Yine de adalet...

Türkiye ile görülecek hesabı olduğuna inanan bütün odaklar, teröre tahsisli silahlarıyla, parti ve medyalarıyla, döviz ve karargahlarıyla saldırı halindeler.

Hırçın saldırılara direnebilmek için, önce ülke çapında birlik ve dirliğimizi tahkim etmek zorundayız.

Olağanüstü hal sürecinden geçiyor olmak, adaleti ihlal ve hukuku askıya alma görüntüsü ve iddiasına meydan vermemelidir.

Özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra bazı toptancı uygulamalar, “adalete dikkat” ikazlarına rağmen yaşandı. Çünkü, bir yandan yargı ve emniyet kadroları yarıya yakını tasfiye edilirken, diğer taraftan on binlerce yeni soruşturmayı bir anda işleme koymak gerekti. Fiili bir imkansızlık yaşandı.

Bu süreçteki soruşturmalara yöneltilen eleştirilere bakılırsa, kamu güvenliğini öne çıkaracak şekilde “takdir” kriterinin benimsendiği anlaşılıyor.

Diğer bir husus, olağanüstü dönemlerde soruşturmalara kaynaklık yapan istismara açık “ihbar” geleneğinin, hukuk güvenliğine yönelik yaygın bir tehdit oluşturmasıdır. Mağduriyetlere kaynaklık yapar. Muhbirden ismi bile istenmeden, ihbar yolunun, bu dönemde çok kolay işletildiği görülüyor.

İstismara açık bu ihbar uygulaması, ülkeyi olağanüstü hal şartlarına getirenlerin masumiyet değirmenine su taşımak anlamına geliyor. Bu yüzden mağduriyet şikayetlerini kesmek için kamu yönetimi, soruşturma açarken yeterli delile dayanmalı, bu davaların AHİM’e gideceği düşünülmelidir. Kaldı ki, adaleti önceleyip gözetmek, yönetimler için bir zaaf olmayıp, ihmal edilemeyecek bir yükümlülüktür.

Vicdanlara sığmayan, izahı zor bazı yargısal ve idari uygulamaların toplum vicdanında sorgulandığı ve sorgulanacağı açıktır.

Hukuk adına hak etmediği tedbire muhatap olmak, kişisel sorun olarak kalmaz, toplumsal boyutlar da kazanır. Memnuniyetsizliği besleyen hatalı uygulamaların olumsuz yöndeki muhtemel siyasi sonuçlarını küçümsemek ayrı bir hata olur.

Bir yargı mensubu, önüne gelen dosya için, vicdanıyla, özgürce karar verebilmelidir. Maksatlı medyatik telkinlerle yargının, adalete sadakat cesareti kırılmamalıdır.

Hakimlerin, yargısal ve mesleki denetime açık, beraat ve tahliye kararlarını, dosya içeriğini araştırmadan, teşhirci bir tarzda medyatik eleştiriye tabi tutmak yargıya ve adalete saygısızlıktır. Böyle bir yayın anlayışı ne yazık ki, bir ölçüde görülüyor.

Bir suçun ağır cezalık, asliye cezalık veya sulh cezalık vasıfları vardır. Keza bir suçun tutuklamayı gerektiren veya tutuksuz yargılamayı gerektiren şartları kadar, ağırlaştırıcı veya hafifletici sebepleri de vardır. Bunları tayin ve takdir, yargıcın hem sorumluluğu, hem de görevidir.

15 Temmuz darbe teşebbüsünde suçlama sebebi ve delili olarak kabul edilen bylock programı hakkındaki soruşturmalar, onbinlerle ifade edilecek sayıdadır. Daha önce bir yazımda ifade ettiğim gibi, soruşturma açılan bu onbinlerce bylock kullanıcısı içinden, 15 Temmuz gecesi bu programı kullanarak darbeyi yönetmiş teröristlerin varlığı biliniyor. Bu amaçla organize bir çaba ve faaliyet içinde olmuş kullanıcıların varlığı da biliniyor. Bir de bu programı telefonuna yüklemiş ve sadece iletişim amaçlı kullanmış olanlar ayrı ve önemli bir sayıdadır. Yani müebbed hapisten tutunuz, ağır veya hafif hapse kadar değişik cezaları alabilecek şüpheliler var. Davası, tutuklu olduğu kadar, tutuksuz görülebilecek binlerce insan var.

“İbadet tabakası” denilerek, örgütün en alt tabakasını ve çoğunluğunu teşkil edenlerin içinden önemli bir kısmı, bylock kullanmaları sebebiyle tutuklu bulunuyor. Ne var ki, bu programı indirdiği halde, örgütsel amaçla orgazine faaliyetler için kullanmayanların, cezaevlerinde uzun süre tutuklu kalmaları, yanlış bir ceza politikasıdır. Böylelerinin denetimli serbestlikle tahliye edilerek topluma kazandırılmaları ve örgütten kopmaları amaçlanmalıdır. Aksi takdirde böyleleleri, hapiste katı bir militana dönüşür ve ıslahı imkansız hale gelir. Hapishaneleri, militan yetiştiren bir zemine dönüştürmenin geçmişte çok zararları görüldü, Yeni darbelere, hapiste eleman yetiştirildi. Bu dönem buna meydan verilmemelidir.

Kimse, geleceğini cezaevinde geçirmeye sonuç vermiş bir harekete ilanihaye bağlılık duyamaz. Bu ülkeye, 15 Temmuz’u yaşatmış bir yapıya, istisnalar hariç, aklı başında bir kimsenin kalıcı mensubiyeti düşünülemez. Bu yapının içinde 15 Temmuz’u yaşamış ve sağduyusnu kaybetmemiş büyük bir çoğunluğun, derin bir pişmanlık içinde olmadığı da söylenemez. Yargılama sürecine, biraz da bu gözle yaklaşılmalıdır.

Karşımızda, üst yönetimi bakımından, cemaatten ziyade yakasını, “yabancı parmağına” kaptırarak rehin düşmüş bir istihbarat örgütü var. Bu kimliğiyle ülkesi aleyhine yabancılara servis veriyor. Ücretini de “himaye” olarak alıyor.

FETÖ yapısı, ülkenin kozmik odasından sızdırdığı savunma ve seferberlik bilgilerini pazarlayarak ayakta kalmaya muhtaç ve mahkum görünüyor. Bir adım daha atarak, kendi ülkesinde kazandıkları kurmaylık kariyerini, NATO ve Pentagon karargahlarına tahsis ettiklerinin işaretleri alınıyor.

Çok katmanlı bu örgütün ülkeye yönelik tehdit ve tahribi, sadece katı bir siyaset yöntemiyle bertaraf edilemez. Çok yönlü tedbir süreci ve yöntemi benimsemek gerekiyor. Toplumda açtığı uzun vadeli, maddi ve manevi travmalar dikkate alınarak, siyasi ve hukuki olduğu kadar, rehabilite amaçlı psikolojik ve sosyolojik tedbirlere de fazlasıyla ihtiyacımız var. Bu ihtiyacı karşılamadaki dayanaklarımız, başta yine adalet olmak üzere, basiret ve maharettir. Gereği yapılmak üzere, taliplisini bekliyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum