh’ın (cc), lafzı (kelimeleri) Efendimizindir (asm) (Kudsî Hadîsler gibi); Bazıları, mânâsı dâ lafzı dâ Peygamber Efendimizindir (asm) (Hadîs-i Şerîfler gibi); bazıları ise hem mânâsı hem lafzı Allâh’ındır (Kur’ân-ı Kerîm gibi). Bu cihetle hadîs-i şerîfler, çok kısımlara ayrılırlar. Mânâsı, vahîy olân hadîs-i şerîflerin, “mânâ bozulmamak şartıyla” kelimelerinde değişiklik olâbilir.
Şu kurâlı biliyorsunuz:
“Kavl-i racih[4] odur ki: "Nakl-i hadîs-i bilmânâ[5] câizdir". Yâni: Hadîsin yalnız mânâsını alıp, lafzını kendi zikreder.”[6]
“el-Câmi’u li-Ahlâki’r-Râvî ve Âdâbi’s-Sâmî” adlı eserde “Nakl-i hadîs-i bilmânâ câizdir” (Sadece belirli zorunluluklar olması durumunda; mânâsı itibâriyle doğru olân hadîs-i şerîfin, nakledilmesinde, aktarılmasında bir mahsûr, sakınca yoktur) kuralına cevâz veren, sakıncalı görmeyen zâtlar, şu şekilde sayılmıştır:[7]
- Hz. Abdullâh b. Mes’ûd (ra),
- Hz. Ebu’d Derdâ (ra),
- Hz. Enes b. Mâlik (ra),
- Hz. Âişe (ra),
- Amr b. Dinâr,
- Amîr eş-Şâ’bî,
- İbrâhim en-Nehâ’i,
- İbn Ebî Nerîh,
- Amr b.Murre,
- Ca’fer b. Muhammed b. Ali,
- Süfyân b.Uyeyne,
- Yahyâ b.Sa’îd el-Kattân.
Şu anda okuduğumuz Cevşenu’l-Kebîr’in sonundaki duânın “üç” yerinde değişiklik vardır ve buna âlimler tarafından müsâade edilmiş ve hiçbir sakınca görülmemiştir.
Sonuç itibâriyle; “Mânâsı sâdık kalınarak rivâyet edilen hadîs-i şerîflerde, mânâ bozulmaması kaydıyla, kelime değişikliği olâbilir”.
Üçüncüsü: Cevşenu’l-Kebîr’in sonundaki duâda; bir adet “düzeltme”, iki adette “ilâve” olduğu görülmektedir. Şu anda okumakta olduğumuz Cevşenu’l-Kebîr’in sonundaki duâ ile Mecmûâtu’l-Ahzâb’taki Cevşenu’l-Kebîr’in sonundaki duâ arasındaki farklar şöyledir (yeşil renkli ifâdeler Hazret-i Üstâdımıza âittir):
1. Fark (İlâve):
2. Fark (İlâve):
3. Fark (Düzeltme):
Mecmûâtu’l-Ahzâb’taki İfâde
Hazret-i Üstâdımızın İfâdesi
1. Fark:
- (seyyidinê) kelimesi eklenmiş;
Bu kelime, “Efendimiz” mânâsını taşımaktadır ki bir “saygı” ifâdesidir. Belki; vahîyde böyle bir ifâde kullanılmayabilir ama ümmet olârak bizim açımızdan, bu ifâdeyi kullanmak, dahâ doğru ve yakışan şekildir ve bir “edep” ifâdesidir.
- Aynı satırâ; (ve sahbihî bi adedi hasenâti Muhammed) kelimeleri eklenmiştir;
İlâve edilen bu kelimelerde ise; “Efendimiz Muhammed Aleyhissalât-u Vesselâm ve onun ashabına, Efendimiz Muhammed Aleyhissalât-u Vesselâmın yaptığı iyilikler sayısınca salât ve selâm eyle!” denilerek duâdaki salâvâta hem Sahâbe Efendilerimiz (ra) katılmış hem de “Efendimiz Muhammed Aleyhissalât-u Vesselâmın yaptığı iyilikler sayısınca” denilerek salâvâtın gücü arttırılmıştır.
2. Fark: (vê ustêzî Saîdunnûrsî ve talebeti rasêilinnûr) kelimesi eklenmiş;
İlâve edilen bu kelimeler; “Üstâdım Saîd Nûrsî ve Risâle-i Nûr Talebelerini de” anlamına gelmektedir.
- Duâda, “Senden istiyor ve yalvarıyorum ki, beni, anne-babamı ve bütün erkek ve kadın mümin ve Müslümânlardan, hayâtta olân ve ölenleri bağışla!” denilirken; duâyı okuyan bir Nûr Talebesinin, “Üstâdım Saîd Nûrsî ve Risâle-i Nûr Talebelerini” kelimeleri de ilave ederek, duâsına, kendi Üstâdını ve berâber olduğu dâvâ arkadaşlarını dâ katması, gâyet güzel ve müminâne bir harekettir.
- Hazret-i Üstâdımızın, bu ibâreyi ilâve etmesiyle; “Nûr Talebelerinin kardeşlik ve birliğine ne kadâr ehemmiyet verdiğine” de işâret etmekte olduğunu ve ayrıca “kendin için istediğin güzel şeyleri, dâvâ arkadaşın için de iste” demekte olduğunu anlamaktayız.
3. Fark: Mecmûâtu’l-Ahzâb’ta (Eseluke bimê ehsayteh aleyke min esmêikel husnê ve EMSÊLİKEL ulyê) ifâdesi kullanılmıştır.
Bu ifâde; “Yüce Zâtın hakkında saydığın en güzel isimlerin ve Senin en yüksek EMSÂLLERİN (BENZERLERİN)…. hakkı için Senden istiyor ve yalvarıyorum ki” anlamına gelmektedir.
- ifâdesinde kullanılan harfi matbaâ hatâsı olâbilir; yanlış bir yazılımdır. Çünkü bu harf ile ifâde; bir şirk, küfür, Allâh’a (cc) ortak koşma ifâdesine dönmektedir.
- harfi yerine; “Yüce Zâtın hakkında saydığın en güzel isimlerin ve bundan önce söylediğim en güzel isimlerin gibi emsâli (benzerleri) olânların dâ hakkı için” anlamını getirecek olân harfi gelmelidir. Fakat bir önceki ifâdede; “Yüce Zâtın hakkında saydığın en güzel isimlerin” dedikten sonra “en güzel isimlerinin emsâli, benzeri olânlar” ifâdesinde bulunmak, doğru bir ifâde değildir.
- Hazret-i Üstâdımız (EMSÊLİKE / BENZERLERİN) kelimesini değiştirerek (SIFÊTİKE / SIFÂTLARIN) kelimesini eklemiştir; yânî:
(Eseluke bimê ehsaytehu aleyke min esmêikel husnê ve SIFÊTİKEL ulyê) diyerek “Yüce Zâtın hakkında saydığın en güzel isimlerin, EN YÜKSEK SIFÂTLARIN …. hakkı için Senden istiyor ve yalvarıyorum ki” şeklinde ifâde edilmiştir.
Tüm buraya kadâr anlattıklarımızı, bir arada düşünüldüğünde;
- Duânın; mânâsı değiştirilmeden, kelimeleri değiştirilebilecek iken; Hazret-i Üstâdımız, duâda bir değişiklik yapmamış tamamına sâdık kalmıştır.
- İlâveler, yapılması gereken ve edebe uygun olması gereken ilâvelerdir. Ayrıca Hazret-i Üstâdımızın, duâyı okuyan talebelerine de remîzli birer işâretleridir.
- Değişiklik diye görülen kelimenin yerine, başka bir kelimenin konulması hem düzeltme hem şirkten kurtuluş hem de doğru olân ifâdeyi koymaktır.
Sohbetimiz boyunca dostumun, dâvâ arkadaşımın dâ yüz ifâdesinde değişimler olmuştu; yüzü dahâ bir mütebessim, ahvâlî ise sukûnet bulmuştu; bir meselenin, aydınlanmasının rahâtı her hâlinden okunuyordu.
[1] Ahmed İbn Hanbel, Zühd, s. 128
[2] https://www.luggat.com/sohbet-i%20ihvan/1/1
https://www.yeniasya.com.tr/m-latif-salihoglu/hem-sohbet-i-ihvan-hem-hasret-i-vatan_334834
http://www.nurnet.org/risale-i-nur-talebelerinin-sahs-i-manevisi/
http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=6038&ctgr_id=161
[3] Mecmûâtu’l-Ahzâb: 19. Yüzyıl’ın en değerli İslâm âlimlerinden olan Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî Hazretleri’ne (ra) âit üç ciltlik 512 çeşit duâdan oluşan kitâbı olup kenarları da ayrıca duâ ve geniş îzâhtan ibâret bereketli ve çok kıymetli bir duâ külliyâtıdır. Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî Hazretleri (ra) 28 yılda 4 kütüphânede 18 bin eser üzerinde çalışarak İslâm dünyâsı için çok önemli eserler hazırladı. Bu eserler içinde Mecmûâtu’l-Ahzâb adlı 3 ciltten oluşan bu eser, duâları konu alması bakımından çok önemli bir yer teşkil eder ve bütün duâ kitâplarının hazırlandığı en sağlam kaynak eser olma özelliğini taşır.
[4] Kavl-i Râcih: Kabûl ve tercih edilmiş söz.
[5] Hadîs-i Bilmânâ: Mânâ itibâriyle doğru olan hadîs.
[6] Bedîüzzamân Saîd Nûrsî; Risâle-i Nûr Külliyâtı; Mektûbât; s. 88
[7] - Ali el-Bağdâdî Hatib, el-Kifaye; (nşr. Ahmed Ömer Hâşim); Beyrut 1406/1986; s. 175
- Ebû Bekr Ahmed b. Ali el-Bağdâdî; el-Câmi‘u li ahlâki’r-râvî ve âdâbi’s-sâmi’; thrc.-tlk.; Ebû Abdirrahman Salah b. Muhammed, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1417/1996
- Prof. Dr. Muhammed Acâc el-Hatîb; Sünnetin Tesbîti; s. 133
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.