Ramazan BALCI
Yeni bir Japon mucizesi
Göz ve görmek insanlara yapılan İlahî lütufların en kıymetlilerinden biri olduğunda kuşku yok! Hayattan sonra en parlak ilahî ihsan göz ve görmek olmalı!
Peki bu büyük nimetin insana verilme sebebi ne olabilir dersiniz?
İnsana niçin göz verilmiştir?
Bu sorulara pek çok cevap verilebilir, ancak cevaplar içinde birisi çok daha önemlidir ve gözün insana verilmesi hikmeti onda gizlidir.
Göz insana gözü ve gözün gördüklerini yaratan Allah’ın varlığını ve azametini görüp şahitlik etmesi için verilmiştir?
Yaratılışı inkar eden evrimci felsefelerin hiç biri, gözün nasıl bir evrim sonrası insanın yüzüne takıldığını izah edememiştir. Esasen yerde ve gökte mucize aramaya gerek yok, Allah her insana hem kendini hem alemi görüp gösteren iki mucize göz ihsan etmiştir. Gözün varlığı ve yapısı bütün inkarcı tezleri çürütmüş adeta çöpe atmıştır. Ne yazık ki bu cereyanlar gözün hakikatını gözlerden saklamayı başarmıştır!.
Göz ile ilgili İmam Bediüzzaman’ın yaptığı çok önemli tespitlerin bir çoğunun biliyorsunuz. “Göz bir penceredir ruh bu alemi o pencereden seyreder” sözünün yanında göz ile arı arasında yaptığı teşbih harikadır! Arı çiçekleri dolaşır aldığı usareleri peteğinde bala çevirir! Göz arı gibi alemin eşyalarını dolaşır aldığı esrarı kalp peteğinde iman balına çevirir! Göz alemi görür de basiret alemin Sani’ini görmez ise manen kördür!
20 YIL SONRA KEŞFEDİLEN MUCİZE
Gözleri size niye anlatıyorum?
Sebep bu günlerde medyaya düşen Japonya’da keşfedilen balığının esrarı! Görüp işitmeyeniniz varsa aşağıdaki linkten videosunu izlesin! Sonra yazıya dönsün!
Rivayete göre 20 yıl kadar önce Japon sualtı bilimcileri deniz dibinde yaklaşık 2 metre çapında kuma çizilen bir resmi görmüşler, hiçbir şekilde açıklayamayınca bu işin ancak uzaylılar tarafından yapılabileceği tahmini ile olayı kapatmışlar. Medyaya düşen yeni video görüntüsünde şekillerin esrarı çözülmüş, sanatkar balık resmi çizerken tablo üzerinde görüntülenmiş!
Şekillerin esrarı çözülmüş görünse de asıl problem yeni başlamış görünmekte!
12 cm’lik bir balık bu büyük resmi nasıl yapar?
Eşini ne kadar çok sevdiğini anlatan bu resim için hangi güzel sanatlar akademisinde ders almış?
Japon sualtı bilimcilerinin ancak uzay varlıkları ile izah edebildiği resmi, bir balık küçük beyni ve rivayete göre 20 saniye içinde gördüğü her şeyi unutan zayıf aklı ile nasıl düşünebilir?
Cevap sorunun kendisinde gizli elbette sair hadisatta olduğu gibi hayvanlar alemindeki her bir hadise, Allah’ın o türe ilham ve ihsan ettiği güzellik! Nebevî tabir ile o güzellikler, müekkel bir meleğin ilhamı ve sevki ile hareket eden hayvanın eli altında, kudret-i ilahiye tarafından yaratılıyor. (Arının bal, ineğin süt yapması gibi.)
Allah’ın harika sanatlarını ve azametli kudretini ve her şeyi kuşatan rahmetini anlamak için elbette okyanusların altındaki küçük bir balığın yaptığı şekillere ihtiyaç yok. Şu muazzam kainat kendi büyüklüğü ve azameti nispetinde azim bir sesle, O kudretin azametini ve varlığını her an ve zamanda haykırıyor zaten!
Zamanın ahirinde Allah’ın (cc) Kur’an’da yaptığı “İlerde nefislerinizdeki ve alemin etrafındaki bütün delillerimi onlara göstereceğim. Ta ki hakikat bütün açıklığı ile ortaya çıksın..” vaadi zamanımızda her gün yaşanan bir hakikat oldu. Maddi alemin bütün güzellikleri, yer altının bütün zenginlikleri, Allah’ın (cc) zeminin karnında depo ettiği bütün rahmet hazineleri bir bir ortaya çıkıyor!
MEDYA KÖRLÜĞÜ
Gelin görün ki bazılarının enformatik cehalet dediği ve benim “medya körlüğü” dediğim bir anlayış bütün bu ilahî beyanların üzerini örtmek için olanca gücüyle saldırıyor! İnsanların tabiat levhasında kudret kalemiyle yazılan hadiselerden ibret almasını önlemek isteyen şer odakları, (ya da inkardan hayat bulan cereyanlar) olayların üzerine çektikleri karanlık örtüler sayesinde insanlığın büyük kitlelerinin hidayetine engel olmaya çalışıyor.
Hal böyle olunca Japonların keşfettikleri su altı resimlerinin önemi artıyor! Müslümanların omuzlarına hadisatın dilini doğru tefsir etme sorumluluğu yükleniyor. Medya körlüğünü tedavi edecek çabalara ihtiyaç duyuluyor!
İnkar ehli mesleğine sahip çıkmakta oysa! Hatırlarsınız biyoloji kitabında Yaratılış gerçeğini yazan bir profesör işinden atılmış, deprem ilahî ikazdır diyen insanlar hapis cezaları almıştı. Kur’an’ın ayetleri nasıl anlaşılmaya muhtaç ise, kainat kitabının ayetleri de aynı şekilde izaha muhtaç! Kainatın esrarına bakabilmesi için medyanın gözüne, Kur’an gözlüğü takılmalı yoksa hem kendisi kör kalacak hem büyük kitlelerin hidayetine engel olacak! Girişte göze vurgu yapmam bu hakikate dikkat çekmek içindi.
JAPONYA’YA DİKKAT ÇEKEN İMAMLAR
Bu hadiseyi çözen Japonların tabiat levhasında kudret kalemi ile yazılan ikazlara son yıllarda çokça muhatap olduklarını biliyoruz! Yakın geçmişte büyük dalgaların dili ile, depremin güçlü ve acı sayhaları ile ikaz edildiler! Şimdi latif bir tebessüm, ya da yeni bir fısıltı üflendi kulaklarına! Soru şu; acaba bir intibah olur mu?
Dileriz medya bu hadiseyi kirletmesin!
Ancak Japonlara karşı asrın başında dilendirilen teveccüh ve iyi niyetler İslam alemi tarafından tam olarak anlaşılamadı. Sultan II. Abdülhamid, İngilizlerin acımasızca sömürdüğü Osmanlı için yeni bir ortak aramak zorunda kalmış Japonlarla ilişkileri geliştirmek istemişti. Rivayete göre o dönemde Japonlar kendilerine İslamiyet’i anlatacak 5 alim istemişlerdi. Mabeyn’e sunulan raporda İstanbul’da bu vasıfta alim bulunmadığı bildirilmekteydi. (Ben böyle bir raporu gördüğümü hatırlıyorum.) Sultan bu duruma içerlemiş, “böyle beş alim bulsam, önce kendi ülkeme İslamiyet’i anlatacağım” demişti.
1905’te Japonya’nın Rus ayısının bütün dişlerini sökmesi üzerine İstanbul’da Japonya sevgisi iyice artmıştı. İmam Bediüzzaman, Japon başkumandanı ile görüşmüş, onun istikbale dair sorduğu sorulara cevap vermişti. Dönemin reisleri ile sorunlu Beşinci Şua’nın müdafaasında sık sık bu görüşmeye atıfta bulundu. Kore harbine katılan bir talebesi ile Japonya’ya bir takım Risale-i Nur gönderdi. Batının teknik bilgisini alıp, inkarcı müptezel ahlakını terk etme konusunda Japonları örnek gösterdi.
Bu konuda İmam Bediüzzaman yalnız değildi. Meşrutiyet İstanbul’unun parlak simalarından Abdürreşid İbrahim (Meşhur Sibiryalı Seyyah) Japonya ile en çok alakadardı. Cumhuriyet kurulduktan sonra Enver Paşa’ya yakın dostluğu yüzünden esir hayatı yaşadığı Konya’dan firar edip Japonya’ya yerleşti. Kral ailesi ile tanıştı ve İslamiyet’in Japonya’da resmî din olarak kabul edilmesini sağladı. Tokya’da yakın zamanda yenilenen cami de Onun himmeti eseriydi. Zannedersem 1940-44’lü yıllarda orada vefat etti. Kendi gayreti ile oluşturduğu Müslüman mahallesinin mezarlığına defnedildi.
Abdürreşid İbrahim’in yakın dostu Mehmed Akif, Safahat’ta (özellikle Süleymaniye Kürsüsü’nde) İbrahim’in Japonlar hakkındaki görüşlerini anlattı.
Keşke asrın başında başlayan teveccüh artarak devam ettirilebilseydi. İslam aleminin sahip olduğu hammadde ile Japon tekniği birleşse her iki millet batının esaretinden kurtulabilirdi. Kur’an’ın tabiat tasavvuru ile Japonların tabiat tasavvuru arasındaki yakınlık o asil millet için hidayet kapılarını açabilirdi.
Bütün bunlar yapılmadığı için bu küçük hadisenin büyük neticeler vermesi ancak Rahmet-i İlahi’nin hediyesi olabilir!
Tabiat hadiselerinin dilinin Japonlara anlatacak Abdürreşid İbrahimlere ne kadar çok ihtiyacımız var!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.