M. Sami SEYDİOĞULLARI

M. Sami SEYDİOĞULLARI

Seçim, meşveret ve “kulis”

“Seçimlerde kulis olmuyor mu? Kulislerle icrâ edilen bir seçim nasıl sağlıklı olabilir?” diye soran muhterem bir okuyucumuzla şöyle bir diyaloğa girdik: “Eğer kulis, ‘Falancayı seçin, filancayı seçmeyin, zira, falancanın şöyle özellikleri var, bu işin hakkını verir, falancanın ise ne çapı, ne mahareti, ne zamanı, ne şartları müsaittir!’ şeklinde yapılıyorsa, meşrûdur. (Örneğini Asr-ı Saadet’ten verdik.) Ancak, eğer kulislerde cerbeze (demagoji), yalan, iftira, gıybet yapılıyorsa, bu yerilmiş, kovulmuş kötü hasletler, her zaman ve her zeminde gayr-i meşrûdur, günahtır, vebaldir.”

Yukarıdaki satırlar bir arkadaşımızın yazısından muktebes… Kendisine “kulis” hakkında soru yönelten arkadaşımız kimdir bilmiyorum. Fakat önemli bir hususa işaret ettiği ve bu mevzuda büyük bir hassasiyet taşıdığı açıkça görülüyor. Arkadaşımızın, ne İslamiyet ne insaniyet ne de Risale-i Nur ölçüleri ile kabil-i telif olmayacak değerlendirmelerine geçmeden önce “kulis” ne demektir, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde nasıl tanımlanmaktadır birlikte görelim:

Kulis:
1. Sahnenin gerisinde ve yanlarında bulunan bölüm.
2. Bir amaca ulaşabilmek için ilgili kişiler arasında özel çalışma yapılan yer.
3.  Bir işin, bir hareketin gizli hazırlık konuşması.
4. Perde arkası faaliyet.
Kulis yapmak:
1. Herhangi bir toplulukta, oturumlar dışında gizli çalışmalar yapmak.
2. Bir amaca ulaşabilmek için ilgili kişiler arasında özel çalışma yapmak.
Kulis faaliyeti:
Toplantı yerlerinde, oturum dışında çeşitli grupların yaptığı gizli girişim veya çalışma, kulis çalışması
 
“Kulis” gibi bir faaliyetle, bu kudsî hizmetimize ait “meşveret”i bir arada düşünmek kadar büyük bir cinayeti tasavvur dahi edemiyorum. Kulis meşru değildir. Kulis bir meşveret değildir. Hangi ölçü ile telif edeceksiniz? Hangi seviye ve üslupta olursa meşru, nasıl olursa gayr-ı meşru kabul edeceksiniz. Bir defa temelden sakat bir kavram. Bize, bizim dünyamıza ait olmayan bir kavram. Sizin “kulis” dediğiniz şey “gıybet”in ta kendisidir.

Bizler bir Müslüman, bir Nur talebesi olarak meşveret heyeti ve seçiminde ancak adaylar belirlendikten sonra kardeşliğin-meşveretin hakkını vermek üzere, bütün bir heyet ve bahse konu arkadaşımızın huzurunda açık ve net olarak düşüncelerimizi ifade edebilir, beklentilerimizi, endişelerimizi, temennilerimizi, çekincelerimizi hasılı tüm katkılarımızı bu ortamda dile getirebiliriz. Yoksa daha önceden ya da o esnada bir başka oda veya yerde iki-üç-beş kişiyle ya da tek tek ilgilenmek suretiyle (işte kulis budur!) meşveret-heyet seçiminde re’y sahibi arkadaşlarla konuşarak bir kısım arkadaşlar hakkında müsbet ya da menfi yönlendirmede bulunmak, etkilemeye çalışmak hiç şüphesiz ki İslamla, insaniyetle ve bu kudsî hizmetimizle telif edilemeyecek kadar bir günah-ı azimdir. Komitecilik, kulis ve gıybet ne zamandan beri meşru kabul ediliyor. Bir meselede hüküm ve fetva verirken evvela böyle bir yetkinliğimiz/salahiyetimiz var mı, sonra acaba kullandığımız kavram ve kelimeleri acaba doğru mu anlıyoruz/anlamışız diye oturup düşünmek gerekmez mi?

Siyasetin bir kısım insafsız ve vicdansız düsturlarını bu hizmete monte etmeye, yamamaya çalışmak hiç kimsenin haddi değildir! Bu işin başındaki aziz ve muhterem Üstadımıza “şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” cümlesini söylettiren gerekçeler demek ki henüz bir kısım arkadaşlarca tam anlaşılamamış. Cemaatin ruhunu rencide edercesine, birlik ve beraberliğimize, tesanüdümüze dinamit koyarcasına hizipleşmelere, ayrışmalara sebebiyet verecek uygulamalar (kulisler, liste hazırlamak vb. gibi) Risale-i Nur mizanlarının neresinde kendisine yer bulabilir?

***

Aşağıdaki satırları evvela bunları kaleme arkadaşın sonra da sizlerin vicdanlarına arz ediyorum:

“Seçimde listeler hazırlamak doğru mu?”
“Senin, ‘A şahsını seçmeyelim. Zira, konumu, durumu, şartları, çapı buna müsait değil!’ deme hakkın var mı?” “Var tabiî ki!” “Peki, benim de senin için aynı şeyleri söyleme hakkım var mı?”
“Şüphesiz var!..” “Bunları sözlü olarak yaptığımız gibi, yazılı da yaparız, imâen de yaparız, işaretle de yaparız! İşte, seçimlerde liste de bundan ibarettir…” Yeter ki, o listede ve yazılı irade beyanında iftiraya, yalana, hileye, cerbezeye, hakarete, aşağılamaya yer verilmesin!
“Tamam da, falan kişi taraf oluyor, başkalarını etkiliyor!” “O zaman falan kişiyi bu işten men edelim, konuşma hakkı, seçim hakkı tanımayalım mı? Onu bağlayalım ki, kimseyi etkilemesin; seni serbest bırakalım, etkileyebildiğini etkile! Bu meşveretin ve seçimin ruhuna uygun mu?

***

Açık ve net olarak ifade etmeliyim ki yukarıdaki üslup ve yaklaşım bizim dünyamıza ait olamaz. Ne demek “Senin, ‘A şahsını seçmeyelim. Zira, konumu, durumu, şartları, çapı buna müsait değil!’ deme hakkın var mı?” “Var tabiî ki!” “Peki, benim de senin için aynı şeyleri söyleme hakkım var mı?” “Şüphesiz var!..” “Bunları sözlü olarak yaptığımız gibi, yazılı da yaparız, imâen de yaparız, işaretle de yaparız! İşte, seçimlerde liste de bundan ibarettir…” !!!

Arkadaşımız sanki bütün envaı ile gıybetin nasıl ve kaç suretle yapılabileceğini ders veriyor. Kardeşim, senin ya da bir başkasının kime rey vereceği elbette hür iradenizle gerçekleşecek ve bu sizin tabir yerinde ise en tabii hakkınız. Fakat bir başkasına şunu, bunu seçmeyelim demek, hele işaretle el kol göz işaretleriyle bir müslümana asla ama asla yakışmayacak bir tavır sergilemek, işte buna ne senin ne de bir başkasının hakkı yoktur ve olamaz. Eğer samimi isen, meşveretin hakkını vermeyi düşünüyorsan, bu cemaatin uhuvvetini ön plana alıyorsan ve yüreğin de yetiyorsa bütün önyargılarından ve hissî değerlendirmelerden uzak bir şekilde çıkar ve açıkça ilgili arkadaş/lar hakkındaki olumlu ya da olumsuz değerlendirmelerini, çekincelerini ve diğer düşüncelerini orada bütün bir heyetin huzurunda ifade edersin. İşte buna meşveret diyorlar!!!

***

Gayet tabiî ki, seçmenleri de, seçilenleri de mihenge vurma, sorgulama hakkımızdır. Emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker, yanlışlarını düzeltme, eksiklerini tamamlama, hizmetlerine yardım etme vazifemiz. Tenkit ise, ne haktır, ne vazifedir, bilâkis şiddetle men edilmişiz!
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi, her seçilenin bir çalışma tarzı vardır. Seçen de seçilen de icraatlarından mes’uldür. Seçtiklerinizin icraatlarını mihenge vurursunuz, olumlu bulmazsanız; tenkit değil, ikaz eder; bir daha seçmezsiniz... Unutmuyoruz ki: Meşveret farz derecesinde bir emir olduğundan vazifemiz, istişare etmektir. Yoksa sonuç almak ve meşveret heyetini kendi düşüncelerimize getirmek değil! Hepimiz meşveret, seçme, seçilme vesâir bütün icraatlarımızla imtihan oluyoruz! Bunun idraki ile hareket etmeliyiz.

Evet her yiğidin bir yoğurt yiyişi, olabilir. Fakat hizmete müteaalik her bir işimizde yoğurdu “ölçülerimize göre yemek mecburiyeti” vardır. Her toplumda yemek yemenin hatta bir şey içmenin dahi kuralları ve adabı vardır. Çalışma tarzımız sınırsız mıdır? Meşveret heyeti her istediğini istediği gibi yapma hakkına sahip midir? Hele içlerinden birisinin tek başına bütün bir cemaat adına söz söyleme ve karar almaya ve daha sonra da onu bütün bir anadoluya tamim-teşmil etmeye hakkı var mıdır? Hiç şüphesiz ki bütün bu sualleri arttırabiliriz. Fakat amacımız burada birileriyle polemiğe girmek değil sadece yıllardır biriken ve artık bir kangren haline gelen meselelerimize bir neşter vurabilmektir.

Meşveret heyeti, kendilerini belirli bir süre için seçen ve görevlendiren asıl heyetin-cemaatin üzerinde değildir. Bir meşveret heyeti ya da içlerinden bir kısmı şu ya da bu sebeple Risale-i Nur ölçülerine, sünnet-i seniyyeye ters düşen uygulamalara imza atar hale geldiklerinde, ne yapalım “hele bir sürelerini tamamlasınlar, bir daha bunları seçmeyeceğiz” mi diyeceğiz. Biz demokrat bir cemaatiz ve eğer gerçekten böyle ise, bizde bütün işler ve kararlar aşağıdan yukarıya doğru bir yol takip eder. Tabanın aldığı karar yukarıda da en üst seviyede de uygulanmak icabeder. Yoksa bir hiyerarşik düzen içerisinde yukarıdan bir kısım karar/lar almak ve bunu da bütün bir cemaata dayatarak teşmil etmek kabul edilebilecek bir husus değildir. Hani asr-ı saadetten bahsediyoruz ya! Hz. Ömer ile sade bir vatandaş arasındaki muhavereyi de bilmemiz gerekiyor. Hiç kimse la yüs’el değildir. Belirli bir süre için görevlendirilen arkadaşlarımız bu süreler içinde dahi gerekli görüldüğü zaman asıl heyete hesap vermek ve gerekiyorsa yenilenmek/yeni bir heyetle değiştirilmek mecburiyetindedirler. Seçilmiş ve görevlendirilmiş arkadaş/lar elbette bir Hz. Ömer adaleti sergileyemeyebilirler. Fakat bu cemaat ve onun güzide fertleri emin olunuz o bedeviden daha az bir şuura sahip değildir. İşte gerçek hürriyet, seçim ve demokrasi buna derler.

Her ne ise… şimdilik bu kadar yeter. Bu çalışmayı değerli dostumuzun malum yazısındaki son iki cümle ile tamamlayalım: “Hepimiz meşveret, seçme, seçilme vesâir bütün icraatlarımızla imtihan oluyoruz! Bunun idraki ile hareket etmeliyiz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
10 Yorum