Suriye için “hassasiyet, hamaset ve siyaset”le birlikte muhakeme şart

Suriye için “hassasiyet, hamaset ve siyaset”le birlikte muhakeme şart

Türkiye ve Suriye, şehrin iki yakası gibi kardeş iki ülke. Ortak inancın ve tarihin birbiriyle yoğurduğu coğrafyanın vicdani hukukunu temsil eden iki temsil ülkesi.
İslam tarihinin  kaydettiği   derinlikte  saklı Şam ve çevresi, ‘ahirzaman’a bile ışık tutacak hadislerle ifade edilmiş bir şehir. Şehir olmanın dışında bölgeyi tanımlayan bir işaret taşı.

Suriye, Türkiye’nin Arap dünyasına açıldığı bir kapı aynı zamanda. 400 yıl Osmanlı himayesinde ortak idare ve iradenin pekiştiği beraberliğin kimyası, hala tazeliğini koruyor.

Son yüz yılda ne olduysa oldu. Dünyayı saran bir “taun felaketi”, yeryüzünü fesada veren “ifsat komiteleri” bir gömleğin iki yakasını birbirinden ayırıp, gömleğin sardığı boyu bile ikiye ayırırcasına zulüm ve vahşetle dolu bir  deccal engisizyonunu bu topraklarda, özellikle İslam coğrafyasında bütün kavimlere/milletlere yaşattılar.

İslam dünyası hala yaralı, hala sürgünde bir toplum gibi, ”öz yurdunda parya”.  İslam ülkelerinin çoğunluğu 20.yılın başlarında müstemleke idi. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren kademeli olarak batının vahşetini şemsiye idarelerle yürüten kukla yönetimler/rejimler/diktatörler icat ettiler.

21. yüzyılın başlangıcı olan bu günlerde artık bu demode yönetimler, adı İslam veya başka şey, ne olursa olsun insan ahlak ve hürriyetini inşa edecek sistemlerden, İslam’ın adaletini ve tefekkürünü temsil etmekten çok uzaktırlar.

Hepsi birer kabile düzeni, aile krallıkları veya birer zulüm abidesi gibi kaynakları tüketen, halklarına rahat yüzü vermeyen ve zoru/silahı/devlet çetelerini şahsi/ailevi istikballeri için kullanan birer diktatör.

Bizdeki Kemalizm’in daha kavmi pozisyonları hakim, inanç farkıyla yöntemler aynı.
Her ülkeye bir kılıf, her kılıfa bir aktör, her aktöre bir görev listesi tasarlanmış.

esad-davutoglu.jpgŞimdi İslam dünyası bu “madrabaz” rejimlerin sarsıldığı bir döneme girdi. Dikta sistemler, batının vahşi cephesinden aldığı desteği de kaybetti. Çünkü halklar ve kamuoyu çok keskin dönüşleri tetikleyecek kadar burnundan soluyor. Sessizliği, sivil inisiyatif olmaması, muhalefetsizliğe rağmen, İslam ülkelerinde diktatörler, birer benzin fıçısı olan toplumlarının her an ateş çakmasından oldukça tedirginler.

Bu kargaşa hali, bu titrek gelişmeler ve çoğu iç çatışmaya dönecek ve ülkeleri sefalete sürükleyecek trajik  sonuçlara rağmen, bir doğumun ağır sancıları ve geciken doğumun ağır bunalımı var.

Tam bu esnada, Irak, Libya, Mısır, Tunus ve kangren olmuş Filistin kendi önünü açmaya çalışırken, diğer İslam ülkelerinde, özellikle Arap dünyasında yeni bir baharın ayak sesleri Suriye’de yankı buldu.

Türkiye ile 850 km komşu sınırı olan, İngiliz cetvelinin çizdiği sınırla ailelerin bölündüğü ve kardeşlerden her birinin bir tarafa düştüğü ve bir ömür boyu kesintili olan diyalogların yeni yeni kurulduğu Suriye ile iç içeyiz.

Son birkaç yıldır bizi üzen komşuluktan, bize açılan bir sürece girdik Suriye ile.
Esed rejimi, 40 yıllık istibdat ve zulümlerinin sonuna geldi. Açmazlarına boğulmak üzereler. Ayrıca Suriye’nin Ergenekonu da işbaşında. Ezilmiş halkların özgürlük terennümleri kendini hissettirdikçe, rejimin zalim eli ağır silahlarla halkını kurşunlayacak kadar ileri gitti.

Diğer tarafta hak ve demokrasi taleplerine karışan karışık bir el, batının üflediği provokatif eylemler ile rejimin hıncını tetikledi.

Bir sağduyu lazım bu ülkeye. Mevcut rejim bundan uzak. Halk ise demokrasiyi isteyecek alt yapıya sahip değil. Sivil örgütlenme yok. Muhalefet yapılanmasının demokratik zemini henüz oluşmamış.

Türkiye-Suriye yakınlaşmasının dosta düşmana ağır gelen o sıcaklığı, iki ülke halklarının hukukunu koruma adına itina gösterme sorumluluğu Türkiye’ye düşüyor.

Türkiye, zalimin zulmünü def edecek “soft power”  psikolojisi kullanmalı. Diplomasi zekası, yumuşak güç ve sıfır problem yaklaşımın mimarı Ahmet Davutoğlu ve ekibi, daha müdrik bir irade ortaya koyarak Suriye’yle arayı açmadan, sıkıntıları aralamanın yollarını bulmalı. Üç gün önce yapılan 6.5 saatlik görüşme, inşallah umarım meyvesini verir.

Başbakan, demokratik tepkisini, komşu Suriye için ağır ve diplomasiyi zorlayan bir üslup kullanmadan, yapılanları tasvip etmeyen tutumunu diplomasi koridorlarında ve İslam ülkeleri ile müşterek bir hafıza içinde eriterek yansıtmalı.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) devreye girmeli, daha aktif rol almalı. Suriye’deki taraflar bir masa etrafına toplanabilmeli. İslam dünyasının iç meseleleri, kendi demokratik süreçleri içinde ele alınmalı.

Zor, bir o kadar da derin rejimlerin çözümü ve sökülmesi aşamalarında sağlıklı ve sabırlı davranmak şart.

Yoksa batının  rüzgarıyla esen  Suriye karşıtlığı, bakıyorum bizim medyayı ciddi etkilemiş. Savaş çığırtkanlığı yapıyorlar adeta.

Kamuoyu, bu kadar kolay manipüle edilmemeli.
Kardeş İslam ülkeleri ile şahin politikalar gitmez. Üstelik öyle bir gücümüz de yok. Sadece tarihin ve millet hafızasının İslam’la yoğrulmuş mirası var elimizde. Bizdeki bu  moral gücü, Kemalizm’in bütün tahribine rağmen var. Daha yeni toparlanıyoruz.
Hala kendi derin devleti ile  boğuşan bir Türkiye, çok dikkatli bir şekilde zamanı kullanmalı. Mısırlıların diplomasi diliyle “Buğday çuvalını patlatmadan” taşıma siyasetini başarmalıdır.

Davutoğlu’nun Şam’da olduğu saatlerde, Şam’dan bir telefon aldım. Aslen Suriyeli, uzun yıllar Türkiye’de kalmış, Arap ülkelerinden bir medyanın temsilcisi ile görüştüm. Türkiye’de zannedip, Ramazan’ını kutlamak için aramıştım. Üç aydır geçici olarak Şam’daymış. Haliyle intibalarını sordum. Özetle dediği şu:

-Türkiye, Suriye ile çatışmadan problemi çözmeye yardımcı olmalı.
-Bu katı rejim, baskı karşısında kendi ekseni (Lübnan-İran-Rusya) içinde direnir.
-Medya, halkların talepleri ile son aylarda artan provokasyonları karıştırıyor. Son aylarda 2046 asker öldürüldü. Ortam çok gergin.
-Batının rüzgarına kapılmadan, büyüklüğünü göstermeli Türkiye.
Özetle; Türkiye tedavi yöntemlerini doğru seçmeli.

Telefondaki uzun dostane paylaşım içinde dedim ki, “Hassasiyet ve hamaset içinde siyaset yapanlar, Bediüzzaman’ın istediği muhakemeyi unuturlarsa ve göstermezlerse, o zaman İslam coğrafyası ve bizdeki siyasetin eksiği çıkar ortaya.”

İslam dünyası, akil zeminini arıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.