Ahmet ALTAN
Yargıç ve üslup
Bizim devlet ricalinin bir üslup sorunu var.
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ü CNN Türk’te dinlerken, insan, konuşanın “koskoca” bir yargıç olduğunu bilmese, “buraya gelmeden önce bir iki tek parlattı herhalde” diye düşünür.
Kendisiyle ilgili “suç duyurusunda” bulunulduğunu söyledikten sonra, suç duyurusunda bulunan Savcı hakkındaki “görüşlerini” açıklıyor yargıç:
“Kalleş, sinsi.”
Böylece, genellikle mahalle kahvelerinde duyulabilecek kelimeler de “hukuk literatürümüze” girmiş oluyor.
Anayasa Mahkemesi’nin yargıcı “kendisini dinlediklerini” de iddia ediyor.
Ergenekon iddianamesinin eklerine girip yargıçla ilgili “resmî yazışmalara” baktık.
Orada bulabildiğimiz belgelere göre yargıcı dinlememişler.
Yargıcın Ergenekon sanığı olan eşini, mahkeme kararıyla dinlemişler.
Yargıç, “eşinin telefonundan” konuştuğu zamanlarda “dinlemeye” takılmış.
Sonunda Ergenekon Savcısı Anayasa Mahkemesi Başkanı’na bir yazı yazıp, “eşini dinlerken mahkeme yargıcının konuşmalarının da dinlemeye takıldığını” söyleyip, o konuşmaları bir dosya halinde göndermiş.
Şimdi Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın elinde Paksüt’le ilgili bir dosya var.
O dosya ne olacak?
Paksüt o dosyayla ilgili işlemlerin hemen başlatılması gerektiği halde Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın hemen harekete geçmemesini eleştiriyor ve kendisinin nasıl yargılanacağını anlatıyor.
“Beni 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılayamazlar” diyor, “ya Anayasa Mahkemesi’nde yargılayabilirler ya da Yargıtay’da yargılayabilirler.”
Kendisini “izinsiz dinlettiği” için Savcı’ya, işlemleri başlatmadığı için de Mahkeme Başkanı’na kızıyor.
“İzinsiz dinleme” kısmı bizim anlayabildiğimiz kadarıyla doğru değil, yargıç “yasal olarak dinlenen” bir telefondan konuşmuş sık sık.
Hemen kendisi hakkında işlemlerin başlamasını istemesini ise tam anlayamadık.
Paksüt’le ilgili bir suç duyurusunda bulunulduğu kamuoyuna yansımamıştı.
Mahkeme Başkanı belki de Savcı’nın gönderdiği dosyayla ilgili bir işlem yapmaya gerek görmezdi.
Paksüt, “dosyayı” kamuoyuna duyurarak “işlem yapılmasını” talep ediyor.
Hukukun inceliklerine vakıf olmadığımız için bu “talebin” amacını kavrayamadık.
Mahkeme Başkanı’nın “yasal prosedüre uymayan” bir tarzda işlem yapacağından çekinerek Başkan’ı yasal çizgiler içine mi davet etti?
Ya da Anayasa Mahkemesi hiç işlem yapmazsa Paksüt, Ergenekon davasının sanığını olarak
Silivri’de mi yargılanacak?
Ama söylediğine göre bu zaten mümkün değil.
Netice-i kelam, biz durumun hukuki ayrıntılarına nüfuz edemedik.
Sadece, Osman Paksüt’ün adının Ergenekon Dosyası’na girdiğini, bazı konuşmalarının kayda geçtiğini ve bu kayıtların Anayasa Mahkemesi Başkanı’na gönderilerek “suç duyurusunda” bulunulduğunu öğrendik.
Osman Paksüt, adı Ergenekon dosyasına giren ve hakkında suç duyurusunda bulunulan ilk “yargıç” oluyor böylece.
Biliyorsunuz, Osman Paksüt tuhaf maceraların içinden geçmişti.
Eşi Ergenekon sanığı.
Bir defasında da halen firarda olan bir başka Ergenekon sanığıyla aynı arabada giderken, “arabalarının arkadan gelen bir polis aracı tarafından dinlendiğini” iddia etmişti.
Bir de, Genelkurmay Başkanı’yla, AKP’yi kapatma davasının hemen öncesinde “gizli” bir görüşme yaptığını biz saptayıp yazmıştık.
Bir “yüksek yargıç” için biraz fazla karışık ilişkiler bunlar.
Şimdi ne olacak peki?
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın bir açıklama yapması gerekiyor.
Savcı’nın Paksüt hakkında kendisine gönderdiği dosya hakkında ne yaptı?
İşlem yaptı mı?
Yaptıysa, Paksüt’ün konuşmalarından öğrendiğimiz yasalara göre bunu Paksüt’ün kendisine bildirmesi lazım.
Niye bildirmedi?
İşlem yapmadıysa niye yapmadı?
Anayasa Mahkemesi’ne gönderilen dosya hakkında “yüksek yargı” bir işlem yapmazsa, Ergenekon çetesiyle ilgili davanın savcısı bu konuda ne yapacak?
Bir şey yapma yetkisi yoksa Paksüt meselesi böyle kapanıp gidecek mi?
Türkiye’de yargı bir türlü berraklaşıp şeffaflaşamıyor.
Ne olup bittiğini kendi içinde saklıyor.
Ve, yargıyla ilgili sorular biriktikçe birikiyor.
Paksüt de, ilişkileriyle, konuşmalarıyla, “gizli buluşmalarıyla” üstünde soru işaretleri biriken bir yargıç.
Mahkeme Başkanı da “Paksüt olayındaki” davranışlarının nedenlerini açıklamazsa adını gölgeleyecek.
Bu insanlar Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri, parti kapatabiliyorlar, canları isterse 367 saçmalığına imza atıp Parlamento’nun iradesini kilitleyebiliyorlar, türban yasasında olduğu gibi hukuku zorlayarak kendilerini
Parlamento’nun üstünde bir yere yerleştirebiliyorlar.
Gerekçesi yazılmadan bir kararı açıklamaları yasakken kararı açıklayabiliyorlar.
Sık sık kurum olarak suç işliyorlar anlayacağınız.
Şimdi de sıra bireysel suçlarına geldi anlaşılan.
Bu meselede kim haklı, kim haksız bilemiyoruz ama gördüğümüz kesif bir kirlilik.
Yargıçlar, bir başka hukukçu hakkında “kalleş, sinsi” diye konuşmaya başladıklarında, artık yargının külliyen bir denetim altına alınması gerek demektir.
Ya savcılar “kalleş” ya yargıçlar “iftiracı” çünkü.
Taraf
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.