Tatili tatile göndermek

Yaz tatili başlıyor. Tatil ataletten gelir. Atalet tembellik ve çalışmamak demek. Kelimenin aslı Arapça. Mu’cemu’l-vasid isimli Arapça lügat diyor ki: çalışmaya gücü yettiği halde bir şey yapmamak. Aynı zamanda bir evin ışıksız kalması. Bu yüzden Araplar da tatile “utle” diyorlar. İslamda böyle bir kavram yok. Ne hadislerde, ne ayetlerde insanı atalete, tembelliğe sevkeden tek bir kelime bulamazsınız. Ama çalışmaya, bir şeyler üretmeye sevkeden naslar bir hayli fazla. Nerden girmiş bu tabir bize. Nasıl girmiş kanımıza. Anlamak zor. Halbuki  hiçbir iş yapmadan tembel tembel oturmak insan fıtratına aykırı, insaniyet-i kübra olan İslama zıt.

Kur’an ne diyor? “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm, 53/39) Peygamberimiz s.a.v. de, “iki günü birbirine eşit olan ziyandadır” buyuruyor. İnsan fıtratı da çalışmak için yaratılmış. İşleyen demir nasıl ışıldar, pas tutmazsa, işleyen el, işleyen ayak, işleyen kalp, işleyen akıl, işleyen beden aynı şekilde pas tutmaz, pırıl pırıl olur. 17. Lem’a 8. Nota bize çalışmanın Allah’ın kainatta koyduğu bir kanun olduğunu gösteriyor. Allah her varlığa bir vazife vermiş. Bütün varlıklar büyük bir gayretle verilen hedefe doğru gidiyor, vazifelerini yapmaktan büyük bir haz ve lezzet alıyor. Cenab-ı Hak insanın da kainattaki bu Sünnetullah’a, Allah’ın çalışma kanununa uymasını istiyor.
 
Tatil yapmak yani; işe gücü yettiği halde bir şey yapmamak bu ilahi kanuna aykırıdır. Hatırladığım bir teşbih var: Durgun sular kısa sürede kokuşur. Ama akar sular her zaman tazedir, kir tutmaz. Çalışan ve çalışmayan insan da bunlara benzer. Çalışmak deyince okulda ders çalışmak, para kazanmak için çalışmak anlaşılmamalı sadece. Önemli olan Allah’ın kainatta koyduğu kanunlara uygun davranmak. Amaçsız gezip dolaşmak, amaçsız turistik geziler yapmak da bize şırınga edilen tatil anlayışının ürünü. İç ve dış turizm tellalları buna teşvik ediyor. Amaç, daha çok para kazanmak.
 
Demem o ki, bize dikte edilen tatil zincirlerinin esaretinden bizi de, ailemize de çocuklarımızı da kurtaralım, özgürleştirelim. Biz insanız. Kur’an’ın ifadesiyle en yüksek dereceye de, en alçak derekeye de çıkış inişlerimiz her zaman mümkün. Dikkatsizlik tatilde tatlı hayallerimizi suya düşürür, bizi bataklıkların içerisinde boğar. Biz insanız, başıboş değiliz. Adımlarımızı genel tatil havasına bakarak atamayız. Amaç belirlemeliyiz. Çocuklarımız ve biz. Yani ailemiz. Oturup program yapmalıyız. Gezeceksek amacımız olmalı. Bizi ebediyet ufkundan koparmayacak amacımız. Otellerde para harcamak tatil değil.  Gidip nur kardeşlerimizi ziyaret edip tefekkür ve müzakere dolu birkaç gün geçirmek pekala mümkün. Kalacağımız yerler, bizi uhrevi kokulardan uzaklaştıracaksa, kalsın, istemez.
 
Spor yapmak sünnettir. Biz ve çocuklarımız günlük spor saatlerimizde birlikte vakit geçirip, aile olmamızın lezzet ve zevkinin deryasına dalabiliriz. Birlikte bir tatilde en az kırk hadis, kırk ayet, kırk vecize ezberleyerek aklımızı ve kalbimizi çalıştırıp besleyebiliriz. Kur’an bilmeyen çocuğumuza bizzat kendimizin Kur’an öğretmesi kadar güzel bir şey var mıdır? Ee ya biz bilmiyorsak? O zaman bizim öğrenmemiz kadar önemli bir şey var mı?

Aile fertleriyle ile birlikte her gün bir saat müzakereli ders yapmanın tadına doyum olur mu? Herkesin konuşacağı, görüşlerini dile getireceği nezih bir sevgi ortamı.
Çocuklarımızın okul derslerini tekrar etmelerine zaman ayırmalarını sağlamamız çok faydalı olur. Tekrar, insana öğretir. Birlikte dağda, bir parkta, bir bağda yürüyüş yapıp tefekkür etmek, birbirimize nezih şakalar yapmak da insanlığımızın gereği. Bazen eş ve çocuklarımızla tıpkı Peygamberimiz s.a.v.’in yaptığı gibi yarış yapamaz mıyız? Günlük haberleri izlemekten, televizyon kanallarında dolaşmaktan, internet sitelerinde gezinmekten mümkün olduğu kadar uzak kalmalıyız. Kendimize, çocuklarımıza, akrabalarımıza, arkadaşlarımıza zaman ayırmalıyız. Yani bir makine değil, düşünen, seven, şefkat eden, konuşan, dinleyen bir insan olduğumuzun farkına varmalıyız.

Var mısınız, bu sene “tatili” tatile gönderelim. Ve biz fıtratımıza dönelim. Ne dersiniz?
17. Lem’a’dan bir paragraf ile yazımızı şereflendirelim:

“İşte "sünnetullah" tabir edilen, kâinatta cereyan eden bu sırlı uzun düsturdandır ki, işsiz, tembel, istirahatle yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar, ekseriyetle, sa'y eden, çalışanlardan daha ziyade zahmet ve sıkıntı çeker. Çünkü, daima işsizler ömründen şikâyet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa'y eden ve çalışan ise şâkirdir, hamd eder, ömrünün geçmesini istemez.  küllî düsturdur. Hem o sırladır ki, "Rahat zahmette, zahmet rahattadır" cümlesi darbımesel olmuştur.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum