Metin KARABAŞOĞLU

Metin KARABAŞOĞLU

Tasavvuf yolu, her hâlükârda aşk yolu mudur?

Ormana bakmak ve ağaca bakmak arasındaki fark, sıklıkla üzerinde durulan bir farktır. Son tahlilde bilinir ki, ikisi de, tek başına yapıldığında, yetersiz kalır. Sırf ormana bakan, nüansları ve incelikleri gözden kaçırır; yalnız ağaca bakan ise ortak özellikleri...

Gelin görün ki, alışverişimizi ‘perakende’ yaptığımız şu hayatta, bir hüküm verir veya bir yargıya ulaşırken, ‘toptancı’yızdır. Filan millet kötüdür, filan şehirliler sahtekârdır, filan cemaat şöyledir, feşmekân yazar yanıltıcıdır vs.

Derinlemesine tahlil barındırmayan, çoğu kez ‘-mış, -mış’lara, kimi zaman da kısmî ve yüzeysel okumalara dayanan hükümlerdir bunlar.

Oysa, hikmetli bir göz, adaletli bir bakış ve derinlemesine bir nüfuz sözkonusu olduğunda, ‘toptan’ aynı sınıfa koyduğumuz bir yapının içinde nice nüansı barındırdığını görürüz.

Böyle bir nazar, Bediüzzaman misali, ‘her fırka-i dâllede’ dahi, bir ‘dâne-i hakikat’ görür; o hakikat dânesi ile onun etrafına sarılıp sarmalanmış yanlışları birbirinden ayırır; yanlışlara ilişirken hakikat dânesini de kırıp ezmez.

Meselâ, Mu’tezile’yi eleştirirken, anaakım Mu’tezilî çizginin ‘fikrî yanılgısı’ ile ‘Cenab-ı Hakkı şerlerden tenzih niyeti’nin arasını ayırdığı gibi, bir Ebu Ali Cubbâî ile Zemahşerî’yi de birbirinden ayırır. Ve son tahlilde, Mu’tezile’nin ‘fikrî dalâlet’ine dikkat çekmekle birlikte, onlara asla ‘kalbî dalâlet,’ yani imansızlık izafe etmez. Doğrusu da zaten budur.

soru_adam.jpgDiğer taraftan, asla ‘fırka-i dâlle’ sınıfında görmediği tasavvuf çizgisi ile Risale çizgisi arasındaki farkları belirtirken, tasavvufun kendi içindeki dalların, budakların, hangi dalların meyve verdiğinin, hangi dalların ise üzerinde ökseotu taşıdığının farkındadır; ve her hâlükârda, tasavvufun kökleri ve gövdesine ilişkin bir itimadı ve ‘hoşça bakış’ı vardır. “Telvihat-ı Tis’a”nın hemen başında yazdığı gibi! “Tasavvuf, tarikat, velâyet, seyr ü sülûk nâmları altında şirin, nuranî, neş’eli, ruhanî bir hakikat-ı kudsiye vardır ki, o hakikat-ı kudsiyeyi ilan eden, ders veren, tavsif eden binler cild kitap ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikatı ümmete ve bize söylemişler.” Yahut, “Tarikatın gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakakik-ı imaniye olarak, mi’rac-ı Ahmedî’nin (a.s.m.) gölgesinde ve sâyesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî neticesinde, zevkî, hâlî ve bir derece şuhudî hakaik-ı imaniye ve Kur’âniyeye mazhariyet; tarikat, tasavvuf namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir.”

Veyahut, Emirdağ Lâhikası’ndaki şu ifadeye ne demeli: “Sünnet-i Peygamberî dairesinde bütün oniki büyük tarikatın hülâsası olan ve tariklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur...”

Bu ve benzeri ifadelere rağmen, Risale-i Nur ile tasavvuf arasında her iki yolun müntesiplerince bir ‘çatışma’ vehmine nasıl ulaşıldığı; nasıl Risale-i Nur dairesi içindeki insanların kâhir ekseriyetinin tasavvuf yolunu ‘ötekileştirdiği’ ve ‘aşağıladığı,’ bir kısım tasavvuf ehlinin ise Risale-i Nur’a nasıl ‘rakip’ nazarıyla baktığı, benim henüz çözebildiğim bir muamma değildir.

Bu noktada bildiğim birşey varsa, “İnsan bilmediği şeye düşmandır” sözünün, her iki tarafın yekdiğerini ‘bilmeyenler’i açısından da geçerli bir söz olduğudur.

Risale-i Nur’u okumuş olduğu halde onun ‘tasavvuf’a düşman olduğunu çıkaracak bir ehl-i tarik çıkar mı, sanmıyorum.

Risale-i Nur’u okumuş olduğu halde onun ‘tasavvuf’a düşman olduğu vehmine ulaşan Risale okuyucularının ise, tasavvufî kaynaklara dair az biraz tetettubatı olacak olsa bu vehme Risale-i Nur’dan ve de vicdanlarından me’haz bulmakta zorlanacaklarını düşünüyorum.

Yekdiğerimize, önceki zanlarımızın ve önyargılarımızın beslediği toptancı, üstünkörü, hatta çoğu zaman körcesine bir bakış...

Özellikle de, ehl-i dinin hemen her kesiminin çokça düştüğü bir yanlış olarak, ‘müntesipleri’nin hataları üzerinden esere ve mesleğe dair bir genelleme...

Sonuçta, bizatihî müellifinin ‘sünnet-i Peygamberî dairesinde bütün oniki büyük tarikatın hülâsası’ dediği Risale-i Nur’un tasavvufa rakip ve düşman olduğu yönünde, tarafların her ikisine de yayılan kahrolası bir anlayış...

Bütün bu girizgâhı, yine bir genellemeyi, tasavvuf yolunu ‘aşk’la özdeşleştiren yaklaşımın yanlışını irdelemek üzere yapmıştım. Niyetim, ‘aşk mesleği’ olarak tasavvufu Risale-i Nur adına ve bir bütün olarak eleştiren, yahut bir bütün olarak ‘aşk mesleği’ olarak gördüğü tasavvuf adına Risale-i Nur’u eleştiren yaklaşımların ‘bilgi’ ve dolayısıyla ‘yorum ve hüküm’ yanlışına dikkat çekmekti.

Bir sonraki yazıda tasavvufun en temel kaynaklarından biri üzerinden, bu meseleyi hitama erdirelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
12 Yorum
  • Sedat Kaleli / 17 Ekim 2011 Pazartesi 14:25

    Dini cemaatler, tarikat grupları arasındaki çatışma veya rakibane zıtlaşma resmi ideolojinin ilk mektepten beri genlerimizle oynamasından kaynaklanmaktadır. Irkçı, kemalist, materyalist öğretilerin atmosferinde yapılanan paradigmanın etkisini hesaba katmak lazım. Tarikatler ve dini cemaatlerin mensupları (Nurcular da dahil) aynı tezgâhtan ve eğitim-öğretim sürecinden geçtiklerinin farkında olmadan "ötekileştirici" davranışın bilinç altından geldiğini fark edemeyenler bir realitedir. Safiyeti lekadar eden harici enfeksiyon riski taşıyan fikirlerin gölgesinde tarikat, tasavvuf meselesi genelleme ifadelerin perdelemesinde kalmıştır. ön yargıdan sıyrılmış hakkaniyetli yaklaşımla tasavvuf meselesinin ela alınması çok iyi olmuş. Sayın Karabaşoğlunu tebrik ederim.

    Yanıtla (0) (0)
  • erkamokur / 17 Ekim 2011 Pazartesi 15:24

    Tanıma bakmak lazım

    Mirac-ı Ahmedînin (a.s.m.) gölgesinde ve sâyesi altında kalp ayağıyla bir seyr ü sülûk-i ruhanî neticesinde, zevkî, halî ve bir derece şuhudî hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeye mazhariyettir.
    Mektubat » Sayfa: 342

    “tekke denilen manevileşmiş kışlalarda, tarikat denilen ruhânîleşmiş askerlik”
    Münazarat » Sayfa: 116
    Tek ayakla insan zor yürür, ama iki ayakla koşabilir
    aklın nuru fununu medeniye kalbin ziyası ulumu diniyedir (birleşkesi
    zulcenaheyn, hakikat tecelli eder) , ayrı olursa, akıl tek kalırsa anarşi, kalb tek kalırsa taassup arızaları ortaya çıkıyor.

    Küfrü mutlaka karşı Hiristiyanların dindar ruhanileri ile ittifakı tavsiye eden üstad ehli aşkla nizayı nasıl karşılar bu hizmeti kudsiye uyarmı uymaz öyle bir şey yok zaten

    yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarikat ve sofî meşrep zatlar onun cereyanına girmek ve ilim ve tarikattan gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermeli
    Kastamonu Lahikası » Sayfa: 88

    Yanıtla (0) (0)
  • erkamokur / 17 Ekim 2011 Pazartesi 15:26

    Onlarda muhabbet fazla ibadet az ,bu tarafta ibadet ağırlıklı muhabbet az, bu eksiklikler üzerinde durmalı ,nasıl giderilmesi düşünülmeli
    Hem İslami ekonomik hayata , özel hastaneler bazında tarikatların katkılarını bakılmalıdır. aslında işleyen çarka birileri çomak sokmak isteyebilir.NOT:(fason , taklit ve sapıklarından sakınmak lazım)

    Yanıtla (0) (0)
  • seyithan / 17 Ekim 2011 Pazartesi 23:33

    metin hoca tasavvuf konusunu risale okumaları kitaplarından birinde fevkalade güzel kaleme almıştı. bende o heyecanla bazı ehli tarikat arkadaşlara okuttum .sonrasında anladım ki nur camiasında olduğu gibi okuyanla okumayan arasında dünyalr kadar fark var... hocanın da değindiği gibi asıl mesele okumak yani doğru okumak... ALLAH razı olsun... dua ve selam ile...

    Yanıtla (0) (0)
  • abdurrahim / 18 Ekim 2011 Salı 04:49

    "İnsan, Allah’a yürekten ihtiyaç hissetmeli, acz u fakrıyla Allah’a yönelmeli ki, Cenâb-ı Hak da ona icabet etsin. Cenâb-ı Allah, Zâtına karşı müstağni davrananlara teveccühte bulunmaz." (MFG) sozu bana ehl-i risalenin her nekadar acz-u fakr yolunu ihtiyar etmis olsalar bile, ilmi yonden bir sahesere sahip olmalari hasebiyle ilmi bir nevi enaniyete kapilabilmeleri riskini seziyor ve hissediyorum.. ve bu sebepten yyukarida ki sozde bahsedilen acziyetin tam anlasilamamasi neticesi ilahi teveccuhlerin kesintisi inkitai bahis mevzuu. ( bunu soyle test edebiliriz : ben dahil , bu yazinin yazari dahil kendimizden kucuk birisinin bildigimiz bir meselede bize birseyler anlatmasi karsisinda ne gibi bir halet-i ruhiyeye giriyoruz?)

    Hulusiyle omuz omuza gelecek belki de gececek denilen kisinin kuvve-i velayetle ortaya cikmasi bosuna degil !

    Yanıtla (0) (0)
  • recep sivri / 18 Ekim 2011 Salı 09:34

    Ey insanlar! Muhakkak ki, Biz sizi bir erkek ile dişiden yarattık ve sizleri şubelere ve kabilelere ayırdık ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphe yok ki, sizin ind-i ilâhide en mükerrem olanınız en ziyâde müttakî olanınızdır. Muhakkak ki Allah Teâlâ alîmdir, habîrdir.(hucûrat 13)

    Ey dinî cemiyetler! Maksadımız, dinî cemaatlar maksatta ittihad etmelidirler. Mesalikte ve meşreplerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettirir.” (Hutbe-i Şamiye sh: 98)

    “Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır.” (Hutbe-i Şamiye sh: 90)

    Yanıtla (0) (0)
  • Recep sivri / 18 Ekim 2011 Salı 09:35

    İslâm Birliğinin gerçekleşmesi için önce dini cemaatler olarak ittifak noktalarımızda birleşmemiz sonra İslam birliği için şu hususları esas almamız zaruridir.
    İslâm Milliyetini esas almak.
    Hakiki ve faziletli Şûrâ-yı Şer’î’yeyi esas almak.
    Hürriyet-i şer’iyeyi ve âsâyişi muhafazayı esas almak.

    Siyasiler muhaliflerini bayramlarda veya siyasi meseleleri görüşmek üzere heyetler halinde birbirlerini ziyaret edebiliyorlar da bizim dini cemaatlerimizin mümessilleri heyetler halinde birbirlerini niçin ziyaret etmesinler. Bunu yapabilirler. Ve bu ziyaretleşmeler birbirimizi tanımaya ve uhuvvetimize sebep olur. Mühim bir meseleyi işmam ettiği için sayın yazardan Allah razı olsun.

    Yanıtla (0) (0)
  • OĞUZ / 18 Ekim 2011 Salı 14:13

    insan iki gözünden birini kapar mı? kaparsa; neden kapar? ne hak iledir? risale mesleği tarikat yolundan ayrı değil, ne de tarikat ayrı düşebilir bu asrın hakikat ilmi olan risalden... nisbet etmeye hacet yok; telebbüse de...

    Yanıtla (0) (0)
  • Hasan Tügen / 18 Ekim 2011 Salı 19:49

    S.A. Abdurrahim Bey kardeşim; kuvve-i velayetle ortaya çıkan ve Hulusi Efendi ile omuz omuza veren ve belki de onu geçecek olan, zat-ı muhteremin ismini, sakıncası yoksa bağışlar mısınız.
    Baki selam ile
    Allaha (cc) emanet olunuz.

    Yanıtla (0) (0)
  • kara murat / 18 Ekim 2011 Salı 22:18

    s.a herkes biliyoki kastamonu lu MEHMET FEYZİ EFENDİ YE dedilerki o tarikatcı onun yanına gitmiyelim bunları diyen kimdi nur talebeliğini benimsememiş kişiler pekala MEHMET FEYZİ EFENDİ kimdi üstad hz.en iyi talebelerinden SIR KATİBİ peki o gün tarikatmı risale nurmu omu bumu diyen insanların devamında hala bugün eksik bilgilerle ayrımcılık çatışma ve cahillik yapıyorlar.rabbim onları ıslah etsin .

    Yanıtla (0) (0)
  • esma / 19 Ekim 2011 Çarşamba 00:10

    harika.....vesselam.ben Tasavvufla Risaleleri bir elmanın iki yarısı gibi görüyorum.Risale okuyan Tarikat erbabı kısa zamanda inşaallah manevi anlamda terfi eder..bakın gece Risale okuyup yatın rüya aleminize..!! Mevlana hz.de keza o zamanın Bediüzzamanı değilmiydi? Nedendir bilmem bazı Nurcuyum diyen zatlar Allah dostlarına pek sıcak bakmazlar:-) ''OKUMAYAN BİLMEZ'' Selametle.yazıyı takip edeceğim inşaallah..

    Yanıtla (0) (0)
  • abdurrahim / 20 Ekim 2011 Perşembe 00:58

    kuvve-i velayetle ortaya cikip ihlas kahramani ile omuz omuza gelmesi veyahut onu gececek olmasi bana enteresan geliyor. Hasan abimizin istedigi isim konusunda ben su veya bu demiyorum. Birkac kiside olabilir. hic problem degil. olsun yeter ki o tarz kisiler olsun. Hulusi abi yasasa beni gecen olmasin mi derdi? keske Hulusi abi gibi kisiler 100 tane olsa. bugun yasadigimiz bazi skntlar yasanmazdi. kuvve-i velayetle denmekle acaba tasavvuf ve medrese egitiminden gecmis risalei nurlara gonul vermis birisi mi kastediliyor bilmiyorum..

    Yanıtla (0) (0)