Zamanın Bedii, benliğin iki yüzünden bahseder
Zihnim gelip şu konuda takılıp kalırdı hep...
Mustafa Ulusoy'un yazısı:
Benliğin iki yüzünü birbirine karıştırmak
Zihnim gelip şu konuda takılıp kalırdı hep: Tümüyle kendi irademiz dışında ve hiçbir etkimiz olmadan geldiğimiz şu kısacık dünya hayatının ölümle son bulmasına da hiçbir şekilde mani olamadığımız halde; benliklerimiz nasıl oluyor da kendinde bir güç ve kudret vehmedebiliyor; “ben yaptım”, “benim sayemde” oldu diye trajikomik iddialarda bulunabiliyor; kendini yüceltip narsistleşebiliyor ve övülmek için çırpınıp durabiliyor?
Benlik, kendiyle kalmıyor. Kendinden yola çıkarak, kendi iradesinin taalluk etmediği olayları da sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde izah ederek, asıl cevabı vermeden paçayı kurtarmaya çalışıyor. Güneş dünyamızı ısıtıyor, gökyüzündeki ısı değişimleriyle bulutlar dünyamıza kar tanelerini yolluyor, fay hatlarının hareketiyle yer sallanıyor, vb.
Anlayabildiğim kadarıyla, benliğin (enenin) narsist bir tutum takınması, olayları izah ederken Mutlak Varlık’la ilişkiyi koparması, benliğin iki ayrı yüzüne ait hükümleri birbirine karıştırmasıyla alakalı.
Zamanın Bedii, Ene bahsinde, benliğin iki yüzü olduğundan bahseder.
“Biri hayra ve vücuda bakar. O yüz ile yalnız feyze kâbildir. Vereni kabul eder; kendi icad edemez. O yüzde fâil değil; icaddan eli kısadır. Bir yüzü de şerre bakar ve ademe gider. Şu yüzde o fâildir, fiil sahibidir.”
Ademî bir şey, madum bir şeye illet olmuş
Bir domates fidesi düşünelim, bu fidenin yetişmesi için belli aralıklarla sulanması, gübrelenmesi, güneşten istifadesi ve daha birçok (hatta sonsuz) şart gerekli. Bahçenin sahibi domates fidesini sulamaktan vazgeçtiğinde fidenin kuruması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bahçenin kurumasında (şer işlemede) bahçe sahibi faildir, etkendir. Yani, “Ademî bir şey, madum bir şeye illet” olmuştur. Bahçe sahibi bir şeyi “yapmayarak” bir şeyin “olmamasına” sebebiyet vermiştir ve “Sayemde kurudu,” çıkarımı da doğrudur. Yalnız tam burada dikkat etmemiz gereken nokta kanaatimce şu: Bu çıkarım bahçe sahibinin şerleri işlemekte fail ve fiil sahibi olmasına dair bir çıkarımdır ve sadece benliğinin şerre bakan yüzüne aittir.
Bahçe sahibi narsist bir tutum takınarak, kendini yüceltmek istediğinde bu ikinci yüze ait hükmü, birinci yüze de uygulamaya kalkar: “Bahçeyi sulamadığımda bahçe kuruyorsa, demek ki domatesler benim sayemde büyüyor. Onları büyüten benim!”
Oysa bir domatesin büyüyüp gelişmesi için, belli derecede ısı ve ışığa, belli derecede sıcaklığa, belli derecede yağışa, belli derecede rüzgara, belli derecede nem oranına, dünyanın dönüşüne, ve daha bunun gibi sonsuz derece koşulun bir araya gelmesine ihtiyaç vardır. Bu da mutlak bir ilmi ve kudreti gerektirir. Bahçedeki domateslerin kuruması içinse, zahiri sebepler yekününden tek birinin yokluğu yeterlidir.
Bu gerçekliği görmezlikten gelen bahçe sahibi, şer işlemekte (domates fidelerini kurutmak) fail ve etken olma durumunu, benliğin hayra ve vücuda bakan, yani bahçede domateslerin büyümesi eylemine de uygular. Halbuki sebzelerin kurumasından sorumlu olan benlik iş büyümelerine gelince sadece “..vereni kabul eder; kendi icad edemez. O yüzde fail değil; icaddan eli kısa” konumundadır. Sınırsız sayıda sebepten sadece bir sebeptir bahçe sahibi.
Hepimize yaptırılan bir deney
Benliğin iki yüzüne ait hükümlerin karıştırılması bize erken yaşta öğretilir. Hemen hepimize yaptırılan bir deneydir. Benden otuz küsur yıl sonra kızlarıma bile yaptırıldı bu deney. İki bitkiden birini güneş ışığına maruz bırakırız. Diğerini mesela alüminyum folyo ile kapatıp güneş ışınlarının ulaşmasına engel oluruz. Her ikisinin diğer tüm bakımlarını eksiksiz sürdürürüz. Sularız, toprağına gübre koyarız. Bir süre sonra alüminyum folyo ile kapattığımız bitkinin solmaya yüz tuttuğunu müşahede ederiz.
Bu deneyden çıkarmamız beklenen sonuç şu oluyor: Bitkiler “güneş sayesinde” büyümektedir. Güneş bitkilerin büyümesinde “etken”dir. Güneş, adeta güç ve kudret sahibi bir konuma yerleştirilir bu bakış açısında. Halbuki, şöyle dense sorun yoktur: “Bitkiyi güneşten mahrum bırakmak onu soldurur. Solan bitki, ‘güneşten mahrum bırakılma sayesinde’ kurumuştur.” Bir şeyin olmamasını açıklama biçimini olmasına uyarlayarak, bitkileri büyüten güneştir sonucuna varmaksa tam bir akıl dışılıktır, irrasyonelliktir. Bitkinin büyümesi için sayısız sebep gerekir ki bu sayısız sebepleri sonuçlarıyla birlikte yaratan Mutlak Varlık’tır.
Şerleri işlemek için bir sebep kâfidir ki bu çoğunlukla bir şeyi yapmamaktır. Toprağı sulamazsınız olur biter. Silahla bir insanın kalbine zarar vermeniz bir insanın ölmesi için yeterlidir. Ama bir insanın bir parmağını oynatmak için sonsuz sebep gerekir. Ölümün sebebi birse hayatın sebebi sonsuzdur.
Hayırların, iyiliklerin vücut bulmasının sebepleri de sonsuzdur. Sonsuz sebepleri, sonuçlarıyla birlikte her daim yaratan da Mutlak Varlık’tır.
İşte böyle, ey nefsim...
Sen bir gemide dümenci neferisin yalnızca.
Geminin dümenini elinden bırakırsın, gemi karaya oturur. Ama gemiyi hareket ettirmek için sınırsız koşula ihtiyaç vardır.
Zaman