Abdulkadir MENEK
Tam bir sadakat timsali: Zübeyir Abi (I)
Zübeyir Gündüzalp, 1920 yılında Karaman İlinin Ermenek ilçesinde Mehmed Efendi ve Seyyide Hanım’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Toroslar üzerinde bulunan bu küçük ve şirin Anadolu şehrinde çok sayıda Kafkas göçmeni aile yaşamaktadır. 93 Harbinde yaşanan Rus zulmünden kaçan çok sayıda mağdur ve mazlum insan, yokluk ve meşakkatle geçen sıkıntılı yolculuklardan sonra Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yerleşmişlerdi. Ermenek de bu beldelerden birisiydi.
Zübeyir Ağabey, işte hem anne ve hem baba tarafından Kafkaslara dayanan bahadır bir neslin evladı olarak dünyaya geldi ve ‘’Ziver’’ adı verildi. Üstad, defalarca Zübeyir Ağabey’nin aslının ‘’Seyyid’’ olduğunu söylemiştir.
Tahsilinden sonra çok küçük yaşlarda PTT’de memur olarak görev aldı. Balıkesir’in Susurluk ilçesinde askerlik görevini yaptıktan sonra, Konya Postanesi’nde Telgraf Memuru olarak yeniden göreve başladı.
Zübeyir Ağabey’in hayatı bu görev sırasında değişmeye başladı. Konya’da Sabri Halıcı Ağabey ile tanışan ve O’nun vasıtasıyla Risale-i Nur’ları okumaya başlayan Zübeyir Ağabey, bu Kur’an’i hizmete ilk adımlarını atmaya başlamış.
Rıfat Filizer’in verdiği ‘’Gençlik Rehberi’’ni okuyunca, çok farklı, müstesna ve mümtaz bir dava ve şahsiyet ile karşı karşıya olduğunu hemen anladı. Temin ettiği bütün Risale-i Nur Külliyatı’nı tam bir dikkat ve ihtimam ile defalarca okudu.
Daha sonraki yıllarda neşriyat alanında büyük hizmetlerde bulunacak Muhsin Alev, Ziya Arun ve Ziya Nur Aksun gibi zatlar da bu sıralarda Risale-i Nur’u tanımışlar. İşte bu dönemde Zübeyir Ağabey, Muhsin Alev ile birlikte aynı evde kalmaya başlamışlar.
Çocukluk yaşlarından itibaren kitap okumayı çok seven Zübeyir Ağabey, zamanın çoğunu okumakla geçirdi ve harçlığından biriktirdiği paraları kitap almaya harcadı. Risale-i Nur’u tanıdıktan sonra diğer bütün kitapları okumaktan vazgeçen Zübeyir Abi, bütün zamanının Risaleleri okumaya ve anlamaya ayırdı.
Risale-i Nur’daki manaları anladıkça Üstad’a olan iştiyakı da artmaya başladı. Bir an önce Emirdağ’da olan Üstad’ı ziyaret etmek için fırsat kollamaya başlayan Zübeyir Ağabey, bu emeline 1946 yılında ulaştı ve Emirdağ’a giderek Üstad’ı ziyaret etti.
Bu ziyaret esnasında heyecandan tir tir titreyen ve mütemadiyen ağlayan Zübeyir Ağabey’i Üstad Hazretleri teskin etmeye çalıştı. Üstad, Zübeyir Ağabey’i dışarı gönderdi, yüzünü yıkamasını istedi.
Daha sonra tekrar içeri giren Zübeyir Ağabey, Üstad’a Emirdağ’a gelerek hizmetine girmek istediğini söyledi. Üstad ise, şimdilik Konya’da hizmete devam etmesini ve daha sonra yanına alacağını ifade etti.
Konya’da bu şekilde hizmetlerine devam eden ve bu arada kısa bir süre İslahiye’de PTT Memuru olarak çalışan Zübeyir Gündüzalp, 1948 yılında Afyon’da diğer Nur Talebeleri ile birlikte tutuklanarak Üstad ile birlikte hapis yattı. Afyon’da altı ay kadar tutuklu olarak kalan Zübeyir Abi, bir ara yanlışlıkla tahliye edilmiş, ancak O sırf Üstad’ından ayrılmamak için kendi kendini ihbar ederek hapiste kalmaya devam etmiştir.
Bu hapisten sonra artık Zübeyir için Üstad’dan ayrılmak neredeyse imkansız hale gelmişti. Konya’ya döndükten sonra memuriyet görevinden ayrılarak Emirdağ’a giden ve Üstad’ın hizmetine giren Zübeyir Ağabey için artık yepyeni bir dönem başlıyordu.
Önce Ceylan Çalışkan ile görüştü ve Üstad’ına yanlışsız hizmet etmenin ipuçlarını aradı satır aralarında. Bir söz çıktı kahraman ve fedakar Ceylan’ın ağzından. ‘’Üstad’a hizmet ederken, kafanı karıştırmayacaksın. Ne diyorsa yapacaksın. Mesela, geceleyin saat ikide al şu mektubu Vali’ye götür derse, alıp götüreceksin. Bu saatte Vali’yi bulamam, yarın sabahleyin götürsen olmaz mı? demeyeceksin. Üstad, demişse, Vali seni o saatte bekliyor olacak.’’
O da asla kafasını karıştırmadı. Üstad’ının yüklenmiş olduğu mukaddes görevin tam bilincinde bir sadakat abidesi olarak, tam bir havari gibi hizmet etmenin azmi ve kararlılığı içinde son nefesine kadar O’nu bir gölge gibi takip etti.
Bundan sonraki yıllarda Üstad’ın vefatına kadar, O’nun en yakın bir talebesi ve yardımcısı olarak hizmetinde kalacak ve yanı başında tam bir sadakatle hizmetinde bulunacaktı.
Zübeyir’in hizmetine girmesi üzerine Üstad yazdığı bir mektuba, şu notu düşüyordu: ‘’Hakikî fedakâr Zübeyir, en lüzumlu ve hizmete şiddet-i ihtiyacım zamanında buraya imdadıma geldi. Yoksa Isparta’dan o sistemde birisini isteyecektim.’’ (Emirdağ Lahikası, sayfa: 262)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.