Üç aylar ve görevlerimiz

Üç aylar... Recep, Şaban ve Ramazan…  Bu aylar, çok mübarek zaman dilimleridir. Maddî ve ma’nevî  kirlerden,  günahlardan arınmak için Cenab-ı Hakk’ın bize tanıdığı büyük fırsatlar; bize verdiği  büyük ihsanlar ve ikramlardır.  Bizi bu mübarek mevsime kavuşturan Allah’a sonsuz hamd ve senalarımızı, Habib-i Edib’i olan sevgili Peygamberimize de binlerce salat ve selamlarımızı takdim ediyoruz.

Her bir iyiliğin sevabı başka vakitlerde on ise, Receb ayında  yüzü, Şa’ban ayında üç yüzü geçer. Bu sevap mübarek Ramazan’da bire bin olur. Cuma gecelerinde binler, Kadir gecesinde de otuz bine çıkar. Üç aylar, özellikle Ramazan ayı, ahiret ticareti için kurulmuş kudsî bir Pazar, hakikat ve ibadet erbabı için açılmış bir fuar, üç ayda seksen senelik bir ömrü kazandıran mübarek bir zaman dilimidir. (1) 

Recep, Şa’ban ve Ramazan gibi üç mübarek ayın önemini artıran özelliklerden biri de büyük mübarek gecelerin bu aylarda olmasıdır. Regaib ve Miraç geceleri Recep ayını, Berat gecesi Şa’ban ayını, Kadir Gecesi de Ramazan ayını taçlandırmış, bereketlerini ve rahmetlerini zirveye taşımıştır.

Recep ayı Müslümanlar tarafından mübarek bilinen üç ayların birincisidir. Bu aya kavuşan her Müslüman,  Rasûlullah Efendimizden geldiği rivayet edilen şu duayı yapmaya başlar: “Allahım! Recep ve Şa’ban aylarını hakkımızda mübarek eyle ve bizi Ramazan ayına kavuştur.” (2)

Recep ayı, hiç şühesiz hayır ve bereket aylarının başlangıcı ve anahtarıdır. Ebubekir Verrak da: “Recep, ekim ayı, Şa’ban sulama ayı, Ramazan da biçim ve ürün toplama ayıdır.” demiştir. Verrak, bir benzetme daha yaparak şöyle söylemiştir: “Recep ayı rüzgar, Şa’ban ayı bulut, Ramazan ayı da yağmur gibidir.” Bazıları da demişlerdir ki: “Yıl, bir ağaç gibidir, Recep ayı ağacın yapraklarının, Şa’ban ayı dallarının, Ramazan ayı da meyvelerinin yetişip olgunlaştığı aydır. Mü’minler ise o meyvelerin toplayıcılarıdır. (3) 

Rivayetlerde Recep Allah’ın, Şa’ban Peygamberimizin, Ramazan da ümmetin ayı olduğu ifade edilmiştir.(4)  Bu tahsiste bir şeref, bir itibar ve  bir itina var. Allah Teala, Recep ayında cehennemden kullarını çıkarmaya başlıyor, Peygamberimiz, Şa’ban ayında nafile oruçlarını, ümmet de ramazan ayında ibadet yoğunluğunu artırıyor. Böylece Allah’ın af ve mağfireti kendisine müracaat eden herkesi kuşatıyor, cennetlik insanlar haline getiriyor.

PEYGAMBERİMİZ (SAV) DÖNEMİNDE ÜÇ AYLAR NASIL DEĞERLENDİRİLİRDİ?

Müslümanlar, Recep, Şaban ve Ramazan denilen üç ayları ve bu ayların içindeki ve dışındaki mübarek geceleri  canla başla ihya etmeye çalışmaktadırlar. Tebrik ediyoruz, takdir ediyoruz. Bu bir açıdan sevindirici olduğu gibi, bir açıdan da hüzün vericidir. Sevindiricidir; çünkü bir çok insan bu ayları ve bu geceleri fırsat bilerek tevbe etmekte, camilere koşmakta, namaz kılmakta, vaaz ve nasihat dinlemekte ve sadakalar vermektedir. Hüzün vericidir; çünkü o gece ve o aylarda yaşanan dini hayat ve heyecanın o mübarek zaman dilimlerinden sonra azaldığı veya bazı çevrelerde hiç kalmadığı gözlenmektedir.

Halbuki Hz. Peygamber’in (s.a.v) devrinde böyle bir kutlama tarzı ve anlayışı yoktu. O devirde her Müslüman beş vakit namazı eksiksiz kılıyor, güç yetirebilenler teheccüd namazına kalkıyor, bütün namazlar mümkün mertebe camide, değilse başka mekânlarda cemaetle kılınıyordu. Onların devrinde her gün ve her gece mübarekti, günümüzde önem verdiğimiz geceler gibi hareketli ve bereketli geçiyordu.

Ekonomik kriz yok, herkes alnının terini silerek kazanıyor, çalışan alnının teri kurumadan ücretini alıyor, her zengin zekâtını veriyordu. Gelir dağılımında adalet öyle gelişti ki, gün geldi, zekât verilecek fakir bulunamadı. Herkes ahirette hesap vereceğim endişesiyle adımını atıyor, şuna buna zarar vermek, çalıp çırpma, kapıp kaçırma yerine; herkes, herkesin menfaatini kendi çıkarından önce düşünüyordu.

Çünkü onlar sadece belli geceleri kutlayan Müslümanlar değildi. Her yerde, her zaman Kur’an ve Sünnetin ölçüleriyle oturup kalkan, her geceyi mübarek bilen Müslümanlardı. Ahlak ve takva onlara hâkim olmuştu. Onlar, hak ve adaletten ibaret bir medeniyeti dünyaya yayma yolunda hep zaferden zafere koşuyorlardı. Onlar dinlerini koruyorlardı, din de onları koruyor ve onlara güç ve moral veriyordu.
Şöyle bir soru akla gelebilir: “Tarihin bir döneminden sonra, madem ümmet öteden beri Regaib, Berat ve benzeri geceleri Kur’an okuma, sadaka verme, namaz kılma, yanlışlardan kaçıp iyiliklere sığınma gecesi olarak görmüş ve öyle değerlendirmişler, varsın öyle bilsinler, ne zarar ederler?

Biz de zarar ederler demiyoruz zaten. Bu gecelerde elde ettikleri kârı, bu geceler ve bu aylar geçtikten sonra tekrar ibadetsiz hayata dönerek kaybetmesinler, diğer gün ve gecelerini de ibadetlerle ihya ederek mübarekleştirsinler, diyoruz.
Ve yine diyoruz ki; Müslümanlığımızı yalnız Regaib, Miraç, Berat ve Kadir gecesi gibi mübarek gecelere, Recep, Şaban ve Ramazan gibi üç aylara tahsis etmemiz yanlıştır. Müslümanlık süreklilik arz eden bir hayat tarzıdır. İnsan kendisini bir gece ibadet ve taate verip, o gece geçtikten sonra bir yıl ibadetin ve dinin semtine yanaşmazsa, gelir gideri karşılayamaz, belki de telafisi mümkün olmayan zarar ve ziyana düşer. Böyle bir din anlayışı İslâmiyette yoktur ve makbul da değildir. Allah Resulü Efendimizin  “Amellerin Allah’a en sevimlisi az olup devamlı olandır.”  Sözü ne kadar güzel ve ne kadar makul bir sözdür. Allah da zaten gücümüzün yettiğini bizden istemiştir.(6)  Ama devamlı istemiştir. Gücümüzün yettiğinin istenmesi gücümüzün sınırlı oluşundandır; devamlı istenmesi de amel ve ibadetlerin bizi her zaman kötülerden ve kötülüklerden koruyucu özellikler taşıyıcı olmasındandır.

Buna en güzel misallerden biri namazdır. Allah mutlaka kılmamız gereken namazı belli aylara, belli gecelere tahsis etmemiş, günde beş vakte serpiştirerek her gün istemiştir. Ta ki insan her gün manevi hayatla ve iman esaslarıyla iç içe yaşasın. Kendisini her an görüp gözeten bir Allah’ın olduğunu, yaptıklarını kaydeden meleklerin bulunduğunu ve ahirette hesap vereceğini unutmasın. Unutmasın ki kendisine, ailesine, devletine ve milletine zarar verecek günahlara dalmasın, dadanmasın, zarara, ziyana ve cehenneme düşmesin.
Yine Allah sadece mübarek bir gecede  haram ve günahlardan kaçmamızı istemiyor, her gece, her gün, hatta her an haram ve günahlardan uzak durmamızı istiyor. Çünkü haram ve günahlar ya kul hakkına, ya da Allah hakkına tecavüzdür. Bu hukuku çiğnemeye sadece mübarek gecelerde değil, hiçbir zaman hakkımız yoktur. İnsanlara iyilik ve teşekkür; Allah’a sevgi, saygı ve şükür, insan olmanın, kul olmanın gereğidir ve sürekli olmalıdır.

İslâm’da mübarek olmayan, Allah’ın lütfu, rahmeti ve nimeti olmayan bir zaman dilimi yoktur. Bütün zamanlar, hatta anlar mübarektir.  Mübarek gecelere ve mübarek Ramazan’a ulaşıp ta bunlara inanmayan ve isyan içinde öleni ne Ramazan ve ne de Kadir gecesi kurtaramaz. Hattâ Ramazan ayında ve Kadir Gecesinde yapılan iyilik ve ibadetlere nasıl bire bin ve otuz bin mükâfat veriliyorsa yine bu ay ve bu gecede işlenen günahlara da bire bin ve otuz bin ceza verileceği kaynaklarımızda ifade edilmektedir.(7)

Kur’an’da adı verilerek anlatılan tek gece Kadir gecesidir, adı verilmeden anlatılan gece de Miraç gecesidir. Duhan suresinde (8)  “Mübarek Gece” olarak dikkatlere sunulan gecenin de yine Kadir gecesi olduğu söylenmektedir.(9)  Ramazan ayını ayların sultanı, Kadir gecesini de bin aydan hayırlı yapan ve mübarekleştiren, Kur’an’ın o ayda (10)  ve o ayın Kadir Gecesinde (11)  inmiş olmasıdır.

Madem Kur’an’ın inişi bir ayı, ayların sultanı, bir geceyi de bin aydan hayırlı bir gece (Kadir Gecesi) haline getirmiştir. Kur’an’ın, senin ağzına girmesi ve kalbine inmesi de seni ve senin evini, geceni, gündüzünü ve aylarını mübarekleştirecektir.

Şu halde üç ayların ve mübarek gecelerin rahmetinden, bereketinden, kurtarıcılığından istifade etmenin yolu; bu mübarek zaman dilimlerini fırsat bilerek, bu mübarek geceler hürmetine kabul edileceğimize yürekten inanarak tevbe etmekten, günahlara veda edip, Allah’a dönmekten, Kur’an’ı okumaktan, anlamaktan ve yaşamaktan, hayır ve hasenat yapmaktan geçmektedir. Üç aylarda, özellikle Ramazan ayında ve mübarek gecelerde bu inancımız, bu niyetimiz, bu hamlelerimiz ve bu ibadetlerimiz yoksa, üç aylar, mübarek gün ve geceler bize yâr değil, bâr olacaktır ve bize bir şey kazandırmayacaktır. 

Büyüklerden birine sormuşlar:
-Bayram ne zaman efendim?
-“Rabbimin beni bağışladığı gün”. cevabını vermiştir.
Bağışlandığımız gün, bizim Ramazanımız, kadir gecemiz ve bayramımızdır. Bağışlanmadığımız Ramazan ayı, kadir gecesi ve bayramımız da bizim azabımız ve kara günümüzdür. Onun için hadis-i şerifde: “Kim Ramazan ayına kavuşur da kendini affettiremezse, ana-babasına kavuşup ta, onlara hizmet ederek cenneti kazanamazsa, benim adım anıldığı zaman bana salat ve selam okumazsa onun burnu sürtülsün, ona yazıklar olsun” (12)  buyurulmuştur. 

HER ŞEYE RAĞMEN ÜÇ AYLARI NASIL DEĞERLENDİRELİM?

1-Noksanlarımıza ve yanlışlarımıza dair bir liste tutalım. Onları tamamlamaya ve düzeltmeye çalışalım.
2-Her zaman ve her yerde dindar yaşamaya karar verelim. Verelim ki dünyada mutsuz, ahirette müflis olmayalım.
3-Üzerimizde kul hakkı varsa ve maddî bir şeyse onları sahiplerine hayatta iseler teslim edelim, hayatta değil iseler, onlar adına üzerimizdeki hakları kadar hayır hasenat yapalım. Bu işlemden sonra Allah’tan af ve mağfiret isteyelim, aynı kötülük ve haksızlıkları yapmayacağımıza dair tövbe edelim.
4-Her gün Kur’an’dan bir bölüm mealiyle birlikte okumayı adet haline getirelim, şimdiye kadar Kur’an’ı öğrenememişsek, Kur’an öğrenmeye karar verelim ve hemen başlayalım.
5-Az yiyelim, az konuşalım, az uyuyalım, çok okuyalım. Ders mahallerinden uzak durmayalım. Evimizde dersler yapalım, yaptıralım. Böylece meleklerin evimizi ziyarat etmelerine vesile olalım.

6-Zikrimizi, şükrümüzü, fikir ve tefekkürümüzü artıralım.
7-Aksatmadan ve kusursuz namaz kılmaya karar verelim. Teheccüt ve Hacet namazlarına kendimizi alıştıralım. Bu hususta zorlanıyorsak V.Karakaş’ın Niçin Namaz, Nasıl Namaz ve Namaza Nasıl Başlanır adlı kitaplarından ve benzeri kitaplardan yardım alalım. İşte o zaman namaz vazgeçemeyeceğiniz bir ibadet olacak, sizi alıp alay-ı ılliyyine çıkaracak, Firdevs cennetlerine kavuşturacaktır.
8-Kasa ve kesemizin ağzını açalım, zekât, sadaka, hayır ve hasenatla fakir fukaranın yüzünü güldürelim. Bu dünyadan ahrete gitmiş sevdiklerimizin hayrına Kur’an kurslarımıza ve camilerimize sahip çıkalım. Yapalım, onaralım, ihtiyaçlarını karşılayalım.

9-Çocuklarımızla beraber ders ve ilim meclislerine katılalım, alim-ulemayı evimize çağıralım, ilim ve hizmet adamlarına hürmet ve ikramda bulunduğumuzu çocuklarımızın da görmesini sağlayalım. Tarihî camileri ve muhterem zatların türbelerini ziyaret ederek, Fatiha ve dualar okuyalım. Zekât ve sadakalarımızı mümkünse çocuklarımızın eliyle gönderelim, camilerde cemaatle namaza katılalım. (13)  Verdiklerimizin arkasına düşmeyelim, başa kakmayalım. Sadaka ve zekâtlarımızı verirken mahcup ve mütevazı bir eda ile verelim.
10-Kötülükleri unutalım, iyilikleri asla unutmayalım. Kusura bakmayalım, affedici olalım ve gönül kırmayalım. Yunus der ey hoca, istersen var bin hacca, hepisinden iyice bir gönüle girmektir.
11-İman hakikatlerinin anlatıldığı derslerin ve ilim meclislerinin müdavimleri olalım. Alimlerimizin üzerimizde çok hakları vardır. Onları unutmayalım ve onlara karşı edepde, hürmette ve muhabbette kusur etmeyelim.

12-Tehlike anında dua korkudandır, her zaman dua sevdadandır. Her zaman dua Peygamberimizin sünnetidir. Dua bizim zırhımız, kal’amız ve siperimizdir. Hiçbir zaman duadan ayrı kalmayalım. Namazlarımızın arkasından tesbihatı yapalım, cevşeni elimizden düşürmeyelim. Duadan ayrı kalmak, Allah’ın yardımından ve desteğinden mahrum kalmak demektir.
13-Hatalarımızdan dolayı özür dilemesini ve af istemesini bilelim.
Recep, cehennemden kurtuluşunuza, Şaban, berat fermanınızı almanıza, Ramazan, cennet ve cemalullaha kavuşmanıza vesile olsun, üç aylarınız mübarek olsun.
 
DİPNOTLAR:
1-bkz. Nursî, Said, Şualar, s.494
2-En- Nablusî, a.e, s.27
3-A.e, s. 29-30
4-Hadisin kaynaklarının tahlili için bkz. A.e, s. 27 (dipnot)
5-Suyûtî, Celalüddin, el- Camiu’s- Sağîr, I, s. 19
6-Bakara, 2 / 286
7-bkz. Karakaş, Vehbi, Üçaylar, s. 90-92. Cihan Yayınları, İst.2008
8-Duhan, 44 / 3
9-Karakaş, aynı eser.
10-Bakara, 2 / 185
11-Kadr, 97 / 1-5
12-Tirmizî, Daavat, 101
13-Daha geniş bilgi için bkz. Karakaş, Vehbi, ÜÇAYLAR Mübarek Gün ve Gecelerle Toplum Eğitimi, Cihan Yayınları, 2008-İstanbul

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.