Zaman ve mekân denkleminde ‘muavenet’

Kâinatta cari olan “ekolojik denge” ile “muavenet” çarkı birbirini tamamlayan mütemmim cüzler; yani tamamlayıcı parçalardır. Bu iki sistem çalışırken, bir mizan, muvazene ve ölçü ile hareket ederler. Diğer bir ifadeyle kâinattaki her hadise bir “simbiyotik ilişki” içinde yardımlaşma, fedakârlık ve diğergâmlık unsurları ile meydana gelmektedir. Yani biyolojik ifadeyle “fauna” ve “flora” tabir edilen hayvan ve bitki örtüsü, birbirine, bu mezkûr unsurların işlemesiyle imdat etmekte ve dengeyi sağlamaktadır.

Bediüzzaman hazretleri bunu, Lem’alar isimli eserinde şöyle ifade eder:

Zemindeki zihayatlara levazımat-ı hayatiyeyi emr-i Rabbanî ile pişiren Güneş’ten ve takvimcilik eden Kamer’den tut, tâ ziya, hava, mâ, gıdanın zihayatların imdadına koşmalarına ve nebatatın dahi hayvanatın imdadına koşmalarına ve hayvanat dahi insanların imdadına koşmalarına, hatta aza-yı bedenin birbirinin muavenetine koşmalarına ve hatta gıda zerratının hüceyrat-ı bedeniyenin imdadına koşmalarına kadar cari olan bir düstur-u teavün ile, camid ve şuursuz olan o mevcudat-ı müteavine, bir kanun-u kerem, bir namus-u şefkat, bir düstur-u rahmet altında gayet hakîmane, kerimane birbirine yardım etmek, birbirinin sadâ-yı hacetine cevab vermek, birbirini takviye etmek…

Üstad, bu veciz ifadelerle “muavenet” unsurunu izah ederken, iki kelimeyi özellikle vurguluyor. Bunlar: “hâkimane” ve “kerimane” kavramlarıdır. Yani kâinatta cereyan eden hadiseler, Allah’ın tesis ettiği hikmetler ve ikramlar esaslarına dayanır.

Kâinatta cari olan bu muavenet ve hatta istinad düsturunun hikmet ve ikramla vuku bulmaları da “zaman” ve “mekân” açısından da oldukça anlamlıdır. Meselâ anne rahmindeki bir bebeğin embriyo sıvısı içindeki beslenmesinin hikmeti ağızla beslenmek değildir. Zira o mekân ağızla beslenmeye müsait bir ortam değildir. Ağızla beslenme su içinde yaşayan insan için oldukça riskli olduğu için, Allah onun beslenmesini anneye istinad etmiş ve beslenme muaveneti göbek kordonu aracılığıyla annenin beslendiği gıdaya irtibatlandırmıştır. Ancak, ana rahminden dünya rahmine geçiş yaptıktan sonra, kordon bertaraf edilerek, yine hikmetli ve çocuğun bünyesine göre ikramlı bir şekilde donanımlı bir gıda olan ana sütü devreye girmektedir.

Kâinattaki ekolojik denge, eğer zaman ve mekân açısından bir hikmet ve ikram unsurları çerçevesinde olmasaydı, kâinat hercümerç olur ve nizam bozulurdu. İsterseniz bunu şöyle izah ederek ispatlamaya çalışalım. Bilindiği gibi, ekim yapıldıktan sonra bitkilerin suya ihtiyaç zamanı yeşerme ve büyüme zamanıdır. Eğer dengeli bir şekilde bitkiler tam zamanında sulanmaz veya kuraklık olursa, sonucu kıtlık olacaktır. Ya da dengesiz bir şekilde sel halinde bitkiler sular altında kalırsa, bu sefer bitkiler çürüyecektir. Yani nizam bozulacak ve hedeflenen mahsulat akim kalacak, kıtlık olacak ve beslenme mümkün olmayacak; bu da belki de toplu ölümleri beraberinde getirecektir. Yani, tohumun ekilmesinden, ta mahsulatın hasat edilmesine kadar her şey, bir mizan ve ölçü dahilinde olduğu takdirde ancak verimli bir sonuç elde edilebilmektedir. Aksi takdirde hem ifrat hem de tefrit dengenin bozulmasına sebep olmaktadır. O halde, her şeyde asıl olan vasat halidir.

Muavenet ve istinad unsurlarıyla saat gibi işleyen bu kâinat çarkındaki dengeyi, insanoğlu doyma bilmeyen hırs ve haset unsurlarıyla bozmaktadır. Bugün kutuplarda bile bu hırsın ve hasedin sonucu olarak denge bozulmuş ve buzullar erimeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak o mekânda yaşayan fauna türlerinin nesilleri de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Belgesellerde kutup ayılarının, yiyecek kıtlığından dolayı birbirine saldırmaya ve yemeye başladığı konuları işlenmeye başlamıştır. Bu da gösteriyor ki, insanoğlu hırsları ve hasetleri yüzünden, Allah’ın yarattığı mükemmel ve kusursuz işleyen çarkına çomak sokmuş ve muvazeneyi bozmuştur. Ozon tabakasının yırtılması, ekolojik dengenin bozulması, küresel ısınmanın birçok sorunu beraberinde getirmesi, “Sünnetullah” tâbir edilen Allah’ın kurallarına muhalefet eden haris insanoğlunun hikmete aykırı hareket etmesiyle meydana gelmektedir.

Gerek kâinat çarkının saat gibi işlemesi, gerekse sosyal hayatın huzur ve barış içinde sürdürülmesi, insanoğlunun muavenet ve istinad düsturlarına göre hareket etmesi ile mümkün olmaktadır. Sosyal hayatta da zenginlerin yoksullara merhamet ve şefkat ederek zekât ve sadaka müesseseleriyle muavenet etmesi; fakirlerin de buna karşı zenginlere hürmet etmek suretiyle mukabele etmesi, sosyal dengeyi ve barışı sağlar ve otoriteye başkaldırma ameliyesi olan anarşi belasının önünü böylece kesmiş olur.

Yardımlaşmayı ve dayanışmayı hayatımızda önemli düsturlar halinde uyguladığımızda; sevgi, saygı, muhabbet, empati, sempati vs. olumlu davranış modellerini hayatımıza katmış olarak yaşadığımızda, mutluluğu böylece yakalamış olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum