Zafer KARLI
Âyete’l-Kürsi
Adını, âyetin içinde geçen ve “taht, hükümranlık, ilim, kudret” gibi mânalara gelen kürsî kelimesinden almıştır. Kelime-i şehâdet ve İhlâs sûreleri İslâm inancının özünü içermektedir. Âyetü’l Kürsî ise bu özü onlardan daha geniş ve detaylı olarak açıklamaktadır. Âyetü’l Kürsî, Allah’ın isimleri ve sıfatları hususunda, hiçbir âyette bulunmayan bilgiler içermektedir. Nitekim Hz. Peygamber (asm) “Âyetü'l-kürsî Kur'ân âyetlerinin şahıdır” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur'an, 2)
Bakara 255-“Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur.”
Varlık âleminde ibadete lâyık, O’ndan başka mabud yoktur. O, Vâhid’dir, Ehad’dır. Samed’dir, Vacibül-Vücud’dur. Mülkün ve melekûtun sahibidir.
“O, Hayy-ı Kayyum’dur.”
Hayy’dır, hayat sahibi olmayan birinin ilim, kudret gibi sıfatlarından söz edilemez. Kayyum, ayakta tutandır. O, bütün varlıkların tedbirini görür, onları kollayıp gözetir.
Bu âyette geçen (Hayy ve Kayyum) sıfatları, rivayete göre “ismi âzam”dır.
“O’nu ne bir uyuklama tutar, ne de bir uyku…”
Allah'ın kendisini bu niteliği ile tanımlamasının sebebi, varlıklarla olan ilişkisini anlatmaktır. Bu, Allah'ın kainatın idaresinden bir an bile gafil olmadığına ve tüm mevcudat ile aynı anda ayrı ayrı ilgilendiğine işaretir. Bu kısım, “Allah her an yaratma halindedir” (Rahman, 29) ayeti ile birlikte düşünülmelidir.
“Göklerde ne var ve yerde ne varsa hepsi O’nundur.”
Allah’ın tek olduğu inancı, kâinatın tek sahibi olduğu inancı ile iç içedir.
“İzni olmadan O’nun huzurunda kim şefaat edebilir?”
Bırakın hasım olarak karşısına çıkıp iradesine engel olmak, şefaat ve talep yoluyla da dilediğini yapmasına engel olmak söz konusu değildir. Şefaat vardır, ama O’nun izniyledir. Soru şeklinde ifade edilmesi, O’nun izni olmadan kimsenin şefaat etme yetkisine sahip olmadığını ifade etmek içindir.
“O, onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir.”
Onların hem öncelerini, hem sonralarını, hem dünya, hem ahiret işlerini bilir. Onların hissettiklerini, akıllarından geçenleri bilir. İdrak ettiklerini de, idrak etmediklerini de bilir.
“Onlar ise, O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır.”
Bu, Allah’ın azametini bir tasvirdir. Kürsinin, O’nun ilim ve saltanatından bir mecaz olduğu da söylenmiştir.
“Onları (gökleri ve yeri) korumak O’na güç gelmez. O, Aliyy - Azîm’dir.”
Hâkimiyet kuramayan varlık, koruyup gözetemez! Koruyup gözetmek, kudret, rahmet ve ilim işidir.
O, Aliyy’dir, benzeri ve şeriki olmaktan yücedir. Azîm’dir, azamet sahibidir. O’na nisbetle masivası (Allah dışında her şey) hakirdir, küçüktür.
Aliyy ve benzeri isim ve sıfatların ifade ettiği yüceliğin Allah’a nisbeti üç ayrı şekilde düşünülebilir:
1. Yücelik ve kudrette hiçbir şeyin Allah’a denk olmaması.
2. İlâhî kudret ve yüceliğin her şeye hâkim olması.
3. Allah’ın her şeyi fiilen tasarrufu altında bulundurup idare etmesi.
Velhasıl : Âyetü’l-Kürsî’de on cümle ile on tabaka-i tevhîdi (tevhid mertebelerini) ayrı ayrı renklerde ispat etmekle berâber: “İzni olmadan O’nun huzûrunda kim şefaat edebilir?” cümlesiyle, gayet keskin bir şiddetle şirki ve gayrın (başkasının)müdâhalesini keser, atar. Hem şu âyet İsm-i A‘zam’ın mazharı olduğundan, hakaik-ı İlâhiyeye âit ma‘nâları a‘zamî derecededir ki, a‘zamiyet derecesinde bir tasarruf-ı rubûbiyeti gösteriyor. Hem umum semâvât ve arza (bütün göklere ve yere) birden müteveccih tedbîr-i ulûhiyeti, en a‘zamî bir derecede umûma şâmil (herşeyi içine alan) bir hafîzıyeti (muhâfaza ediciliği) zikrettikten sonra; bir râbıta-i vahdet ve birlik ciheti, o a‘zamî tecelliyâtlarının menba‘larını (kaynaklarını) “O, Aliyy (pek yüce olan)dır, Azîm (pek büyük olan)dır” (cümlesi) ile hulâsa eder.” (Zülfikar, 25. Söz, 48)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.