Afife ARTIK
Yola Çıktım Mardine-1
Risale Akademi, Akademik Araştırmalar Vakfı ve Mardin Artuklu Üniversitesinin Mardin’de beraber düzenledikleri iman ve hürriyet sempozyumu için çarşamba gecesi Bursa’dan Sabiha Gökçen hava limanına doğru yola çıktım. Gece yarısı bindiğim otobüs saat iki gibi feribot ile karşıya geçiyordu. Gece ve deniz bir arada idi. Yunus Aleyhisselam hatırıma geldi. Kıssada gece ve denize eşlik eden balığa gelince; hal-i hazırda bir büyük balık görünürde yoktu. Ama nefis olan balık ise bize eşlik etmediği an mı vardı?
Evet, her ne kadar bu gece ve deniz değil aleyhime ittifak etmek harika bir manzara teşkil ediyorsa da ve yıldızların temaşası ruha lezzet veriyorsa da Yunus Aleyhisselam’ın kıssasını düşünmekle hatırıma geliveren nefis beni düşündürüyordu. Kim bilir ne balıklar içinde idik de çoğunun belki farkında bile değildik. İnsan ise farkında olmadığı bir cendereden çıkabilmesi elbette zordur. Bir hastalığın tedavisi için evvela o hastalığın kabul edilmesi ve teşhis konulması gerekir.
Bir şey ki biz onun esiriyizdir fakat bilmeyiz ki esiriz. İşte böyle bir esaretten kurtuluş imkanı nerede ise yok gibidir. Peki ne yapacağız?
Esaretimizin farkına varabilmek için evvela hürriyetin ne olduğunu bilmemiz gerekir. Hür olmak ne demek bilmiyor isek esir olduğumuzun nasıl farkına varabiliriz?
Evet, işte hür olmak ne demek ve iman ile hürriyet arasındaki fıtrî bağ nedir bunu öğrenmeye gidiyordum. Farkına az çok vardığım pek çok esaretimle beraber ve onlardan kurtulmayı umarak ve farkında olmadığım nice esaretlerimi fark edebilmek duası ile gidiyordum.
Sadece ben değil beraberce toplumca, nesilce, akran olduğum ve olmadığım nice insanların da türlü türlü esaretleri vardı. Kimi bunları fark edip dile getirirken kimi de bunu hiçbir zaman bir esaret olarak görmüyordu. Esir olduğunu fark eden için elbette bir kurtuluş ümidi vardı peki ya fark etmeyenler???
Bu sempozyumun hür insanların sayısını arttıracağını ümid ediyorum. Yaldızlar kadar hür. Yıldızlar neden hürdür? Bir yüzleri dünyaya bakarken bir yüzleri de ahirete bakar onların. Aynı anda hem dünyayı hem Cenneti temaşa ederler. Belki de dünyada olup biten ne varsa onların hepsinin Cennetteki karşılıklarını görürler. Hür olmanın ve dünyanın kayıtlarına esir olmamanın yolu da Cennete bakabilir olmaktan geçmiyor mu? Bu dünyadaki geçici ve fani lezzetler için bir ömrü heba etmemenin bir yolu da Cennetteki ebedî lezzetlere talip olmak değil mi?
Başka neden hürdür yıldızlar?
Her biri özgündür, birbirinin tıpatıp aynısı değildir, maddeleri bile farklı farklıdır. Bir tek sıra üzerinde hizaya geçmiş de değildirler. Bununla beraber intizam içindedirler. Hatta Bediüzzaman, Kur’an ayetlerinin birbiri ile olan münasebetlerini izah ederken ayetleri yıldızlara benzetir de her birinin diğer her birerlerine bakan münasebetleri olduğundan bahseder. Bir tek yıldız diğer bütün yıldızlar ile münasebeti vardır. Öyle ki; hangisini merkeze alsanız diğerleri onun etrafında harika bir intizam içinde bulunurlar.
Yıldızlar da kainatın zerreleri gibidir, bir teki olmasa intizam bozulur. Evet “olmasa idi” diyebileceğimiz bir tek zerre yoktur bu kainatta. Bir tek zerre bile abes değilken nerede kaldı ki kainatı içine alan insan ve Rabbisinin pek çok alakadar olduğu insanın başına gelen hadisât abes olsun. Evet “leyse fil imkani ebdau mimma kane” ifadesi ne güzel anlatır bunu. İmkanat dairesinde bu olandan daha bedi daha harika yoktur. Yani; hâl-i hazırda ne ki var en bedi en mükemmeldir, daha iyisi olamazdı.
Öyle ise, “keşke böyle olmasaydı” dememizin fazlaca bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Ancak “bundan sonra bu konuda dikkatli olmalıyım” gibi bir tedbir insanın elinde olabilir yoksa olanı değiştirmek elimizde değildir. Ve yaşanan her şeyin büyük resim içinde çok ama çok anlamlı bir yeri vardır. Esaretlerimizin belki de en büyüklerindendir geçmişe takılıp kalmak. Geçmişin karanlık dehlizlerinden bir türlü çıkamamak. Ne aklen ne kalben ne de hissen bu güne gelememek. Geçmişi yanlış yaşamış olduğu düşüncesi ile bu güne odaklanamamak.
Geçmiş nasıl esir ediyor ise insanı gelecek de esir alabilir. Geleceğin endişesi ve kaygısı ile hareket edip sadece gelecek odaklı yaşamak da bir tür esarettir. Aynen geçmişe takılmak gibi geleceğe takılmak da bu günü kaybettirir insana.
Demek anı ve bugünü yaşayabilen hür olabilir. Bu ebetteki geleceğe dair planı olmamak ya da geçmiş tecrübelerinden istifade etmemek anlamına gelmiyor. Bugünü hakkını vererek yaşamak demek; yarın için bir tohum atmak ve geçmiş tecrübelerden istifade etmek demektir.
İşte bu satırları yazarken havalimanına da gelmiş oldum. Merakla bekliyorum ki hürriyet adına neler öğreneceğim ve esiri olduklarımdan ne suretle kurtulabileceğim.
Umarım bu sempozyum hepimiz için esiri olduklarımızdan halas olmak ve hür olmak için bir vesile olur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.