Himmet UÇ
Sıradışı bir Bediüzzaman aşığı
Suat Alkan
Sevgi sirayet eder, bazı insanların sadece kalbinde kalır, eyleme dönüşmez, seviyorum der geçer. Bazı insan sevdiği uğruna bir şeylere katlanır. Dünyevi-uhrevi bütün sevgiler sevenden fedakarlık ister. “Canım fedadır senin yoluna” der. Sevgi Allah için olunca ömrünü bir hakikat uğruna vermeye dönüşür, ölüme seve seve koşar, biz ölürüz bir şey değil bizden sonrakiler bu güzelim vatanda güzelce yaşasınlar der, böyle geçer ömür. Bediüzzaman milyonlarca hayranı olan bir insan. Binbaşı Asım Bey gibi insanlar “davama zarar gelmesin” der, onun uğruna ölür. Hafız Ali onun için zehiri emer, onun için ölür. Suat Alkan kalbindeki sevgi ile yetinmeyen kalem sahibi, entelektüel, Bediüzzaman’ın tarihin sanatın, estetiğin, felsefenin noktasından yorumlayan güçlü bir eleştirmen, kompozitor, yorumcu, edip, hakim, beyefendi bir insan. Herkesten farklı bakabilen, alışılmış yorumların dışına çıkabilecek duygu ve düşünce zenginliğine sahip bir edebiyatçı, eleştirmen, dava adamı.
Dünyaya Denizli’de göz açmış şair Suat Alkan. Paris bizim üdebamızın gözlerini kör etmiş, bizimkilere kıble olmuş. Paris’te yaşamış, Paris’te de insan değerlerinin sahibi olur. Dünyanın birçok şeririnin çıktığı ve zehir saçtığı o mekandan bir Peygamber (asm) aşıkı bir sanat felsefecisi, bir Bediüzzaman aşıkı çıkmış. Sabah şiirinde bitmeyen akşamlı Paris’te öksüren deniz, “kekliği vurma, beni vur gibi” mısralar mırıldanmış.
İmaj adamı Suat Alkan, günah objelerini “günah akıtan manzaralar” olarak yadeder. Büyük sanatçılar gibi yaşadığı mekanlara ve insanlara bağlıdır. Otuz yıl sonra Çelikhan’a gider ve bütün kasabayı baştan sona hatıralarını derhatır ederek dolaşır. Risale-i Nur’a sanatçı gözüyle baktığı gibi kasabalara nesnelere, insanlara da sanatçı gözü ile bakar. Üstadı gibi Münacacat, Ayet’ül Kübra ve Pencereler risalelerinden aldığı dersle eşyaya nesnelere, mekanlara farklı bakar onların değer yanlarını görür. Çelikhan’da dolaşırken bakış mantığını anlatır. “Ben insanların iç alemlerini sorgulamak istedim. O zamandan bugüne kadar insanlardaki duygusal değişimi görmek istedim. O zamanki saf düşünce yapısına farklı düşünceler sirayet etmiş midir diye gözlemlemek istedim. Ve şu tespiti yaptım: O zamanki çocuklarla şimdiki çocukların hayal dünyası aynı, istekler ve idealler aynı. Hala burada işlemeye değer birçok istidadların olduğunu net bir şekilde gördüm. Bu gençler bir yol göstericiye ihtiyaç duyuyorlar, bunları işleyecek mahir eller gerekli.” O otuz yıl önce yayınlanan “Çelikhan Diye Bir Yer” yazısının yeniden yayınlanmasına sevinir, isabetli bulur. Bir yazar olarak bir kasabayı tanıtırken ileri görüşlülüğü ile kehanetlerde bulunur.
Onun Elif Dergisi’nde bir argümanı da Anadolu’nun mekanlarını zaman zaman yeniden görmek ve düşünmektir. Sosyal değişmeyi, yerinde bulmaktır. Dünya malında gözü yoktur o en iyi ahiret metaı olan dava ve salih amel peşindedir. O, yıllarca yazarlık yaptı toplumun nabzını tuttu, dini ve sosyal, ahlaki değişmenin verilerinden tesbitlerde bulundu. Hiçbir zaman kırılmadı, dökülmedi gayret ile şevk ile mensubu olduğu maneviyat ekolünün gelişmesine, insanların büyük insanın eserleri ile buluşmasına gayret etti. O talebeydi çünkü talebenin hassası eserleri kendi telifli gibi bilmek, en mühim hayatı gayesi onları neşri olarak bilmekti. Öyle yaptı ve öyle yaşadı. Her nur talebesi gibi şimdi mutlu çünkü davası artık çile devrini bitirmiş, ülke gülistana dönmüştü.
Dava arkadaşlarının çektiklerine yerinde şahit olmak için koştu, geldi. Şehirlerin, kasabaların zülüm ile bakış açısındaki değişmeleri takib etti. Müslümanların ve kamu vicdanının resmini çekti, onları yayınladı. Onun gazetecilik hayatı bir etüd konusudur. Şimdi herkesin bol keseden konuştuğu bir toplamda değil, hakkın mahkum edilmek için ezildiği bir dönemde kalemini kullandı.
O Elif dergisinin editörü. Neden Elif, çünkü Elif doğruluğun, dürüstlüğün, tanrısallığın sembolü. Hep yukarıyı gösterir, bir de Elif’i kaldıran mantığa isyanı göstermek için Elif adını seçmiş. Elif bütün yazının anası, doğurgan, her şeyin bütün mana hazinelerinin annesi, maderi. Bu yüzden Elif’i seçmiş yazar. Suat Alkan zaman zaman röportajlar da yayınlar ve fikir hareketlerinin mensuplarının dilini eserine dergisine yansıtır. Elif dergisinin yayın perspektifi ve hedefleri ayrı bir çalışma olacak keyfiyettedir. Elif Bediüzzaman’ın görüşlerinden hareketle sanat ve edebiyat, bilim ve dine açılan elif doğruluğunda bir çalışma zinciridir.
Yer yer Nurculuk hareketinin dünyaya yansımalarının konu edinildiği dergide Batı medeniyeti üzerinde ve Türk ve İslam medeniyetinin yeni yüzünün tesisinde nurculuk hareketinin önemi anlatılır. Bu minvalde Prof. Dr. Kemal Karpat’ın İngilizce ve Fransızca yayınlanan İslam Ansiklopedisine yazdığı İslam medeniyetin inşasında kilometre taşlarından biri olan Nurculuk makalesi söylenebilir. Benzeri yazılar her zaman çıkmaktadır. Suat Alkan, Türk basınındaki kayıplarla da ilgilenir. Vehip Sinan’ın ölümü üzerine onun şu sözünü nakleder. “Çizerken canlanıyorum.”
O Türkiye’nin tanınmış entelektüellerini tanır, onlarla dinin ve medeniyetin ve Risale-i Nur’un meselelerini konuşur. Bu yolda Cemil Meriç, Şerif Mardin’e Risale-i Nur üzerine çalışmasını Suat Alkan tavsiye eder. Cemil Meriç’in Said Nursi’yi okumasında da Suat Alkan ve Muhsin Demirel’in büyük tesirleri olmuştur. Şerif Mardin ile olan akademik ve entelektüel yakınlıkları dünya sosyoloji camiasına Bediüzzaman’ı tanıtmıştır. Akademik araştırmaların azlığından şikayet eden camia bu tür çalışmalara da gereken önemi vermemekte bir medrese ve ders mantığı içinde o kitapları eleştirmekte insanların üretim hislerini ve şevklerini kırmaktadırlar.
Suat Alkan zaman zaman da üniversitelerde Risale-i Nur üzerine konferanslar vermektedir. Suat Alkan bunlardan birini Artuklu Üniversitesinde verir. Marks Freud ve Darvin’in tezlerinin Risale-i Nur karşısındaki isabetsizliklerini anlatır. Bu üniversitede verdiği konferans Modern Sanat Düşüncesi ve Bediüzzaman isimlidir. Suat Alkan, Tanrı’nın kovulduğu batı sanatından Allah’a açılan kapıları Bediüzzaman’ın açtığı eserlerinde sanat lügati ile konuştuğunu anlatır. Risale-i Nur ilme dine ve sanata yeni bir disiplin getirmiştir ve getirecektir.
1940 Denizli doğumlu olan Suat Alkan, Fransa’da yüksek lisans ve doktora yapmıştır. 1957 yılında 17 yaşında iken Isparta imam hatip lisesinde “Risale-i Nur nedir Bediüzzaman kimdir” kitabı ile Bediüzzaman’ın hayranları arasına girmiş, o günden bugüne onun davasını ve iddialarını, tezlerini sanat ve edebiyat mantığı ile Türkiye’de kamusal alana sürmektedir. Isparta’da Bediüzzaman’ın kırk beş dakika hitabına mazhar olmuştur. Onu gören ve anlayan bahtiyarlar zümresindendir. Şair ve müellif ve yazar olan Suat Alkan halen çalışmalarına devam etmekte ve Elif Dergisini her zaman yeniliklerle Türkiye’de sanat ve din, edebiyat çevrelerine sunmaktadır.
Suat Alkan Fransa’da edindiği entelektüel çevrelerle de Risale-i Nur ve sanat ve ilmin çeşitli bahislerini tartışmakta ve yayınlamaktadır. O Risale-i Nur’un yeni yüzüdür, yeni yorumudur. Kendisine başarılar dileriz.
Suat Alkan tarzı çalışmalar Türkiye’de bir bunalım ve yeni bir arayış içine düşmüş ilmi ve entelektüel çevrelere yeni yollar ve bakış açıları verecektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.