Raif ÖZTÜRK
Yanıltıcı basın ve Said Nursi
Gençlik yıllarımdaki heyecanla, tüm gazeteleri, pek ‘seçici’ olmadan okuyordum.
Malûm basınımız o zamanlarda, Said Nursi’nin her hareketini, mühim bir olay ve ciddi bir tehlike (!) olarak manşetten veriyordu.
Ancak; okuduğum bu mâlûm gazetelerde olaylar, hiç objektif değil, sürekli menfi yorum ve saptırmalarla verilmesi sebebiyle, bende de bu isim (yani, Said Nursi) üzerinde buz gibi soğukluk, katılık ve antipati bırakıyordu…
Gün geçmiyordu ki, bu nefret uyandırıcı manşetlerle karşılaşmayalım.
Bilinçsiz ve o günkü gençlik anlayışımla; “Bunlar yakalandığına (!) göre, sürekli kanundan kaçan ya da kanunsuz işler çeviren kişiler olabilir…” veya “Âyin yaptıkları yazıldığına (!) göre bunlar, gayrimüslim kimseler olabilir…” ..diye düşünüyordum.
Öyle ya, Müslüman âyin yapmaz ki, ibadet eder, Kur’ân okur veya zikir eder…
Bende ve genç arkadaşlarımda, Nurcular hakkında uyandırılan intiba işte böyleydi…
*******
Askerliğime birkaç ay kala, o günkü malûm zihniyetteki (tek parti ve mikser zihniyetli) gazetelerin birinde, şöyle çarpıcı bir manşet ile daha karşılaştım.
“Said Nursi kendisini peygamber ilân etti!...”
Altındaki açıklamada ise: “..Said Nursi yazmış olduğu, Şualar adlı kitabının, 14’üncü sayfasının 17 satırındaki ifadesi aynen şöyledir. ‘..Ben ve benden evvelki peygamberler….’ ..İşte bu ifade kesin olarak gösteriyor ki, Said Nursi kendisinin Peygamber olduğunu açıklıyor…” yazıyordu.
Böyle bir açıklama, düz mantıkla, açık açık bir ispat (!) olmalıydı...
Bu haberden sonra nefretim daha da artmıştı.
“..Pes yani, bu kadar da olmaz.”… ..gibi yorum ve düşüncelere sevk etmişti beni…
Böylesine katlanmış bir nefretle bocalarken birkaç gün daha geçmişti.
Nihayet bir başka gazetede, nur talebeleri hakkında biraz farklı bir manşet gördüm.
“Nurcular, Sultanahmet adliyesini camiye çevirdiler...”
İç sayfaya havale edilen bu haber ile ilgili, birkaç adet fotoğraf da basılmıştı.
Resimleri dikkatle inceledim. Bu insanlar takım elbiseli, bazıları kravatlı, tertemiz yüzlü, pırıl pırıl, genç ve her halleriyle kültürlü olduğu besbelli olan insanlardı.
Bazıları yerlere seccade sermişler, bazıları kanepeler üzerinde namaz kılıyorlardı.
Oysa bende; kanundan kaçan çete elemanları kılıklı kişilerin hayalleri vardı. Zaten, o günkü saptırıcı ve yanıltıcı manşetlerden de ancak böylesi hayal edilebilirdi…
Bu hayallerim, birden dağıldı. Yerini, çok karmakarışık duygular almaya başladı…
•Ben aklı başında bir insanım. Önüme atılan her otu ve eti yememeliydim…
•Bu manşetlere inanıp nefret ettiğim kişiler, meğer ne kadar da farklı ve temiz kimselermiş.
Mademki böyle, bu işin altında bir bityeniği var. Ben bu işin ve bu kişilerin gerçek yüzlerini öğrenmeliyim… ..diye düşünerek, karar verdim ve araştırmalarıma başladım…
Önce çevremde sorgulamaya başladığımda bana; “Senin amcanın 3 oğlu da Said Nursi’nin kitaplarını okuyorlar ve o sohbetlere gidiyorlar. Onlara sorsana!...” denildi.
Öyle ya, ben nasıl akıl edememiştim bunu. Rahmetli amcamın büyük oğlu Yüksek Elektrik Mühendisi, kardeşlerinin ikisi de üniversite talebesi idi. O günkü vasıtalarla, Skoda otobüs ve tramvaylarla, Bağlarbaşı/Üsküdar’daki evlerine gittim.
Hoş-beş sohbetlerden sonra sadede geldim.
Birkaç yıl süren bu kargaşaları tek tek anlattım.
Amcamın büyük oğlu da, bir taraftan bana çay demliyor ve meyveler ikram ediyordu.
Bu ikramlar için, sözümü zorunlu olarak her bölüşünde de, çok çok özür diliyordu.
Son sorumu, çok net olarak sordum:
-“İbrahim abi, Said Nursi kendi kitabında, kendisini peygamber ilan ediyormuş. Bu da gazetede ispat ediliyor, işte bak, gözlerinle gör…” dedim ve o gazeteyi (!) uzattım.
O günkü tavrını hiç unutamıyorum. Uzattığım gazeteye hiç bakmadı bile. Bana sordu:
-“Hangi kitaptaymış o cümle?...” ..Ben hemen, gazeteyi açıp baktım…
-“..Şualar, olduğu yazıyor…” dedim. Diğer odaya gitti, elinde büyükçe bir kitap ile geldi.
-“..Yeğenim, o gazeteye bakar mısın, kaçıncı sayfada yazıyormuş o cümle?...” Ben hemen baktım ve söyledim. O sayfayı açtı ve geldi, benim yanıma oturdu.
-“Gel yeğenim, birlikte bakalım, sen de gözlerinle gör…” dedi.
Saygıdeğer dostlarım.
Açtığı o sayfayı inceleyince, inanınız ki hayretler içinde dona-kaldım. Çok şaşırmıştım…
Çünkü; o sayfa ve satırda hem orijinal Arapçasıyla, hem de Türkçe, aynen şu cümle yazılı:
-“Rasül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: Ben ve benden evvel gelen Peygamberlerin, en ziyade faziletli ve kıymetli sözü lâ ilâhe illellah kelâmıdır…”
Lütfen dikkatlice tekrar okuyunuz. Malûm gazetede, Hadîs-i Şerîfin sadece altını çizdiğim kısım yani, ..Ben ve benden evvel gelen Peygamberlerin…… kısmı, kesilerek alınmış ve iddia olarak sadece orası konulmuştu… (Birazcık araştırma rûhu olan, lütfen üşenmesin, o kitabı da açsın baksın…)
O an üzerime kaynar sular döküldüğünü hissettim:
•Bu saf ve temiz Türk halkını, niçin bu kadar aptal yerine koyuyorlardı?...
•Doğru haber ve bilgi ulaştırması gereken basın, niçin böylesine yalancı, yanıltıcı ve aldatıcı olabiliyordu?...
•O haberleri okuyan 1000 kişiden, kaç kişi benim gibi araştırmış olabilir ki?...
•Said Nursi ve Nur talebeleri, nasıl insanlar ve niçin karalanmaya çalışılıyordu?...
•Ben ki; o günkü meslek okulumuzun en birincisi olmuş ve İst. Teknik üniversitede okutulma bursu kazanmış, zeki ve akıllı bir kişi olarak, bu tuzağa nasıl düştüm?...
..diye hayıflanarak, kararlı bir şekilde Said Nursi Hz.’nin hayatını ve 6000 sayfalık Risale-i Nur eserlerini incelemeye başladım…
Ancak, bu araştırmam uzun sürmedi. Birkaç ay içinde vatanî görevime çağırıldım…
Bu arada sadece; ‘binlerce ebu cehil ruhlu mukaddesat düşmanı’ ile ‘çirkef basının’ güç birliği ederek, karalamaya çalıştığı bir zâtın, ne denli yüksek bir âlim ve gerçekten bir Bediüzzaman (yani asrın en üstünü) olduğunu anladım.
Her şeye rağmen Allah c.c. vaad ettiği nûr’unu tamamlıyordu.
Müşrikler istemese de ve bin bir türlü hileler, entrikalar ve yanıltmalar yapsalar da…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.