Himmet UÇ
Yusuf ile Züleyha-3
Nükte
Bundan bir nükte geldi dile, ölenleri Allah yarın dirilte, Sırat’a doğru sürecek bütün insanları şeytan orada sevine, güle. Sırat böyle ince hem yüksek, karanlık dün sanasın gece. Geçemeyenler tamamı ateşe düşer, ateşe düşen şüphesiz yanar pişer, Allah’tan avaz gele o lanetli şeytana, iki cihan laneti o şaşırmışa, ”Sen edersen ya mel’un kesin ben derim ‘La teknatu minrahmetillah - Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez.’ (Zümer, 53) Rahmet kılarım, yardım ederim kuluma, sıratı geçer, cennete gider ve şarabından içer.” İblis o anda kör ola, çok ağlaya, kullar Allah’ın rahmeti ile dolarken.
Şimdi dinle bu hikâye ne olur? Yusuf’un Zeliha’ya gönlü olur, azıcık ona âşık olur. Bir el gördü ayasında yazılı: “Allah’a döneceğiniz günden korkun.” (Bakara 281) Yusuf orda tevbe etti, sabretti, Züleyha onu görünce feryat etti, utanma ondan gitti, başını açtı, Yusuf’a karşı gözyaşını akıttı, söyledi: ”Bir ateş vurdun canıma, beri gel yanımda otur, isteğin nedir bana söyle, halimi gör beni terbiye eyle, sakinleştir.” Bu sözü Zeliha söyledi, Yusuf, Zeliha’ya kast eyledi. Duvar yarıldı, geri çıktı bir el, söyledi Yusuf’a ki: “Beri gel, Allah’tan kork! İşleme bu işi kötü iş ne yaparsan.” Onu gördü aklı geldi başına, sabr kıldı o kasd ettiği işine, çünkü Yusuf o işe sabreyledi. O Zeliha delirdi, gör ne yaptı? Ayakta geldi o an ve onu kucakladı, ne yapsın âşık olanın yüreği ıstırab duyar, kastetti yine Yusuf sevindi, hem yine bir el çıktı göründü onda yazılı “Fela takrabüzzina- Zinaya yaklaşmayınız.” Onu gördü Yusuf yine bitkinleşti, bir saat geçti yine kasteyledi. Allah, Hak, Çalab kudretinden ne yaptı? Duvar yarıldı, geri çıktı, bir suret, Yakub’a benzer o suret, parmağını ağzına almış ısırıyor: ”Tevbe kıl kendini yargıla, günahından geri dön, gönlünden çıkar bu işi, gir yola, peygamberler bu işi yapamaz” O görüntüden utanır, geri döner. Zeliha söyler, “Yine gel bana doğru” der, yine kasd eder. Yusuf Zeliha’ya o suret göründü, bakın ne der? “Femen ya’mel (ayetin devamında kim zerre kadar hayır yapmışsa mükâfatını, zerre miktar şer yapmışsa cezasını görür.) cezası cehennemde, kim zina ederse, cehenneme düşer.” Bu sözü işitir, o anda yine tevbe kılar döner, bir saat geçer yine tevbesini bozar. Aşk ile Zeliha’ya döner bakar, sonunda gökten bir feriştah, melek iner, Yusuf’un arkasını ovar, sığar, yarı şehvet parmağından dökülür, şehveti gider. Bu defa sakinleşir, günahsızlık kapısını Allah ona açar, büyük günahtan Yusuf vazgeçer kaçar. Zeliha onu kapıya kadar bırakmaz, yetişir onun eteğini yırtar. Yusuf’un o anda eteği yırtılır, tartışırken Kutayfer, Aziz kapıya gelir. Züleyha dedi:
-Ya Kutayfer bu bana kötülük düşünür, öğüt ver, büyük kötülük düşünür bana, bunu korkut, zindana at, sana söyledim. Yusuf dedi:
-Suçlu Zeliha’dır, yalan söylüyor, bana şahit olsun bu beşikteki oğlan, sor ki günah Yusuf da mıdır? Döndü söyledi yeni doğmuş çocuk, nerden konuşsun bilmez lisan, Yusuf dedi: “Ona güç ver Allah’ım, söyle bunu sen acaip ilan edesin, söylesin benim doğruluğum anlaşılsın, sor ona sen bu işi, kimin suçlu olduğunu söylesin.
Aziz o genç oğlanı getirdi, sordu ona:
-Suçlu kimdir? Allah’ın yardımı ile çocuk söyledi, beşikte dile geldi, dedi ki:
-Gömlek yırtık ola, ardı bütün eteği yırtıla, Zeliha gerçek ola, Yusuf yalan, Yusuf ola Zeliha’ya fitne kılan.
Baktı gördü gömlek arkasından yırtılmış, Kutayfer bildi, Zeliha suçlu imiş, öğüt verdi Zeliha’ya döndü geri. Zeliha söyledi:
-Yusuf’a bana doğru gel, gördün mü Aziz bize neyledi? Bu sefer artık kayırma gel bu söze. Yusuf dedi:
-Sen dahi gördün mü onu? Nice söyledi genç oğlan, şahitlik ettirdi Allah ona, sen tevbe etmedin mi? Zeliha dedi:
-Neden tevbe kılayım? Aşkile boğdun, canım al öleyim. Aferin beni kendine âşık eyledin.
Mısır içine aşk yayıldı, kadınlar, herkes çekiştirdi Zeliha’yı, dediler: ”Zeliha’ya gelmiş bela, âşık olmuş o peygamber soyluya.” Dedikoducuların ikisi sarayın kapısına geldiler, kocası Aziz üzerlerine gelmiş, öğüt vermişler. Zeliha yüzünden ona demişler: “Neden Zeliha’yı görüp de kızmadın? Köleyi seven kişi gerek deli ola, özünü köleye veren ölü ola.” Ol kadınlar gibi dedikodu ettiler, sonra onlar birbirine sataştılar, dedikodu ettiler Zeliha’yı hepsi. Yeter bize bu ibret yeter, o kişi halkı gıybet ede, yanlış özürler söyleye, ya da dedikodu ede.
Şüphesiz gıybet eden sevabını yıkar, sevaplarını kaybeder, günahları yükselir, gıybet söylemekten dilinizi koruyunuz, yoksa sevaplarınız gider.
Bu sözü Zeliha işitir, ne kadar hatun varsa saraya getirir. Yusuf, bir hücrede oturur, Zeliha, ne kadar kadın varsa saraya getirir. O hatunlar saraya geldiler, portakal getirdiler. Mısır’ın halkının âdeti buydu. Kim misafirliğe giderse portakal getirirdi misafir evine. Yemekten önce turunç verilirdi, ondan sonra taam yedirilirdi. Zeliha her birine bir bıçak, bir de turunç getirdi. Dedi: “Ben kesin demedikçe kesmeyin.” Yusuf’u çağırdı: “Neredesin? Gel.” Çıktı hücreden o benzer aya, yüzünün ışığı aydınlık verdi odaya, hatunlar onun yüzünü görünce, akılları gitti, özlerini unuttular, ah ettiler, yere düştüler, hayran oldu, sarhoş oldu onu gören. Zeliha dedi: “Kesin turuncunuzu, hani elinizdeki bıçağınız?” Her biri aldı bıçağı eline, ellerini doğradılar bıçak yerine, ellerin kestiler bilmediler, kesildiği halde acısını duymadılar, hepsi; “Bu beşer değildir” (Yusuf suresi, 31) dediler. “Bu melektir” dediler. Zeliha dedi:
-Gördünüz mü siz bunu? Beni gece gündüz yandıran budur. Bir kez bakıp elinizi doğradınız, eliniz kesildiğini duymadınız, ben garip mi yani buna aşık olduğuma, gördünüz yüzünü, battınız şaşkınlığa, kulunu sever diye beni ayıpladınız, sevdiğim budur şimdi gördünüz. Söylediler:
-Layık imiş sevmek bunu, canı buna feda kılınır. Herkes kalkıp işine gitti.
Zeliha Yusuf işinin derdine düştü, Zeliha dedi:
-Yusuf işit beni yoksa zindana gönderirim ben seni, sözümü tut, bana naz eyleme, halime bak, bana olmaz söz söyleme. Yusuf dedi:
-Tutmazsam her zaman sözün, ne istersen bana yapabilirsin.
Zeliha kalktı ve Yusuf’a kızdı, Yusuf’un kuşağını çözer, Yusuf‘un gömleğini çıkarır, alır onu Melik Reyyan’a varır, ona selam verir:
-Bin benim gibi sana köle olsun, bu benim kölemi zindana at, âşık oldu bana tevbe kılmaz. Reyyan dedi:
-Elini tut götür zindana, kul senin kölendir, ne istersen yap.
Zeliha, Yusuf’u zindana götürür bırakır, orda yatsın diye ona zulmeder.
Her kim ki dünyaya gelir, Allah’ın takdirini gör ki, ne yapar? Kutayfer, hasta olur, sultan ise ölür. Zeliha, Aziz’den dul kalır, yerine kardeşi Reyyan oturur, sultanlık hükmünü yerine getirir, zindandaki herkesi azad eder, sadece orada Yusuf kalır. Cebrail o anda gökten yere iner, selam kılar Yusuf Peygamber’e, ”Sabret ve katlan bu işe, sabırla her iş bir gün çıkar başa, hayra erer batarsın nimete, türlü elbiseler giyip devlete, varlığa varasın.” Uçmaktan bir taş getirir rengi ak, inci gibi yaratmıştı onu Allah, onu ağzına koyar izin isteyerek. Bildirir rüyanın manasını eğer anlarsan, bu sözde bir hikâye var, söyleyeyim onu da işitesin.
Rum’un hükümdarı Kayser bir ara söyledi: “Buyruğumu tut Mısır’a var, Mısır kavminin sahibine benden selam söyle, ona benden birkaç kelam ilet. Melik Reyyan’a zehir versin sakiler, hem de kilerciler birleşsinler. Emri dinler Mısır’a varır o kişi bildirir bunlara yapılacak işi.” Melik Reyyan bunları duyar ve o iki kişiyi bağlar zindana koyar, içecek dağıtan kilerciler Yusuf ol üçü konuşurlar her biri kıldığı suçu, dertlidirler dertlerini söylerler, zindan içinde elemle ağlaşırlar. Saki ve kilerciler bir gece yatarken rüya görürler, şimdi işit nasıl bir acaip, garip bir rüya görür. O yerin sakisi üç büyük salkım alıp sıkar, bir kadehin içine onu koyar, efendisine onu içirir, kilerciler görür üç fırın ekmek yapar, başı üzere götürür, efendisine getirirken ses gelir, “Orda dur” der gidemez, öyle kalır. Havadan kuşlar gelir, iner kilercinin başına konar, ekmeği kaparlar ve yukarı uçarlar. Uyanır rüyanın manasını bilmez nasıl? Her biri bir rüya Yusuf’a söylediler, ne gördülerse hikâye ettiler, anlattılar, dediler:
-Düşümüzün tabirini yap, açıkla, ne olacak söyle bize bir. Yusuf dedi sakiye:
-Bil ve düşün senin işin hayır olacak, üç gün içinde seni çıkarırlar, büyük elbise sana giydirirler, bol nimete varırsın, bolluğa ve devlete erişirsin. Kilerciye dedi ki:
-Üç günden çıkarırlar Tanrı hakkı, asıp bırakırlar, kuşlar gelip senin beynini yer.
O işitti ve korktu, söyledi görmedim, yalan dedim. Kilerciyi üç gün sonra çıkardılar, ağaç kurup onu astılar, sakiye elbise giydirdiler ve ona çok nimet verdiler, at dahi getirdiler ona binmek için.
Gör ki ne gelir Yusuf’un diline. Yusuf dedi: “Hele yoruldu rüyan, Allah bilir ömrün pekişti. Beni hatırla, varır malikin yüzünü görürsen, ben sana halimi bugün anlattım.” Saki yine yerine gider, Cebrail gökten iner der:
-Yusuf geldim sana, sorarım birkaç soru cevap ver bana, Yakub’a kim sevdirdi seni cevap ver, kardeşlerinden kim kurtardı seni, sıddık kim etti onu sana, ya kuyudan kim çıkardı söyle bana, o Zeliha’dan seni kim kurtardı, ya Kutayfer’den seni kim korudu, o küçük çocuğu kimdi söyleten, bütün insanları sana koşturan kimdi.? Yusuf dedi:
-Tanrıdandır bunlar bana. Cebrail dedi:
-Ne oldu yeter sana, Tanrı’yı sen getirmedin diline, kâfirden umdun bekledin kurtuluş.
Bu sözü Cebrail’den işitti, o zaman secdeye vurdu yüzünü, dedi: “Kadir Çalab geldim sana, tevbe ettim suçumu affet.” Bunu dedi Resul Yusuf ağladı, tevbe kıldı, tevbesi oldu kabul. Geldi Cebrail tekrar ona dedi:
-Hak Çalab sana selam söyler: “Bir yıl yatacak ol vakit tamam, bir yıldan sonra onu sultan yapacağım, Mısr içinde sultan ola bütün insanlara, Mısırın bütün ahalisi ona itaat ede.”
Bunu işitir yüzünü yere koyar, şükr eder, Hakka secde eder.
Zindan içinde bir taraça, teras vardı. Yusuf orada oturmuş düşünüyordu, bir Arap geldi uzaktan gözledi, yakın geldi, gör ne sözler söyledi: “Kenan‘dan geldim işit beni, atan Yakup her gün seni düşünür, üzülür, ağlamaktan görmez oldu gözleri, bugün yarın Yusuf oldu sözleri.” Böyle dedi çöktü zindan önüne, o Arap bir ağaç aldı eline, devesini yatırmak için dövdü. Yusuf dedi:
-Dövme onu buraya gel, bana haber ver, sen hangi memlekettensin, anlat. Arap dedi:
-Yerim Kenan’dır benim, tacirim buralarda, yabancıyım. Yusuf dedi:
-Bu şehre ne getirdin? Arap dedi:
-Bir yük satın aldım, bana kâr kaldı bir Mısır kızıl altını. Yusuf döndü o Arab’a söyledi:
-Orada bir ağaç gördün mü kaba, o ağacın budağı on bir idi, bir yiğit onlardan ayrılmış, ağaç ona ağlarmış inleyerek, hiç onu gördün mü, sen iş yaparken onu hiç gördün mü? Arap dedi:
-Gördüm, budağı için ağlar gece gündüz zar zar, o sıfatda olan Yakup’tur, o dediğini anladım.
Yusuf atasının halini anladı, çok ağladı elini yüzüne tuttu. Yusuf dedi:
-Kenan’a varırsan benim selamını ona götür, söyleyesin: “Mısır’da garip bir adam selam söyledi sana atam.”
Bunu dedi verdi bir bilezik ona, kızıl yakuttan değeri on bin eder. Ol bileziği Arap aldı eline, ayağını kaldırıp gitti kendi yoluna. Yakub’un evine vardı o Arap, çağırdı dedi:
-Nerde Yakup Nebi?
Karşısına çıktı Yakup’un üvey kızı:
-Haberin nedir ne dersin söyle? Dedi. Söylerdi:
-Yakup dışarı gelsin, ona bir garipten haber vereyim. Görüp geldim ben garip, selamını getirdim.
Ol kız içeri girdi ve dedi:
-Bir Arap’tır kapıda seni ister. Yakup dedi:
-Söyle gelsin içeri.
Girdi Arap Yakub’a selam verdi. Arap dedi:
-Mısır içinde zindanda ağlayan bir garip seni sordu, çok selam söyledi sana, ızdırabını çekti, ısrarla selamını ısmarladı sana, “Dua kılsın bana” dedi ol garip, dua umdu senden, bana ısmarladı. Şimdi selamını sana getirdim, ondan yana duan olsun. Yakup dedi:
-Adını sordun mu onun, kimliğini sorarak gördün mü onu.? Arap dedi:
-Sözleri tatlı idi, sormadım adını, yüzü örtülü idi. Yakup dedi:
-İhtiyacın var mı söyle? Sen dile, ben bağışlayayım. Arap dedi:
-Mala ihtiyacım kalmadı, o garip beni tatmin etti, bana bir bilezik bağışladı, satarsam yetmez almaya Mısır altını, ihtiyacım vardır benim şu duaya, Hak beni affede. Dua kıldı. Arap vardı işine, Yakup düştü çıkmazı düşünmeye, ”O acaba Yusuf mu idi yoksa sevgili mi? Zindan içinde benden dua umar. Eğer Yusuf’sa onu hatırla ey Rabbim, kurtar ondan ister köle olsun, ister zengin.”
Zindan içinde Yusuf’un halini şimdi hikâye edeyim. Bir yıl tamam oldu, Cebrail aleyhisselam geldi, müjde verdi. Yusuf’a dedi ki: “Bundan sonra kurtuldun secde et, bundan sonra sana sultanlık geldi, kulluk et, Allah’a bundan sonra ayakta dur.” Artık Yusuf özünü temizledi. Secde et, şükret ve yalvar, şimdi dinle Melik Reyyan işini. Nice rüyalar gördü onu yordu, rüyasında yedi sığır görür, hapse semiz ve nazik yürüyüşlü. Yine görür yedi sığır ama zayıf, semizleri yediler ve tükettiler, yedi sümbül yaş ve yedi buğday kuru, gökyüzüne uçtular görünmeyerek. Tabirciler bu rüyayı açıklayamadılar, dediler: “Biz bilemeyiz nasıl olacağını işin?” Melik Reyyan topluma seslendi, kimine kızdı, kimini sürdü, kimini tokatladı. Melik bunlara kızar, bağırır, sâkînin aklına Yusuf gelir, başını sallar şarabdar, Melik Reyyan der ki:
-Bana bu işi söyle, niçin başını salladın bu işi söyle, hatırından ne geçti bana bildir? Döndü dedi:
-Zindan içre bir oğlan güzel bilir bu düşü, yalan söylemez. Melik der ki:
-Ne zaman onu denedin, neden bildin bana söyle o oğlanı, ne oldu ki söyle bana?
-Ne rüya gördü isem doğru izah etti, açıkladı. Bu yüzden başımı sallarım. Melik dedi:
-Şimdi çabuk ona var, sor ona rüyamı ne anladıysan bana söyle. Döndü dedi:
-Varam söyleyeyim ey Melik, ancak benim bir sözüm var, o yerde, o bana dedi ki: “Sözünü unutma, melikin yüzünü görürsen, suçum yoktur, benim için ona ağla.” Unuttum bir yıldır onu anmayı. Malik dedi:
-Onun bir Tanrısı var, hayrı ve şerri hepsini ondan bilir, var ona selam söyle, onunla birkaç kelam konuş.
Yusuf‘un yanına vardı utanarak, yenini utandığından yüzüne tuttu, nice düş gördüğünü hep söyledi, Yusuf’a olayı hikâye eyledi. Yusuf dedi:
-Semiz sığır dediklerini zayıf sığırlar yediler, o yedi yaş sümbül göğe uçtu gökte kayboldu yahut o yedi sümbül uçuyor gitti vardı onlar da görünmedi, yedi yıl yağmur yağar, otlar biter, bolluk olur, cihan nimete batar, ondan sonra yedi yıl kıtlık ola, yerde bitki bitmeye, darlık ola. Gökten yağmur yağmaya halk bunala, yedi yıl sonra mevcudat dinlene.
Ol şarabdar işidir bu sözü, kendisi varır Melikin katına. Melik Reyyan işitir iyice şaşırır.
-Varın ona giydirin özel elbise, kıymetli değerli elbise giydirin, halk şaşırsın, getirin onu bana, ağırlayayım.
Şarapdar geldi Yusuf’un yanına, elini öperek ona ağır elbise giydirdi. Dedi:
-Melik seni yanına ister, iyilik geldi müjdeledi, gel gidelim. Yusuf dedi:
-Ben bu yerden gitmem, ta ki suçum Melik’e söyleyemem, o Mısır hatunları ve Zeliha hazır olsun orada, suçumu benim bunlardan sorsun istesin, ellerini niçin doğradılar söylesinler.
Melik Reyyan’a bu sözü kavuşturur, ne kadar hatun varsa oraya getirir, Zeliha da orada hazır olur. Şimdi bu sözü dinle büyüğüm. Melik onlara sordu:
-Sizler ne yaptınız ki elinizi kestiniz? Gizlemeyin, doğruyu söyleyin, doğrusunu söyleyin Zeliha’ın yanlışının. Onların hepsinden önce Zeliha söyledi. Derdini ona hikâye etti:
-Suçlu benim dedi, hiç utanmadı, aşıkıdım ama sözümü hiç tutmadı, bu yüzden onu zindana attırdım, severidim belki döner diye yaptım.
Melik Reyyan bu sözü işitince üzüntüden, kızgınlıktan kan dolar iki gözü. Şöyle kızdı Zeliha’ya:
-Sürün bunu artık konuşturmayın.
Sürdüler Zeliha’yı gitti işine, düştü Reyyan Yusuf’un derdine. Melik Reyyan herkesi topladı, o zindanda ona karşı vardı, yoluna kokular anberler döktürdü, altın kürsü getirdi, koydu önüne. Zindan ehli bu devleti görünce, Yusuf’a karşı ağlaştılar iyice, dediler:
-Yusuf bizi dahi dile, belki Melik senin sözünü kabul eder
Yusuf diler bunları saf gönülle, Melik onları da bağışlar Yusuf’un hatırına. Zindandakiler kurtulunca insanlar da kurtulur. Cebrail o anda gelir, ona der: “Sebebini gör sultanlık geldi sana.” Bindi altın kürsüye, götürdüler, büyük insanlar bütün toplum ayakta durdular, Reyyan dahi Yusuf’u öper, kucağına basar, “Sultan oldun” der ona altın, gümüş, değerli şeyler saçar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.