Tesettürü, Risale-i Nurlarda gördüm
Tesettür ayetinden dahi haberimiz yoktu. Tesettürü, Risale-i Nurlarda gördüm ve onun üzerine düşündüm
Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Şule Yüksel Şenler, kurtuluşumu Bediüzzaman Hazretlerine de borçluyum dedi. Haberx sitesinden Hülya Okur'a konuşan Şenler, konuyla soruları şöyle cevapladıi:
Hasan Tahsin ve Ümran Hanımın kızı olarak dünyaya geldiniz. 29 Mayıs 1938 Kayseri doğumlusunuz. Teseddüre girdiğiniz 1967’yi mi tevellüdünüz olarak kabul edebilir miyiz? Hayatınızın belli bir dönemini, çocukluğunuzu, gençliğinizi hiç yaşanmamış sayıyor musunuz?
1965 diyelim hidayeti. Çünkü İslami yazılarıma 1967’de başladım. Ama 1965’te tamamen örtünmüştüm. O iki senede de Risale-i Nur derslerine devam ettim. Yazı hayatıyla ilgilenmedim. Sonra 1967’de başladım. O zamanlar İslami bir gazete yoktu. Bugün ve Sabah Gazetesinde yazdım. Bugün Gazetesinde günlük köşem vardı. Yeniden doğumumu 1967 olarak adlandırıyorum. Keşke öncesi hiç yaşanmasaydı ama o yaşanmış hayatımı hiç yaşanmamış kabul etmek istiyorum. 1965’ten sonra doğdum, diyebilirim.
Emine Erdoğan’ın örtünmesinde ne kadar etkili olduğunuzu biliyorum. Bu tanışmadan nasıl etkilendiğini şu cümlelerle ifade etmişti: ”Bir Müslüman hanımın; hem modern, hem kültürlü, hem de örtülü olabileceğini gördüm” Bir Müslüman Hanımın temel özelliği ne olmalıdır, başını örtmek görevlerinin arasında nasıl bir önceliğe sahiptir?
Başını örtmek olarak öncelikle almamalıyız bunu. Çünkü tesettür, sadece baş örtmek değildir. Her baş örtülü olan, İslam’ı yaşıyor demek değildir. Bunun örneklerini çok görmekteyiz. Bir tel göstermiyor ama başını tam örtüyor ama İslam’a aykırı ne varsa; kıyafetinde, makyajında, hepsini taşıyor ve biz bu duruma gelmesine çok üzülüyoruz. Çünkü tesettür bu değildir. Tesettür, kadının cazibesini, güzelliğini, teravetini gizlemesidir. Tesettürün manası zaten, Sitr’den geliyor, Arapça bir kelime. Sitr, örtmek demek. Kadının vücut hatlarının belirtilmesi, karşı cinse karşı, kadın lehine, yaratıcımız tarafından sunulan güzel bir önlemdir ve emirdir. Diğer farzlar nasılsa, tesettür de öylesine farzdır ve Kuran’daki emirdir. Dolayısıyla baş örtüsü hakikaten bir sembol. Bugün ve dünden itibaren bir sembol. Ama tesettürün bütünü değil, bir parçasıdır.
Peki Allah’a ulaşmakta, Bediüzzaman’dan, Nakşibendi’den…bunun gibi yan unsurlardan yararlanmanın gereği nedir? Kurtuluşunuzu Ağabeyinize mi, yoksa dolaylı yoldan Bediüzzaman’a mı borçlusunuz?
Bir vesile Bediüzzaman Hazretlerine de borçluyum. Ağabeyim onun vasıtasıyla olduğu için, bize de hep onun öğrettiklerini aktardı. Çünkü biz ne Kuran’ı biliyorduk, sadece okumasını değil, bizim için inen ayetlerin ne olduğunu bilmiyorduk, biz tesettür ayetinden dahi haberimiz yoktu. Ben tesettürü, Risale-i Nurlarda gördüm ve onun üzerine düşündüm. Ve o zamanlar da başka eserler de, yayınevleri de yoktu. Bir Hasan Basri Çantay bir de Sönmez…vs
Ahmet Hakan sizi, baş örtülü milletvekili adayı olarak takdim etmişti. Türbanın ilk ateşleyicisi olarak, neden mücadelenizi siyaset meydanında sürdürmediniz? O zaman o ateşiniz daha çok yere sıçramaz mıydı? Sadece Adalet Partisi Gençlik Kolları Başkanı olmak ve MSP’ye destek olmak dışında siyasetten dininizi mi, kendinizi mi korudunuz?
Hidayetimden sonra ilk hedefim, bu milletin kaybettiği değerleri yerine koymaktı. Siyasette al aşağı edilirsiniz, her türlü çalkalanmalar olur ve benim ders aldığım Bediüzzaman Hazretlerinin de bir sözü vardır: “Euzûbillahi mineşşeytani vessiyase” yani “Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım.” Siyaset bazı şeylere, sizi mecbur ediyor.