Yokluğa mahkûm olmayan kâinat sayfaları

Kudret, İlim, Hikmet ve Kerem sahibi bir Zâtın emriyle âlem sayfaları yazılır, değiştirilir, tebeddül ve teceddüd tarikiyle Rabbânî Sanatlar sergisi oluşturup meraklı varlıkların hayretli ve ibretli bakışları arasında başka bir diyâra doğru yolculukları devam eder.

İki  kulak ve bir lisanımız var…Farklı insanlardan bir kaç kelimeyi bir anda duyup anlamamız mümkün değildir. Yine aynı anda değişik insanlarla konuşup merarımımzı anlatamayız.
Halbuki  havanın her bir zerresi bütün sesleri bir anda duyup işitir, o sesleri bütün zerrelere bozmadan ve karıştırmadan ulaştırır.
Ya denilecek ki, “Havanın her bir zerresinin her bir sesi işitir bir kulağı, her şeyi görecek bir gözü, bütün sesleri birbirinden ayırıp muhafaza edecek bir ilim ve hikmeti, şuûr ve iradesi vardır…”
Bu ise imkânsızdır.
Veya denilecek ki, “O hava zerreleri Zât-ı Zülcelâl’in Semi’ ve Basîr isimlerini yansıtan birer memurdur.”
Demek havanın her bir zerresi emir altında hareket ederek Kudret ve Kader kaleminin değişen bir sayfası, Levh-i Mahv ve İsbât namında yazar bozar bir tahtası durumuna geçer.
Dünya seyyahı olarak kâinat sayfalarını satır satır incelemesi gereken insan, araştırıcı bir ma’rifet  gözüyle eşyayı incelediğinde; “ O’ndan (Allah’dan) başka  ilâh yoktur “ ve “… O Allah…(tır) ”  diyerek  hava unsurunun bir anahtarı mânasında, her şeyin hakîkatının ve sûretinin kaydedidiği Misâl Âleminin ve Âhiret Âleminin, Levh-i Mahfuz gibi gaybî olan Mânâ Âleminin sırlarını açtığını görecek ve idrak edecektir.

“Hüve”  anahtarıyla  Bediüzzaman gibi mütefekkir Allah dostları bütün âlemi ve tecelli eden bütün Esmâ-i İlâhiyeyi o “Hüve” deki her bir hava zerresinde gördükleri gibi; hava unsuru da bir anahtar olmuş, Misâl Âlemi ve Mâna Âlemi gibi gaybî olan o anahtar ile açmış ve müşâhede etmişlerdir.

Rabbânî bir emirle bütün ses ve sûretlerin muhafaza altına alınması, bir muhasebe ve sorgulamanın olacağını göstermekle bu görevi emirle yerine getiren hava zerrelerinin yokluğa ve unutulmaya mahkûm edilmeyeceğini, ebedî bir hayata mazhar olacaklarını görmüş ve müşâhede etmişlerdir.

İnsanın lisanından dökülen tesbih, evrâd, ezkâr, dua ve yakarışlar bu hava zerreleri vâsıtasıyla o iki âlemde kayıt altına alınmaktadır.

Gaybî olarak mü’minlere ihlâs ile yapılan dualar; ağızdan çıkar çıkmaz, kabül dairesinde hedefine ulaşmaktadır.

Eşyânın sûret ve hakîkatleri Âlem-i Misâle geçtiği gibi; sûret ve programları da Levh-i Mahfûza kaydediliyor, sûretler ise manzara olarak Cennete akıyor.

"Birşeyin olmasını dilediğinde, Onun işi “Ol” demekten ibarettir; o da oluverir.”(1) Her şey ilminde olan Alîm-i Mutlak, o şeye (maksat, İlm-i İlâhîdeki şeydir) emir veriyor, “ilim dâiresinden, kudret dâiresine çık” diyor, o da “ hemen oluveriyor”, hâricî bir vücûd giyerek Şehâdet Âlemine çıkıyor.

Âyet-i kerîmenin işâretiyle emir ile îcâd oluyor, mübâşeret (Bir işe başlama; temas etme; meşgul olma) ile değil…

“Çünkü, Vacibü'l-Vücudun kudretine nisbeten yakın-uzak, az-çok, küçük-büyük, fert-nev'i, cüz-küll aralarında fark yoktur. Ve keza, Onun fiilinde bizzat mübâşeret yoktur. Fakat, mümkinin kudreti bu derece değildir. Bunun için nefis, Vacibü'l-Vücudun ef'alini fiillerine benzetemiyor. Hakikatini fehmetmekte akıl mütehayyir kalıyor. Fiili failsiz zannediyor.”(2)

 Aşağıdaki paragrafta Üstad Nursî, bu hakîkatı daha açık bir biçimde ortaya koyuyor: “Cenab-ı Hakkın mahlûkatındaki tasarrufu, yalnız bir emir ve iradeyle olur. Bizzat mübâşereti yoktur. şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi.”(3)
                                                                                                                                                                                         Birer hazine hükmünde olan yer ve gökteki cümle varlıklar (yani kudret hazineleri) “Kâf nûn” tezgâhında dokunmaktadır.

Esmâ ve İlâhî sıfatlar gizli birer hazinedir. O mahfî hazîneler birer ayine sıfatıyla mahlûkatın nazarlarına  sunularak,  bilinmesi ve tanınması için Cenab-ı Hak  tarafından vücûda getirilmektedir.

“Göklerin ve yerin hazîneleri yalnız Allah’ındır.”(4)  ve gizli esmâ ve sıfât-ı İlâhiyye hazînelerinden gelen maddî hazînelerdir.

İşte böylesine âlemler sayfası, esrârengiz hüviyetiyle Zât-ı Zülcelâlin  fermanıyla her an maddî ve mânevî tablolar oluşmakta ve ebedî âlem için saklanmaktaır.

Hz.Âdem (as)’ın sesi kaydedildiği gibi, Hz.Muhammed (asm)’ın sesi de hıfz edilmektedir.

Ne mutlu kelimât-ı tayyibesiyle ve güzel görüntülerle bu sayfalarda yerlerini alanlara…

Dipnotlar :
1-K.Kerîm, Yâsîn Sûresi, 36/82
2-Mesnevî-i Nuriye, Zerre
3-Mesnevî-i Nuriye,  Zeylü\'l Hubâb
4-Münafikûn, 63/7

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum