İsmail TEZER
Tesadüf sadece "Bir Kelime"
“Evrim tartışmasına” katkı
Başlıktaki ifade, iki gün önce Haber Türk’teki köşesinde “‘Evrim tartışmasını’ yeniden başlatıyorum” başlıklı bir makale kaleme alan yazar Yiğit Bulut’a ait.
Bulut, “Her şeyden önce şunu belirtmek isterim: ...’evrim’ kelimesini ‘rastlantısal başlangıç ve sonrası gelişim’ için kullanıyorum. Daha açık yazayım; ‘mükemmel sonuçların, rastlantısal olabileceğine’ inanmıyorum!” diyor.
Bu noktada “evrim tartışmasına” bizim de yapacağımız katkılara geçmeden önce, yazarın ‘can alıcı’ bazı görüşlerine dikkat çekelim:
- “Çekirdeğin çevresinde saniyede 1000 km gibi akıl almaz bir hızla hiç durmadan dönen elektronlar, birbirleriyle bir kez bile çarpışmazlar. Birbirlerinden herhangi bir farkları bulunmayan bu elektronların farklı farklı yörüngelerde bulunmaları, son derece şaşırtıcıdır. Bunun ‘Evrimle ne alâkası var?’ diyeceksiniz. Hemen arz edeyim: ‘Evrende en küçük bileşenlerde bile’ ne kadar mükemmel bir uyum olduğunu, daha açıkçası tesadüfün sadece ‘bir kelime’ olduğunu anlatmak için bu girişi yaptım...”
- “Tek hücrenin ‘bir zekânın müdahalesi’ olmadan bugün gördüğümüz ‘mükemmel bize’ dönüşmesi sizce olanaklı mı?”
- “Bütün ihtimaller aynı anda gerçektir ama her seferinde sadece ‘olması gereken seçenek’ hayata geçer! Elektron her zaman yolunu bulur!” (Haber Türk, 15.7.09)
Aslında yazar bu minvaldeki sözleriyle, çok ‘yalın bir gerçeğe’ parmak basıyor. O da, her şeyin mükemmel ve kusursuz olduğu şu varlık âleminde hiçbir şeyin tesadüfen meydana gelemeyeceği gerçeği...
Ne var ki, Materyalist ve Darwinist felsefelerin etkisinde kalan bilim, yıllardır, bu yalın gerçeği örttü ve örtmeye çalıştı. Gözüyle görmediği için, bütün bu kusursuz düzenin bir “planlayıcısı” olduğunu kabullen(e)medi. Halbuki bu kabullenmeyiş,—kendileri açısından—işi daha bir çıkmaza, mantıksızlığa sokuyordu. Bu durumu da, Prof. Dr. Edwin Conglin’in ağzından dinleyelim:
“Hayatın tesadüf eseri meydana geldiğini iddiâ etmek, bir matbaada rastgele meydana gelen patlama neticesinde muazzam bir ansiklopedinin ortaya çıktığını iddiâ etmek gibidir.” (Genç Dergisi, Şubat-2009)
İşte bu kadar, hatta bundan daha saçma bir kabulleniştir, var olan her şeyin bir tesadüf eseri ortaya çıktığını söylemek.
Buna rağmen, ‘materyalist felsefeden beslenen bilim’in etkisinde kalan günümüz insanı, bu yalın gerçekten gaflet edebilmektedir. En basit bir şeyin bile, meselâ okuduğu yazının bile ‘yazarsız’ olmasına ihtimâl vermeyen insan, ne garip ki, mükemmel ve kusursuz bir biçim de yazılmış kâinat kitabının tesadüfler sonucunda meydana gelmesine ihtimal verebilmektedir. Bu hâl, en basitinden, bir ‘garaz eseri’ olmasa bile, ‘modern bir cahillik’ olsa gerek. Öyle bir cahillik ki, bilmiyor, ama bilmediğini de bilmiyor, yani kendini bilir sanıyor. Halbuki yaptığı sadece, cehaletini bilim perdesiyle örtmek. Burada da, Konfüçyüs’ün “Bilmediğini bilmeyenden kaçının” sözünü hatırlamamak mümkün değil.
Aslında, “mevcudâtın tesadüfler sonucu meydana gelemeyeceği” gerçeğini ifade eden, geçmişte de sayısız düşünür var. Meselâ; Mevlânâ şöyle der:
“Ey oğul, yazıyı bir kâtibin yazdığını düşünmek mi, yoksa kendi kendine yazıldığını düşünmek mi akla daha uygun düşer?
“Ey hünersiz kişi, söyle bakalım, evin bir yapıcısı, bir mimarı olmasını düşünmek mi akla daha uygundur; yoksa yapıcısı ve mimarı olmadan evin kendi kendine meydana geldiğini düşünmek mi?
“Güzel bir san'at eseri, kör bir çolak adamın elinden mi çıkar, yoksa maharetli, gözü görür, hissiyat sahibi bir kişinin eseri midir?” (Mesnevî, c. 6, beyt: 368-371)
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ama gerçek o kadar açık ve seçik ki aslında...
Mevlânâ’dan daha yakın bir örnek ise; hayatını, bir cihette, ‘şu kâinatın tek bir yaratıcısı olduğu gerçeğini akıl ve mantık yoluyla ispat etmeye’ adayan Bediüzzaman’dır (1877-1960). O, telif ettiği Risâle-i Nur eserleriyle, ‘materyalist felsefe’yi ve ‘tesadüf fikri’ni temelinden çürütmüştür. Adeta, onları kendi argümanlarıyla vurmuştur. Maddede mânâyı ispatlamıştır. “Madem eşya var ve san'atlıdır; elbette bir ustaları var” (Sözler, 26. Söz, s. 436) yalınlığında, iki kere iki dört eder derecesinde ‘yaratıcı kudretin zorunluluğunu’ ispat etmiştir. Yine onun, bu sahadaki sayısız sözlerinden biri de şudur:
“Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf kâtipsiz olamaz; biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?” (Sözler, 10. Söz, s. 53)
Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşamış ve ateist fikirleriyle bilinen Abdullah Cevdet, Bediüzzaman’ın yukarıdaki sözlerinin yer aldığı kitapçığı görünce, Allah’ı ve Ahireti inkâr eden fikirlerinin yer alacağı çalışmayı hazırlamaktan vazgeçerek, “Bediüzzaman’ın bu eseri var olduğu sürece, biz bir şey yapamayız” mânâsında sözler sarf ettiği rivayet edilir.
‘Evrim tartışmasına’ büyük katkı sağlayacağını düşündüğümüz eserlerden biri de, yine Bediüzzaman’ın telif ettiği “Tabiat Risâlesi”dir. Bediüzzaman, burada da, kâinatta tesadüfe zerre kadar yer bırakmayacak şekilde ‘Yaratıcı kudretin zorunluluğu’nu ispat eder. Şimdilik, bu eserin de, dikkatle incelenmesi gerektiğini ifade etmekle yetinelim.
Yazımızı, ‘materyalist felsefenin etkisinde kalmış bilim dünyası’na, yine Mevlânâ’nın sözleriyle seslenerek bitirelim:
“Bir gün olur da, gözündeki perde kalkar, sır bağı çözülürse; san'atın, san'atkârın elinde halden hale girmekte olduğunu anlarsın!”
Yeni Asya
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.