Türköne'den Kutup-Bediüzzaman karşılaştırması
Mümtazer Türköne, Seyyid Kutup ile Bediüzzaman'ın farklı ve ortak yönlerine değindi
Risale Haber-Haber Merkezi
Mümtazer Türköne, İslamcılık ve Said Nursi değerlendirmelerinde karşılaştırma yaptı. "İkisi de Kur'an müfessiri" dediği Seyyid Kutup ile Bediüzzaman'ın farklı ve ortak yönlerine değinen Türköne, Zaman'daki yazısında "Bediüzzaman gerçekçidir. Hayatla fikirler arasında gerçekçi bir denge kurmaktadır. Kutup ise, şartlardan bağımsız bir ütopyanın inşasına çalışmaktadır" dedi.
Türköne'nin "Zulme direnmenin farklı yöntemleri" başlıklı yazısı şöyle:
Ezanın Türkçeleştirilmesi ve 18 yıl boyunca minarelerden Türkçe ezan okunması -evrensel ölçülere göre- kutsala yapılmış alenî ve kaba saldırının sembolleşen örneğidir. İnanca müdahale edilerek Müslümanlar açıkça tahkir edilmiş, baskı altında tutulmuştur.
Bu zulmün, toplumu kontrol altında tutmak için provokatif amaçlar taşıdığı açıktır. İstenen yeni Menemen'ler, yeni Kubilay'lardır. Nitekim, Atatürk'ün meşhur Bursa Nutku, Türkçe ezanın başlangıcında Bursa halkının protestosu üzerine söylenmiştir.
Türkçe ezan zulmüne karşı iki farklı tepki gelişmiştir. Birincisi, Ticanî Tarikatı mensuplarının, Anadolu'ya dağılıp yaptığı eylemlerdir. Eylem, dört dörtlük bir "sivil itaatsizlik" eylemidir. Eylemci minareye çıkıp ezanı Arapça okumakta, sonra da Ceza Kanunu'nun 526. maddesine göre üç ay hapis yatmakta ve 10 lira ile 200 lira arasında para cezası ödemektedir. İkincisi Bediüzzaman'ın tavrıdır. Bu tavır sadece sabırdan ibarettir.
Bediüzzaman'ın gerçek duygularını ve öfkesini, "İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, şu mahrem zeyil yazılmıştır" açıklaması ile bize bugün okumamız için bıraktığı bir nottan öğreniyoruz. Şu satırları, o zulmün sabırları zorlayan azabını hissetmeden okumak mümkün değil: "Yani, 'Tuh o asrın gayretsiz adamlarına!' denildiği zaman yüzümüze tükürükleri gelmemek için veyahut silmek için yazılmıştır." İşte Bediüzzaman'ın sabrının tükendiği an: "'Niçin Arapça kamet ediyorsunuz ve gizli ezan okuyorsunuz?' denildi. Sükûtta sabrım tükendi. Kabil-i hitap olmayan öyle vicdansız alçaklara değil, belki milletin mukadderâtıyla keyfî istibdatla oynayan firavunmeşrep komitenin başlarına derim ki: ..." diye başlayarak altı madde halinde bu zulme karşı cevaplarını sıralar. (Mektubat, 29. Mektup, (Es'ile-i Sitte Risalesi) s. 416 vd.) Risale'nin başında, İbrahim Sûresi'nden sabır ve tevekkül emreden (14:12) ayeti vardır.
Bu satırlara sinen tevekkül ve sabrı, Seyyid Kutup'un hemen hemen aynı tarihlerde kaleme aldığı ve yine bir ayet tefsirine dayanan şu satırlarıyla karşılaştırabilirsiniz: "İslâmiyet, dinmeyen bir mücadele, sonu ardı gelmeyen bir savaş, müsavat, adalet ve hak uğrunda şehit olmaktır. Şayet haksızlıkların vuku bulduğunu görür, mazlumların inlediğini duyar; Müslüman cemiyetini de bu haksızlığı gidermek, mezalimi yok etmek için iş başında bulamazsan, o İslâm cemiyetinin oradaki mevcudiyetinden şüphe edebilirsin." (Seyyid Kutup, İslâmî Etüdler, Çev: Hasan Beşer, Hilal Yayınları, İstanbul, 1967, s. 33)
Her iki metin de birbirine yakın tarihlerde kaleme alınmıştır. Üstelik Mısır'da, Baas'ın Arap milliyetçiliği İslâmiyet ile barışık kalarak mesafe almaya çalışmakta ve Türkiye'deki gibi açık bir zulüm kampanyası yürütmemektedir. İhvan ile Baas'ın karşı karşıya gelişi iktidar mücadelesi yüzündendir.
İhvan-ı Müslimîn ile Risale-i Nur Hareketi arasında, özellikle sosyolojik anlamda büyük benzerlikler vardır. İhvan, sosyal olarak çok başarılı bir harekettir. Dini, toplumsal anlamda güven temin eden bir ortak payda olarak alıp, bunun üzerinden hem dikey hem de yatay olarak toplumun derinlerine ve her hücresine nüfuz eden bir seferberlik gerçekleştirmiş ve toplumu fethetmiştir. Bugün Arap toplumu, özgün haliyle İhvan'dan ibarettir. Risale-i Nûr Hareketi de öyledir. Şerif Mardin, Tek Parti döneminin herc-ü merci içinde Bediüzzaman'ın çağrısının sahipsiz-kimsesiz toplum için nasıl sağlam bir istinatgâh oluşturduğunu anlatır. Ancak Kutup, İhvan'ın eseridir; Risale-i Nur hareketi ise Bediüzzaman'ın.
Seyyid Kutup ve Bediüzzaman, her ikisi de Kur'an müfessiridir. Kutup, Cahiliye'ye karşı Müslümanları sert ve şiddetli bir cihada davet ederken, Bediüzzaman için bu yolda heba edilecek en küçük bir enerji bile israftır. Müslümanlar için gerçek cihad "cihad-ı manevî"dir. Aradaki fark durum değerlendirmesinden gelir. Bediüzzaman gerçekçidir. Hayatla fikirler arasında gerçekçi bir denge kurmaktadır. Kutup ise, şartlardan bağımsız bir ütopyanın inşasına çalışmaktadır.
Bugün İhvan, Tunus'tan Filistin'e kadar Kutup etkisinden sıyrılabildiği ölçüde geniş bir coğrafyada iktidarda. Ya Türkiye'de? Bu karşılaştırmayı İslâmcıların içine giremediği "yerellik" ekseninde sürdürmemiz gerekecek.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.