Ekrem KILIÇ
Söyler miyim?
Yurdumuzda meydana gelmesi her an beklenen olaylar için artık kâhin olmaya lüzum yok. Hâdiselerin vasat bir tâkipçisi olarak bendeniz bile: “Şundan sonra böyle bir vak’a cereyân edecek!” diye tahmînde bulunabildiğime göre, gerisini varın siz düşünün… Demek ki, memleketimizde siyâsî işler o derece istikrâr peydâ etmiş… Tabiî bu istikrâr eksi yöne doğru; olsun, istikrâr istikrârdır! Bir şeyin kararını bulması, bir kıvam üzere durup hareket etmemesi dâimâ iyidir.
Dünyâ devletlerine bakın, hep ileri gideceğiz diye durmadan değişiklik yapıyorlar. Olmaz ki, böyle istikrâr bulunmaz ki! Her gün yeni bir îcât peşindeler. Demokrasinin, insan haklarının, çevrenin sınırlarını genişletmek maksadıyla olmadık işler görüyorlar. Hürriyet, eşitlik, medeniyet filan götürdükleri memleketlerde olan bitene bakın. Gerçi bir miktar mal, can, ırz, şeref, haysiyet telef oluyor; şehirler, yollar, köprüler, târihî eserler falan ziyan görüyorsa da, o kadarcık görev zâyiâtı elbette hoşgörülebilir.
Bereket, bizim ülkemizde yerleşmiş, oturmuş, yatmış, yere batmış ve kökleşmiş bir demokrasi; istikrârlı bir devlet yönetimi var da, herkes herkesin ne renkte, şekilde, düşüncede, yürüyüşte olduğunu bilebiliyor. Meselâ: şu onbeş – yirmi yaşındaki hanım kızın, devletin temel nizâmlarını değiştirip, irticâyı hortlatacağı taktığı baş örtüsünün düğümünden ne kadar apaçık anlaşılıyor; değil mi? Yaşının küçük olduğunu söylemeye kalkmayın sakın! Yapar mı, yapar! Fâtih Sultan Mehmed de İstanbul’u feth ettiği zaman o çağlardaydı.
Şu, askerlik yaparken vatanımızın belirsiz bir dağında şehid olup köyüne getirilen Mehmedciğin, oğlunun cenâzesi başında Kürdce ağıt yakan kadının niyeti âşikâr değil mi? Dilimizi inkâr, anayasamızı ihlâl, vatanımızı – onun da vatanı ya, olsun – bölmek için böyle yapmadığını iddiâ edebilir misiniz?
Ayrıca, bu doğu ve güneydoğudaki yerlerinden kalkıp, memleketin bütün şehirlerine yerleşen, az paraya işçilik, ekmek arası soğana pazarcılık, ne verirsen râzıyıma vîrâneleri iskân eden şahısların niyetini bilmemek mümkün mü? Köyünden kovulmuş, mülkü talan edilmiş, aç - bîilâç kalmış, yaşamak için başka yol bırakılmamış, kan dâvâsı – can dâvâsı deyip de müdâfaaya geçmeyin! Vatanı önce işgal, sonra taksîm, sonra ilhâk etmek istediklerini anlamamak, görmemek için akılsız ve kör olmak lâzım…
Bakmayın siz, basında ütopyaları çökmüş birkaç eski tüfek solcunun, şerîat devleti hayâli ile yatıp – kalkan bir iki çağdışı gazetecinin, a’dan z’ye her şey serbest olsun diyen (ne o?) neo-liberalin yazıp çizdiklerine… Onların âsî ve yaptıklarının asimetrik savaşın bir parçası olduğunu, bunca yüksek sesle, yüksek rütbeden, pes perdeden yapılan îkaz ve îzâhlara rağmen, idrâk etmeyen kaldıysa, pes doğrusu!
Evet, kim nerede öksürürse, kimlerin nerede hazırola geçecekleri belli. Kim, hangi sözü sarfederse, medyada kimlerin nasıl yorumlar döktüreceklerinde olduğu gibi… Eskiden, halk arasında mânevî rütbelerde bulunan erenleri tasnîf için söylenen kırklar, yediler, üçler ve biri temsîl eden kutbu’l-aktâb, kutb-i zamân gibi sözlerin zamâne versiyonu sayılabilecek rakamlar var. Ben söylemeyeyim, ama siz anlayın.
Meselâ: Bir numara deyince aklınıza kim geliyor? O değil. Yok, o da değil. Hah, işte o… Meselâ: Üçler, beşler, on birler diye saymaya başlasam, emînim ki, “Şunlar, bunlar, onlar.” diye hemen aklınızdakileri söyleyeceksiniz. Ben neden mi söylemiyorum? Öyle ucuz kahramanlık yapacak kadar budala mı görünüyorum? Vakti zamânında bu memlekette başbakanlık yapmak bahtiyarlığına ermiş mes’ut kişilerin bile kaşla, gözle, mimikle târif ettikleri sırları fâş edeyim de, onun başına gelenler benim de başıma gelsin; Berlusconi gibi burnumun üstüne yumruğu yiyeyim, öyle mi?!. Yağma yok. Bu yaştan sonra estetik – köstetikle uğraşamam…
Hem sonra, böyle sırlar açıklanınca sır olmaktan çıkar, sıradanlaşır. Hani, bir zât, arkadaşına sormuş: “Sır saklamasını bilir misin?” Arkadaşı da kendisine bir sır tevdî edeceğini zannederek: “Evet.” Deyince, o zât: “Ben de…” diye eklemiş ya… Bildiğim numaraları kimse ile paylaşmaya niyetli değilim. Kızmaca, darılmaca yok…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.