Ali HAKKOYMAZ
Vermenin dayanılmaz hafifliği
Çekirdek, çekirdekliğini terk eder; ağaç olur.
Ağaç olduğunu görür mü görmez mi bilinmez!
Çocukluğumuzu verir genç oluruz.
Gençliğimizi/dinçliğimizi verir… ihtiyar oluruz.
İhtiyarlığı verir… “ölüm” oluruz!
Ölümüzü verip ne mi olacağız?
Ölümüzü verip ne alacağımızı; toprağında çürüyen çekirdeklere sor!
Dağlardan denizlere koşup duran akarsulara sor!
Solan yapraklara sor!
Midelerde değirmen değirmen öğütülenlere sor!
Bir “elma”nın gözün nuruna nasıl yerleştiğini sen de gör!
Besteleri birbirinden ayıran “kulak” oluşuna kulak ver!
Bir elmanın bir üzüm tanesinin…
Nesinin daha nesinin…
Vermek böyle şey olsa gerek!
Vermek ermek/ulaşmak olsa gerek!
Vermek gerek. Biriktirmek neyimize!
Verince hafifleriz. Verince açılır kanatlarımız.
Verdikçe anlarız; verdiklerimizin bizim olmadığını.
Verdikçe anlarız; dibi delik dünyanın Süleyman’a da kalmadığını.
Verelim; dünya ağır; taşıyamayız.
Verelim; dünya sağır; bizi duymaz.
Verelim; zaten o verdi bize; elimiz elimizdeyken… verelim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.