Sultan-ı Levlak Hz. Muhammed (asm) 

Bediüzzaman, eserlerinde birkaç yerde “Sultan-ı Levlak” terkibini kullanır. “Sen varlıkların sultanı” anlamına gelir. “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” anlamına gelir ve böyle tekrar edilir. Birileri bunun hadis olmadığını söyler. Bediüzzaman her hadis olmayan şeyin manasının yanlış olmadığını belirtir. Hadis olmaz ama mana da yanlış olmaz. Dünyada o kadar doğru söz var ama onlar uydurma değil hikmetli sözler. Bu söz faraza hadis bile olmazsa manası sahih değildir denemez.

Bediüzzaman, “anlaşılmaz bir kitap muallimsiz olsa manasız bir kağıttan ibaret kalır“ diyor. Yani bu kainat kitabı bir anlatıcı, bir tasvir edici, bir şerh eden, bir manasını ortaya koyan olmasa manasızdır. Nitekim insanlık tarihinin bazı dönemlerinde evren bir manaya hamledilmemiş, abes olarak telakki edilmiştir. Hatta bunu çözemeyip kendini de anlamsız bulup intihar edenler bile olmuş. Sınıfta öğretmeni bekleyen çocuklar o gelmezse dağılır giderler topluluklarının da anlamı kalmaz. Fetret asırlarında insanlar bir tılsımı muğlakı çözen beklemişler ama merakla ölüp gitmişler.

Bediüzzaman Sultan-ı Levlak diyorsa, o anlamın tartışması anlamsız.

“Evet, Sultan-ı Levlâke Levlâk, öyle bir reistir ki, bin üç yüz elli senedir saltanatı devam ediyor. Birinci asırdan sonra herbir asırda lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti vardır. Küre-i arzın yarısını bayrağı altına almış; ve tebaası kemâl-i teslimiyetle ona hergün salât ü selâmla tecdid-i biat ederek emirlerine itaat ederler.” 

Bediüzzaman, O’nun (asm) Alemlerin Reisi olduğunu söylüyor ve manayı da açıklıyor.

Bediüzzaman, Peygamberimizin (asm) bir mucizesini naklederken, Ebu Cehil’in eşinin onu öldürmeye gelip görmemesini, “elbette hıfz-ı ilahide olan bir Sultan-ı Levlaki böyle bir cehennem oduncusu göremez” der. 

“Hem nakl-i sahihle Ebu Bekr-i Sıddık’tan haber veriyorlar ki: Sûre-i تَبَّتْ يَدَاۤ اَبِى لَهَبٍ nâzil olduktan sonra, Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil denilen حَمَّالَةَ الْحَطَبِ, bir taş alıp Mescid-i Harâma gelmiş. Ebu Bekir ile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm orada oturuyorlarmış. Gözü Ebu Bekr-i Sıddık’ı görüyor, soruyor: “Yâ Ebâ Bekir! Senin arkadaşın nerede? Ben işitmişim ki beni hicvetmiş. Ben görsem, bu taşı ağzına vuracağım.” Yanında iken Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı görmemiş. Elbette, hıfz-ı İlâhîde olan bir Sultan-ı Levlâk’ı, böyle bir Cehennem oduncusu, onun huzuruna girip göremez. Ağzına mı düşmüş?”

Öyle o derce yüksek bir payenin sahibini sıradan değil aşağılık bir insan gelip de yok etmeye çalışamaz, Allah bu büyük kulunu onun zararından korur. Çünkü O (asm) alemlerin reisi ve sultanıdır.

O Sultan-ı levlak’ı önceki kitaplar da işaret etmişlerdir. 

“Kütüb-ü sâbıkada da vesile-i dünya olan Şâh-ı Levlâki evsafıyla, ashabıyla haber vermeleri gösteriyor ki, ulûm-u evvelîn ve âhirîni cami bir kitapla ba’s olunacak, kâinatın ruhu hükmünde ve bütün kâinatın güzellikleri kendi fıtratında tecemmu edip, tekemmülle tulûu, fecirden sonra şemsin tulûu gibi bekleniyordu.”

O Sultan-ı levlak sadece fiziki olarak alemin daisi değil aynı zamanda bütün mana tabakalarının da müstakil sebebidir, yani çok yönlü sultan-ı levlaktir. Alemler mana tabakaları hep O’nun sayesindedir, yoksa sadece bir unvan değildir sultan-ı Levlak.

”İşte bu kitab-ı kâinatın vâzıh bir fihriste-i mukaddesesi olan Furkan-ı Mübîn, Arş-ı Âzamdan ve her ismin âzamî mertebesinden nüzul ile kökü Arş-ı Âzamdan, gövdesi Fahr-i Âlemin (sallâllahü aleyhi ve sellem) sadrına ve dalları bütün zemini ihata eden kitab-ı kâinatın her sahifesinde ve her cüz'ünde lâfzullah ve lâfz-ı Resul-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) ve lâfz-ı Kur'ân'ın bütün birbiriyle alâkadarane işaret edip birbirini göstererek, birbirinin hükümlerini tasdik ettikleri misillû, Hazret-i Şeyh (k.s.) sırrına mazhar olduğu, esmâ ve cilvesine mazharolduğu Levh-i Mahfuz ve lûtfuna mazhar olduğu Cenâb-ı Hâlıkın bildirmesiyle, sekiz asır sonra kendisiyle tevafuk eden bir hâdim-i Kur'ân'ı görüp ve tasdik etmekle haber vermesi, hak ve ayn-ı hakikattir.”

Bediüzzaman’ın bir talebesi de Peygamberimizi (asm) Şah-ı levlak olarak vasfeder, aynı mananın izinde bir hitabı mukaddestir. 

“Nasıl salât ü selâm olmasın ki, ol hazret-i sipeh-sâlâr-ı enbiyâ olan Şâh-ı Levlâke ki, bizlerin görmez gözlerimizi nuruyla şûledâr edip, tarîk-i müstakime sevk eyledi. Nasıl duagû olmayalım, ol Hazret-i Dellâl-ı Kur'ân'a ki, isyanımıza bakıp, bizleri halka-i irşadından hariç ve hal-i aslîmizde bırakmadı ve inşaallah iki cihanda da bırakmayacaktır.” 

O Sultan-ı Levlak‘i ilk peygamber de vürudunda görmüş ve onun sultan-ı Levlak olduğunu kainat kitabının ilk harfinin sunuhunda ortaya koymuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.