Mustafa ÖZCAN
Türk-Arap ekseni
Başbakan Erdoğan’ın milli ve destan şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dan Arap-Türk münasebetlerine dair şahit nevinden iktibas ettiği ve aktardığı mısralar, Türkiye’de gereksiz tartışmalara neden oldu. Şimdi çok şükür 40 yıl öncesi gibi bu mısraları terennüm edenlere ‘ümmetçi’ diyemiyorlar. En azından onu söylemekten sıkılıyorlar ve sakınıyorlar. Lakin yerine ikame ettikleri yedek kavramlara başvuruyorlar. Bu kavramlardan birisi de eksen kaymasıdır. Vaktiyle bel kaymasını bilirdik ama eksen kaymasını bilmezdik. Arap-Türk münasebetleri bağlamında bunu da görmüş ve duymuş olduk.
Mehmet Akif Ersoy bizim Turancılık adına. Arnavutların Şekiptarlık adına ve Arapların Arubecilik adına yaptıklarını çılgınlık ve cünun olarak görür. Zira, biz bütün İslam milletleri bir araya gelsek ancak bir vücut (yekpare) haline gelebiliriz. Bunu gören destan şairimiz bu manasız ve gereksiz çekişmeye ve kavgaya son vermek ister. Cidal yerine teavün yoluna delalet eder ve gösterir. Lakin yine birlik ve bütünlük düşmanları pusudadır ve Araplarla Türklerin yakınlaşmasına yine bir kulp bulur ve uydururlar. Türk-Arap ilişiklerinin gelişmesi Türk eğiliminin ve istikametinin eksenini saptırıyor ve kaydırıyormuş! Hatta daha da ilgincini, Semih İdiz gibiler seslendirmektedir. Arapların bizden modern olduğunu ve Batı ile de doğrudan ilişki kurduklarını söyleyerek bizim neden çömezleri yerine patronlarıyla görüşmediğimizi soruyor!
Esasında bu tezleriyle kendi kendileriyle çelişkiye düşmüş oluyorlar. İster patron isterse onların izinden giden çömezleri veya kuyrukları olsunlar, şayet bizden daha modern iseler Araplarla ilişki kurmamız neden modernizm veya Batı adına bir beis ve eksen kayması olsun? Bu durumda, Japonya ve Güney Kore gibi batılılaşmış milletlerle neden ilişki kuruyorsak Araplarla da ondan dolayı ilişki kurmuş oluruz. Şayet bu ilişkilerin ekseninde sandığınız gibi din değil de modernizm varsa neden rahatsız oluyoruz ve eksen kayıyor? Anlamak mümkün değil. İyi ki Vedat Nedim Tör gibi eski tüfekler ve kuşaklar yok. Yoksa ithamları daha sert olabilirdi.
*
Mehmet Akif’i Mehmet Akif yapan onun ince duyguları ve keskin hisleridir. O Arnavutların bir yanlışlık yaparak dövündüklerini söyler ve Araplardan da Türklerden de benzeri yanlışlıklara düşmemelerini öğütler. “Türk Arap’sız yaşayamaz; kim ki yaşar der, delidir. Arabın, Türk hem sağ gözüdür, hem sağ elidir.“
Evet, Asya’nın merkezinde ve dünyanın merkezindeki bu coğrafyada hiçbir zaman diliminde Türkler Araplardan Araplar da Türklerden ayrı gayrı kalmamıştır. Halep çoğu kez bir Türk şehri olmuştur. Bugün onu Gaziantep’ten ayıran nedir? Kahire, İstanbul gibi Türk sultanlarının veya vekillerinin yönettiği şehir olmuştur. Baybars, Yavuz gibi bir cihangirdir ve Moğolları püskürtmüştür. Türkler Mutasımbillah’dan yani Abbasiler döneminden beri Arap Yarımadasının merkezindedir. Hatta hakimidirler. Biz Anadolu’yu yurt edinmeden önce Arap diyarını yurt edinmiştik. Halepli olmamız Ankaralı olmamızdan öncedir. Samarralı olmamız Konyalı olmamızdan öncedir. Alp Arslan Malazgirt’e Halep’ten gelmiştir. İttihatçılar bile bunu doğru okumalarına rağmen onların ardılları sanılan ulusalcılar tersinden okuyorlar.
Arap-Türk Risalesinin yazarı Halil Halid Bey Cezayir’de gittiği bir müsteşrikler kongresinde hayıflanmış ve “keşke rahmet tutmayan ve rahmete cevap vermeyen topraklar ve Batı illeri yerine Cezayir gibi yerlere ehemmiyet verseydik” diyerekten bir değerlendirme yapmıştır. Değerlendirmenin özü şudur: Yavuz döneminde biz 8.5 yıl içinde bütün Arabistan’ı Osmanlı sınırları içine katarken benzeri bir mesafeyi Batı’da hiçbir tarih diliminde alamamışızdır. Zira, Araplar nezdinde Türkler kurtarıcı iken (Gazze meselesinde de öyle) Batılılar nezdinde Türkler öcü ve ötekidir. Araplarla müştereklerimiz kaynaşmayı da kolaylaştırmaktadır.
Bediüzzaman’a göre de, gelecekteki Asya eksenli dünyanın merkezinde Arap ve Türk unsuru vardır. Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri Şam'da verdiği meşhur hutbede; "Hakikî milliyetimizin esası, ruhu ise Îslâmiyet'tir. Ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibariyle, o İslâmiyet milliyetinin kalesi hükmünde Araplar ve Türkler hakiki iki kardeş olarak, o kudsi kalenin nöbetçileridirler. İşte, bu kudsî İslam milliyetinin manevi bağlarıyla, umum Müslümanlar bir tek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin fertleri gibi İslâm milletleri de, birbirine manevi bağlar ile irtibat ve alâka kurarlar. Birbirlerine manen (lüzum olsa maddeten) yardım eder. Güya bütün İslâm milletleri bir nurani zincir ile birbirine bağlıdır." demektedir.
Yine şöyle bir öngörü de bulunmaktadır: ‘İnşaallah yine Araplar ye'si bırakıp, İslamiyetin kahraman ordusu olan Türklerle hakîki bir tesanüd ve ittifak ile el ele verip, Kur'an'ın bayrağını dünyanın her tarafında îlan edeceklerdir.” İki millet, İttihad-ı İslam’ın hamuru ve mayasıdır.
Sadece kimyası bozulmuş ladini Araplar ile ladini Türkler eksen kaymasından bahsetmektedir. La dini Türkler ile yine aynı damardan Kürtler de ayrıştırıcı bir dil kullanırlar. Zira, onların eksenleri ve ilaveten kimyaları bozulmuştur. Dinden uzak ve lakayt Türkler ‘bizi İslam geride bıraktı’ derken Araplar da ‘bizi geri bırakan Osmanlı idaresi oldu’ derler. Diğerleri eksen oturmasından bahsederler. Arap-Türk ekseni geleceği muştulayan en güzel haber demeti arasındadır. Muhammed İkbal’in deyimiyle peyam-ı şarktır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.