Mehmet C. GÖKÇE
Seyyid Ali Findikînin kaleminden Bediüzzamanın vefatı
Seyyid Ali, 1892 yılında Şırnakın Findik nahiyesinde dünyaya gelmiştir.
Seyyid Süleymanın oğludur. Soyu Hz. Hasan vasıtasıyla Hz. Aliye ulaşır. Bağdattan ayrılan Seyyid Alinin ataları ilk olarak Kurtalan ve Beşiri arasındaki tarihi Erzen şehrine yerleştikleri için, soyadı kanunu çıktığında tarihi bir anı olarak Erzen soyadını almışlardır.
1 Mart 1968 Cuma günü vefat etmiş; Cizre-Kale mahallesindeki Şeyh Seyda Makberinin bulunduğu kabristana defnedilmiş ve mezar taşına kendisine ait olan şu beyit nakşedilmiştir:
Di Dinyayé heçi rabé; feqir u şéyx u axa bé
Jı ber mirné xilas nabé, di şerq u hem di xerbé da
Yani:
Dünyaya kim gelirse gelsin; fakir, şeyh ya da ağa olsun
Ölümden kurtulması mümkün değildir: Doğuda ya da Batıda
Seyyid Ali, köklü bir geleneğin ürünü olması hasebiyle sadece bir alanda değil pek çok ilmi branşta söz sahibidir. Kuran ilimleri, Fıkıh, Kelam, Hadis, Belagat, Mantık; istiare, Vad, Nahiv; Sarf ve diğer ilimler onun için aynı mesabededir. Hepsinde söz sahibidir.
Ders anlatımında özgün bir yönteminin olduğu nakledilir. Şöyle ki: Önce anlatacağı konuyu öğrenciye ezberden anlatıp kavratır, sonra ibareye döner ve konuyu pekiştirir.
Yerleştiği her köye bir ilim medresesi kazandıran Seyyid Ali, bulunduğu her yerde Fetva Kaynağı olmuştur. Verdiği fetvaları yazılı hale getirip altına imza atma geleneğine sahiptir.
Üç tane ilmi icazetname ile taltif edilmiştir:
1-İlk icazetnamesini yanında kesintisiz olarak yedi yıl (13331340/19151922) tahsil gördüğü hocası ve Silvan müftüsü Seyyid Abdurrahman Efendiden almıştır.
2-Daha sonra, kayınpederi Seyyid Hasan tarafından da ilmi icazetname ile taltif edilmiştir. Hatta Bu icazetname, dönemin yönetimi tarafından yüksek tahsil belgesi olarak kabul edilmiş ve bu vesileyle Seyyid Ali askerlik görevinden muaf tutulmuştur.
3-Cizreli hocası ve şeyhi Şeyh Seydadan da ilmi icazetname almıştır.
Bunların yanı sıra biri Cizreli Şeyh Seyda tarafından diğeri de Şeyh İbrahim Hakkı Basret tarafından olmak üzere iki tane de Tarikat icazetnamesi vardır.
Çok mütevazı bir kişiliğe sahip olan Seyyid Ali, takva ve vakarın zirvesindedir. Kırıcılıktan uzak güler yüzlü bir yapıya sahiptir. Hataları yüze vurma gibi bir özelliği yoktur. Tabiatı, hayvanları ve bütün mahlûkatı seven saygın bir kişiliği vardır. Çocukları okşamayı ihmal etmeyen ve onlara ilgi gösteren bir yapıya sahiptir. Gördüğü çocukları hediyesiz bırakmamıştır.
Barışseverliğiyle ün salmış ve bu konuda fiili örnekler sergilemiştir. Pek çok barıştırmaya vesile olmuştur. Nice kan davalarının sulh ile bitmesine katkı sağlamıştır.
İlmi sömürü aracı yapmamakla ün salmıştır. Verdiği fetvalar karşılığında teklif edilen maddi karşılıkları reddetmiş ve hasbiliğini korumuştur.
Tahsil döneminde bile arkadaşları zekât ve sadaka peşinde koşmak için tahsile ara verirken o tahsilini sürdürmeyi tercih etmiştir.
Kürtçe ve Arapçaya olduğu kadar Farsçaya da hâkim olan Seyyid Ali, çok nezih ve anlaşılır bir üsluba sahiptir. Nesir çalışmalarının yanı sıra asıl olarak şair kişiliğiyle ün salmıştır.
Kanaatimizce en çok dikkat çeken özelliği ilim ve konumunu sömürü aracı yapmaması ve el emeğine dikkat çekmesidir. Ne güzel söylüyor:
Bxwe keda desté xwe/Bila cih bit newal e!.
(Kendi el emeğinden ye/Yer vadi bile olsa)
Özetle ifade edecek olursak; Seyyid Ali, âlim ve fazıl bir zat olup bölgenin barışına büyük katkı sağlamış ve pek çok alim yetiştirmiştir. İlim, fazilet, takva, Allah korkusu ve insanlık derslerinin işlendiği Divanı çok önemli bir nasihat mecmuasıdır.
Seyyid Alinin Divanı 51 manzumeden ibaret olup tamamı beyitler halinde kaleme alınmıştır. Bu beyitlerin 42 adedi Kaside formunda; 9 adedi ise Mesnevi nazım şeklindedir.
İçinde yer alan iki adet Arapça ve bir adet Farsça manzumenin dışındaki bütün manzumeler Kürtçe kaleme alınmıştır. Divanda yer alan şiirlerden bir tanesi de Arapça bir cümleyle başlayıp Kürtçe devam etmektedir. Doğrusu bu durum, dillerin ve toplulukların kaynaşması bakımından da dikkat çekicidir.
Seyyid Alinin; söz konusu ettiğimiz Divanı dışında -maalesef- henüz yayınlanmamış: a) Defuş-şubuhat, b) Kadi Beydavi Tefsiri Üzerine Haşiyeler, c) Cuma Namazına Dair Risale, d) Hz. Peygamberin Baba ve Annesinin Dini Durumları ile ilgili Risale, e) Humus-Zekât ve Ehl-i Beyt f) Zülfikar-ı Ali, g) Molla Ahmed-i Cezeri Divanı Üzerine Açıklamalar gibi eserleri de vardır.
Divan, sade bir anlatım ve anlaşılır bir dil özelliği taşımaktadır. Zaman zaman esprili ifadelere başvurulması da anlaşılmasına rahatlık katmakta ve okuyucu ile bütünleşmeyi sağlamaktadır. Örneğin, ihtiyarlandığını ve ayak ağrısı çektiğini dile getirirken:
Diçim bré ve bi sé pa/Yé tazetir kopal e
(Üç ayakla yürüyorum/Aralarında en iyisi de bastondur) şeklinde ifade etmesi bu alanda güzel bir misaldir.
Seyyid Alinin, öğütlerinin çoğunu kendi nefsine yöneltmek suretiyle mesajlarını vermesi de önemli bir husustur. Nitekim Birinci şiirin ilk cümlelerinde:
Eli rabe heta kengé/Tu xafil bî bi vé rengé
(Ali kalk artık, daha ne zamana kadar böyle gafil kalacaksın) ifadelerine yer vermesi bunun güzel bir örneğidir.
Tamamına yakını Kürtçe kaleme alınan Divanda bölgeciliğin, ırkçılığın ve kör taassubun izine ve kokusuna dahi rastlanmaması ayrıca dikkat çekicidir.
Ağırlıklı olarak nasihat ve öğütlerden ibaret olan Divanda sosyal konular da işlenmiştir. Dostluk ve toplumsal barışı önemseyen Seyyid Ali, karşılıklı fedakârlık, sadakat ve dürüstlüğü dostluğun temel şartı olarak görür. Maddi çıkar beklentisi içerisinde oluşturulan dostlukların geçici ve sahte olduğunu vurgulamaktadır.
Toplumsal ve bireysel huzurun; adaletin temininden geçtiğini belirten Seyyid Ali, Divanın çeşitli beyitlerinde ilim ve amel bütünlüğüne de işaret etmektedir.
Seyyid Ali bir manzumesinde de şeyh, molla ve sofiler arasındaki anlamsız rekabete dikkat çeker ve doğuracağı zararların üzerinde durur.
Divanda yer alan bazı manzumeler de özel mektuplar tarzındadır. Bunların bir kısmı hal-hatır sorma, bir kısmı farklı konularda tebrik etme, bir kısmı da özel istek ya da sorulan bazı sorulara özel cevap/fetva niteliğindedir.
Seyyid Alinin en çok rahatsız olduğu hususlardan biri de İslama aykırı bir biçimde yapılan muskacılık işidir. Davarı, ineği veya çocuğu rahatsız olanların ya da hırsızların hışmına uğrayanların muska yazdırmak için kendisine başvurmasını çok güzel bir üslupla tenkit etmekte ve bu konuda asıl yapılması gereken husus için de yol göstermektedir.
Nur içinde yatsın, mekânı Cennet olsun
Seyyid Alinin bir kısım şiirleri bazı şahsiyetlerin vefatından duyduğu üzüntüyü içermektedir: Bediüzzaman Said Nursi, Cizreli Şeyh Seyda ve Şeyh İbrahim Hakkı Basret için yazdığı methiye yüklü mersiyeler bu konuda örnek gösterilebilir.
Malumdur ki, vefatından önce Urfaya gelen Hz. Üstadı pek çok kişi ziyaret etmek istediği gibi; Cizreli Şeyh Seyda da bir grup halifesi, seveni ve müritleriyle beraber Bediüzzaman hazretlerini ziyaret etmek istemişlerdir. Ancak, Midyata vardıklarında Üstadın vefat haberi ulaşır ve gıyabi cenaze namazı kılarlar. İşte o grup arasında Seyyid Ali de vardır. Üstad Hazretlerini görmeden eserleri vasıtasıyla kendisini tanıyan bu büyük allame o günkü duygularını bakın nasıl dile getiriyor:
LI SER WEFATA BEDÎUZEMAN SEÎD Ê NORSÎ
(Bediüzzaman Said Nursinin Vefatı Üzerine )
Ey dilê meskenê derda, ma tu zanî ku çibî
Ew Seîd ê can feda jdînê me ra, jkîsê me bî
(Ey, dertlerin karargahı olan gönlüm, biliyor musun ne oldu?
Dinimiz için kendini feda eden O Saidi (kaybettik) kesemizden oldu.)
Beyreqa ku wî hilanî ji bo vî dînê mubîn
Me çiqa pirsî û sehkir vê demê kes di nebî
(Din-i mübin için yücelttiği bayrağı
Sorduk, soruşturduk; bulamadık benzerini)
Çepera dîn girtibû, pakî ji kesekê ne dikir
Heq dizanî heq digot û heq dikir her dem webî
(Dinin tarafını tutmuştu O, hiç kimseden de korkmuyordu
Sürekli hak biliyor, hak söylüyor ve hak uyguluyordu)
Ew dikana ku wî danî, ew metaê difirot
Ew li Şam û Misr û Bexdayê niha peyda nebî
(Ortaya koyduğu ve sunduğu ilim pazarı
Şam, Mısır ve Bağdatta bulunmazdı benzeri)
Çû wefat kir çi musîbet sed hezar rehmet li ser
Jehlê vî dînê mubîn re, çi nimûnek taze bî
(Ne yazık ki vefat etti, yüz binler rahmet ona
Yüce din mensupları için ne güzel numune)
Sê sed û heftéw-nehé piştî hezarê hîcretê
Dergehê baxê bihişta keremé, li ber wî vebî
(Hicretin bin üç yüz yetmiş dokuzu
Açıldı ona cennet bahçelerinin kapısı)
Ew li Norsê hate dinya û li Riha wefat kir
Ew şehîr bu ew bedî bû ez çi bêm ser deste bî
(O Nursta dünyaya geldi ve Urfada vefat etti
O çok meşhur ve çok bedi idi; ben ne vasf etsem onun üstündeydi)
Ey Seîdé her du dinya, dîtina te bû keder
Em jXwedayî xwe dixwazin, laxretê li cem te bî
(Ey iki cihanın bahtiyar insanı, içimizde dert kaldı seni görmemek
Rabbimizden niyazımız ahrette senin yanında olmak)
Ey Elî! Gerçi Seîd çû, lê Risalê Nûr neçûn
Sed emanet min lite tu ji wan mehrûm nebî
(Ey Ali, Said gittiyse de Risale-i Nur gitmedi ya
Sana yüzlerce kez tavsiyem sakın mahrum kalma onlardan)
Evet efendim, beş icazetname sahibi âlim ve fazıl insan Seyyid Alinin tespit ve değerlendirmesi bu; Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun!
49. vefat yıldönümünde Bediüzzaman Hazretlerini rahmetle anıyoruz.
Nur içinde yat, aziz Üstadım!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.