Senai DEMİRCİ

Senai DEMİRCİ

Şeytan ve siyaset…

“Şeytandan ve siyasetten Allah’ı sığınırım…” sözü, ilk bakışta, Said Nursi’nin siyasete ilgisiz ve kayıtsız olduğunu ima eder. Tahkikten yoksun genel geçer bakış açısı da, yıllarca böyle yorumladı. Oysa, siyasi alanda var olmayı, şeytanlaşma saymak, Üstad’ın, Kur’ânî bakış açısına uymaz. İnsan iradesinin var olduğu her alan-elbette ki siyaset etme alanı da-kul olarak sınanma alanımızdır. İradenin geçerli olduğu alanda var olmak, insanın geçerliliğinin gereğidir. Sınanma, insanı sahihleştirir, toyluğunu giderir. İrade ile bir şeyleri değiştirebileceğimiz yerden çekilmek, iradesizliği tercih etmektir; insan olmaktan çekinmektir. Şuhudî imanı inşa ederken, ‘var oluş’ üzerinden konuşur Üstad ve siyasi alanda var oluşu şer görmez. Belli ki bu sözle kastettiği başka bir şeydir.

İyi niyetli bazı yorumcular, Üstad’ın bu sözü, tek parti döneminde kerhen söylediği şeklinde yorumlayarak, hem Üstad’a anlamadıklarını açığa vururlar hem de çok önemli bir mesajı gözden kaçırırlar. Said Nursî’yi, önce tek parti döneminde siyasete karışmadı, sonra bu fikrinden döndü diye kaydetmek, onu korkak ve takiyeci, ilkesiz ve pragmatist olarak okumaya denk gelir. Daha temel düzeyde bir söylemdir bu. Tercihin olduğu yerde, ilgisizliğin vebal olduğunu, tercihte bulunmamanın şerrin büyüğü lehinde bir tercih olduğunu vaz eder Üstad. Şerrin ehveni değil de büyüğünün lehinde olmak büyük bir sorumluluktur.

Vakıa şu ki, Üstad, Müslümanların lehine ya da aleyhine olacak her seçimde, tercihini, göstere göstere Müslümanlardan yana kullanır. Ellili yıllarda Menderes’i ve DP’yi “şerrin ehveni” olarak tercih etmesi, şerrin büyüğünü def etmek içindir. Bu tercihini ortaya koyarken, ne Menderes’i melekleştirir Nursi ne DP’yi masumlaştırır. Siyasi alanda tercihler ‘şerrin minimumu’ ile ‘şerrin maksimumu’ arasında gidip gelir. “Hayır” tam anlamıyla gerçekleşmez; ama şerri maksimumdan minimuma indirmekte ‘hayır’ vardır.

Üstadın, şeytanı ve siyaseti yan yana zikretmesi, hakka hak dışında bir gerekçe ile tâbi olunmaması ilkesini hatırlatmak içindir. Bir kişi tercihini, hakkın hatırıyla değil de, kişisel ya da cemaatî menfaatiyle belirliyorsa, ilkesel değil pazarlıkla hareket ediyor demektir. “Satın alınabilir” ya da “satabilir” olmaktır bu. İblis’in Âdem’e [as] topraktan olduğu için secde etmemesi; ‘ateşten olsaydı secde ederdim’ imasını gündeme getirir. Toprak da olsa, ateş de olsa, emir gereği secde eden melekler, o sahnede siyasetsizdir; bir başka koşula bağlamaz hakka tabi olmayı. Hakkın yanında durmak için ikincil bir gerekçe aramak, hakkı hak bilme-me-nin en sinsi halidir, insanın sahihliğini yakar ve yıkar.

Sözün özü, şeytan ve siyasetin kardeşliği, hakkın hatırının ikincil plana itilmesiyle başlar. Bu ilke ise, siyasî alanla sınırlı değildir; hayatın her anında geçerlidir. Üstad’ın ‘nur’ ve ‘topuz’ meseli, tam da burada devreye girer. ‘Nur’ hakkı hak için kabul etme aydınlığıdır. Hakkın hatırı tüm ‘topuz gösterme’lerin üzerindedir. Hakikati ‘topuzlaştırmamak’ da buna dâhildir. Haklı olmayı sopa diye başkası üzerinde tahakküm aracı yapmak tam anlamıyla şeytanlaşmaya denk gelir. Hakikat üzerinden siyasi güç devşirmek, siyasi güç hatırına hakikati benimsemek de şeytanileşmeye kapı açar. Hakikat zayıfların yanında olsa da, hakikattir. Hakikat siyasi muhaliflerin elinde olsa da hakikattir. Kuvvetlinin elinde diye hakikate sahip çıkmak, hakkın hatırını aşağıda tutmaktır. Siyasi taraftarımızın elinde diye hakikati benimsemek, şeytanla aynı yerde durmaktır.

Said Nursî, Müslümanların hayatta var olmasını, tercihlerini siyasi alana taşımasını şirk gören mesnedsiz ve tutarsız anlayıştan uzaktır. Hakikatin hatırı yerine kendi çıkarlarını yükseltmekten uzak durur. Anlamak yerine yargılamayı tercih eden tekfircilere yüz vermez. Sırf siyasi olarak karşıda durduğu için, insanın özündeki cevheri görmek yerine çamur atmak, onu çamuruyla takdim etmek, şeytanî siyasiliğin ta kendisidir.

Eğer şeytan ve siyaset ikizliğini doğru anlamazsak, hem Üstad’ı hak etmediği yere koyarız hem de hayatımızın hakkı olan temel bir ilkeyi ihlal ederiz. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
17 Yorum
  • Ahmet / 05 Mayıs 2016 Perşembe 20:17

    Şu siyaset öyle birşey ki siyaset konuşmayalım derken bile ne kadar çok konuşuluyor..

    Yanıtla (1) (0)
  • Cüneyt / 05 Mayıs 2016 Perşembe 08:30

    Nur talebesi şimdi her siyasi olaya müdahil mi olmalı, yeni başbakan kim olmalı diye siyasete karışmalı mı? Başbakanın veya Cumhurbaşkanının yanında mı yer almalı? Bunlar Nur talebelerinin işi değildir, Nur talebesi Risale-i Nurları kendi malı gibi bilir, öyle hareket eder. Önce kendi nefsini ıslaha çalışır sonra da başkasının kini. O kadar önemli işleri vardır ki böyle siyasi konularla meşgul olmaz.

    Yanıtla (1) (0)
  • Sezai / 04 Mayıs 2016 Çarşamba 21:19

    Biz uzayda yaşamıyoruz, Türkiye'de yaşıyoruz. Buradaki siyasal partiler, geçmişleri, misyonları belli.Bizler Nur talebeleri olarak oyumuzu kullanırken milletin ekseriyetinin oylarını topladığı partiyi göz ardı edebilir miyiz? Süslü laflara gerek yok, oy zamanı gelince gider oyumuzu atarız, her gün her gün siyasetle uğraşmanın zaman kaybı olduğunu da biliriz. Parlamentoya girme ve iktidar olma şansı olan, dine ve dindarlara hürmetkar insanların çoğunlukta olduğu partiyi tercih ederiz. Koalisyonların nasıl kolay yönetilen, askeri vesayete boyun eğen hükümetler olduğunu bu millet acı tecrübelerle yaşadı, gördü. Tek partili güçlü hükümetler benim tercihimdir. Kusursuz hükümet arayanlar hükümetsiz kalır. Muhali taleb etmektir.

    Yanıtla (3) (1)
  • Abdullah / 04 Mayıs 2016 Çarşamba 14:34

    Risalelerde nazara verilen siyaset(Devlet idare teme sanatı) hür düşünceye, demokratlığa ve hukuka dayalı siyasettir. İstişareye önem veren,tek kişi idaresine karşı olan siyasettir,yani meşrutiyeti meşruadır, şeriata uygun meşrutiyettir.Tercihin ölçüleri bunlar...

    Yanıtla (0) (0)
  • alpay / 04 Mayıs 2016 Çarşamba 02:48

    meyvenin 4.meselesi ve aynı manayı veren o kadar çok yerde o kadar açık ifadeler var ki şunu anlamamak imkansız;
    nur talebeleri siyasetle uğraşmazlar, zihinlerini ve vakitlerini siyaseti takip ederek kirletmezler..
    4-5 yılda bir seçim olunca da ferasetleriyle en ehven bir partiye oyunu verir geçer giderler..
    bu kadar basit, bu kadar nettir bu konu..
    nur talebeleri hayatın her safhasında vardırlar ve hizmeti önceleyerek Üstadın tabiriyle siyasetle bulaşıp "divane,geveze ve sersem" olmadan aktiftirler..
    bence asıl bunu anlamamak (Nursi tabiri ne kadar soğuk ve sevimsiz kaçmış) Üstad hazretlerini anlamamaktır..

    Yanıtla (0) (0)