Sure-i Amme’de muammanın çözümü

Amme Suresi insanın, karşısında mebhut kaldığı kainat denilen bu uçsuz bucaksız muammayı kullarının çözemeyeceğini bildiği için Allah tarafından olayların izahıdır. Ayetin girişi fatihası şu ayettir: “Onlar birbirlerine karşı sorup dursunlar.” Bu tam yaratılış karşısında şaşkın insanın durumudur.

Nedir bu uçsuz bucaksız olaylar? İnsanlar, mekanlar, tabiatın hareketleri nedir? Neden geliyorlar, sonra gidiyorlar, arkasından başkaları geliyor? Bir haber bekliyorlar. Hazreti Ömer çocukken, akrabadan ruhani bir adam son nefeslerini verirken şöyle der: “Eğer bir gün biri kalkar da şu varlığın anlamanı size izah eder, yaratıcısının fiillerini açıklar, size de ne yapmanız gerektiğini anlatırsa hiç kem küm etmeden, asla itiraz etmeden, ne diyorsa ona göre hareket edin. Bu koca kainatın ortasında harika bir tabiat ve insan yaratan, elbette onları günlük işlerin şirinliğine terk etmez. Bu kadar büyük bir yaratılış onu seyreden ve yorum yapabilen varlığa büyük görevler yükler. Ben onları bilmiyorum. Perdenin arkasına, perdenin önüne birçok harikalar koyan varlığın yaratıcısı eğer bilseydim bizleri niçin yarattığını ve varlığı bütün estetiği ile bizim hizmetimize neden verdiğini, bizden ne istediğini, başımı yere koyar haşre kadar kaldırmazdım ama bilmiyorum.“

Surenin “hakkında ihtilafa düşülen haber” dediği budur. Allah uluhiyetinin haşmeti ile buyurur. “Hayır yakında bilecekler, yine hayır elbette görüp bileceklerdir.“ Biz de bu sureleri böyle anlatmıyorlar. Hangi dini, felsefi, beşeri sıkıntılara cevap verdiğini bilmemekteyiz.

Sure-i Amme ikindi vaktinin suresidir, ikindi vakti varlığın ölüm sancısıdır. Aynı zamanda ölüm sancısı ikinci yaratılışın paniğidir. O kadar beliğ ve veciz izah etmiş ki. “Biz yeryüzünü bir beşik, dağları da bir kazık yapmadık mı?” Dört mevsim bu beşiğin sallanmalarıdır. Sallana sallana büyük çocuk insan da bu mevsimlerin ahengi ile büyür. Ama beşik çocuklar içindir de seni beşik yaratılışı anlamaya çağıracak gelecek yaşa hazırlar. Beşikten indin yürüdün mü kainat sana karşı yürür ve bakar sana “anla beni çocuk, sabi, anla beni” der. Sonra anlamları yüzyıllarca kapalı kalmış muammanın sayfalarını çevirir Halık-ı Zülcelal. Çevirelim sahifeleri. Çift olarak yaratılmak erkek ve kadın, uyku, gece, gündüz, yedi kat gök üstümüzde, bir lamba parıl parıl parlayan lamba, bulutlar ve yağmur, taneler, hububat, bitkiler, bahçeler, ağaçlar, bütün bunlar cansız telakki edilen ilimlerin asırlardır anlattığı tabiat olayları… Ne olduğu, nasıl olduğu anlatılan zulema masalları.

Allah mülkünün ayrıntılarının insanlara nisbetle manalarını izah eder. Kur’an tenezzül edeli asırlar oldu. Allah’ım hala dünya bu olayları aynı masallarla takib ediyor. Fatih İstanbul’u fethetti keşke akılları da fethedip onlara bu manaları izah etseydi. Bu yüzden Bediüzzaman büyük bir fatihtir, çünkü manaları ortaya koydu. Zihinlerdeki konstantinopolisleri dağıttı. Topkapıdan insanın kafasına girdi. Seni anladım diyemem sonumdan korkuyorum. Hoca geçen gece bana “ipi göğüslemeye bak“ dedi. Demek çektiğim anlayışsızlıkları izliyor.

Surenin yarısı yirminci ayete kadar yaşadığımız dünyanın önemli meyvedar olaylarını, nesnelerini anlatıyor. Bütün ilimlerin konusu bu isimleri sayılanlardır. Bediüzzaman da bunları farklı yerlerde anlatıyor. Ağaçlar süslenmiş insana hizmet eden garsonlardır, dağlar hazinedir, direktir, bizi çok yönlü ayakta tutar, dağlara çok farklı bakar.

On yedinci ayetten sonra bahis dünyadan birden ahirete döner. Çünkü dünya tanıtılmış, üzerindeki muamma çözülmüştür şimdi sıra ötededir. Haşir başlamıştır muamma çözüm sinemasında. Hüküm verme günü, sura üfürülmek, sıra sıra hesaba gelen insanlar… Evin mutad düzeni değiştirilir. Gökler, dağlar, cehennem, azgınlar... Cehennemde ebedi kalmak, serinlikten ve sudan uzak. Ama bunlar yaptıklarına cezadır, bihakkındır. İnanmadıklarının ve hesaba çekilmeyeceklerinin karşılığıdır. Yalancıdırlar.

Biz hesaba çekeceğimiz insanların, varlıkların hesabını muhasebe ettik, defterlerimiz var, onlara bakarak yapıyoruz. Onlara azabımızı tadın diyoruz, çoğaltacağımız sadece azabınızdır.

Üçüncü perde açılır. “Kurtuluş takva sahiplerinindir, onlar muratlarına ererler. Onlar için bahçeler, bağlar vardır. Dilberler onların emrindedir, yiyilip içilecek şeyler, ne boş bir söz ne de yalan işitmezler. Mükafatlarını almışlardır. Onların Rabbi Rahman ve Rahimdir, ihsan devam edecektir. O gün Cebrail ve melekler saf saf olup dizilirler (sahneye bak) Rahmanın izin verdikleri dışında kimse konuşamaz. Konuşan da ancak doğruyu söyler.

İşte budur, haber budur, hak olan gün budur. Dileyen kimse Rabbine giden bir yol tutsun kendine. Biz sizi yakın gelecekteki bir azapla uyardık, o gün insan kendi eliyle işlediklerine bakar. Kafir de “ne olurdu keşke toprak olsaydım“ der.

Kırk ayette herşey anlatıldı, bütün sırlar, acaipler açığa çıktı. Allah özetledi kainatını, ahireti, insanı, ceza ve mükafatı.

Bediüzzaman Kur’an’ın üslubunu izah ederken mezkur sureyi anlatır.

“Esâlib-i Kur'âniyeye, sûre itibarıyla, maksat itibarıyla, âyât ve kelâm ve kelime itibarıyla birer işaret edeceğiz. Meselâ, Sûre-i Amme'ye dikkat edilse, öyle bir üslûb-u bedî ile âhireti, haşri, Cennet ve Cehennemin ahvâlini öyle bir tarzda gösteriyor ki, şu dünyadaki ef'âl-i İlâhiyeyi, âsâr-ı Rabbâniyeyi o ahvâl-i uhreviyeye birer birer bakar, ispat eder gibi kalbi ikna eder. Şu sûredeki üslûbun izahı uzun olduğundan, yalnız bir iki noktasına işaret ederiz. Şöyle ki:

“Şu sûrenin başında, kıyamet gününü ispat için der: "Size zemini güzel serilmiş bir beşik, dağları hanenize ve hayatınıza defineli direk, hazineli kazık, sizi birbirini sever, ünsiyet eder çift, geceyi hâb-ı rahatınıza örtü, gündüzü meydan-ı maişet, güneşi ışık verici, ısındırıcı bir lâmba, bulutları âb-ı hayat çeşmesi gibi ondan suyu akıttım. Basit bir sudan bütün erzakınızı taşıyan bütün çiçekli, meyveli muhtelif eşyayı kolay ve az bir zamanda icad ederiz. Öyle ise, yevm-i fasl (herşeyin hakikatinin ortaya çıkacağı gün) olan kıyamet sizi bekliyor. O günü getirmek Bize ağır gelemez."

“İşte, bundan sonra, kıyamette dağların dağılması, semâvâtın parçalanması, Cehennemin hazırlanması ve Cennet ehline bağ ve bostan vermesini, gizli bir surette ispatlarına işaret eder. Mânen der: "Madem gözünüz önünde dağ ve zeminde şu işleri yapar. Âhirette dahi bunlara benzer işleri yapar." Demek, sûrenin başındaki "dağ" kıyametteki dağların haline bakar; ve "bağ" ise âhirde ve âhiretteki hadikaya ve bağa bakar.

“İşte, sair noktaları buna kıyas et, ne kadar güzel ve âli bir üslûbu var, gör. (Sözler)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.