Zeki KAMİLZÂDE

Zeki KAMİLZÂDE

Sakın Emeviye Camiinin adı da Mustafa Kemal Paşa olmasın

Gözümün nuru Bediüzzaman bir yerde diyor ki: "Hıristiyanlığın malı olmayan medeniyeti ona mal etmek, İslâmiyetin düşmanı olan tedennîyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir..." Felek elbette ters dönmüyor. Fakat deccal fitnesinin 'cennet görünümünde cehennemleri' ve 'cehennem görünümünde cennetleri' var. Yani cehennemini herkese 'cennet' olarak satıyor. Cennetiyse âleme 'cehennem' gibi gösteriyor. Yakın tarihte yansıması çoktur. Lakin ben bu yazımda, muhterem kârilerim, olayın yalnız bir vechesini parlatmaya çalışacağım. Hem suçu yalnız hristiyanlığa da atmayacağım. Zira bugün sekülerizm her tonuyla kendini medeniyet diye satıyor.

Zeki Kamilzade kardeşinizin 'solcu pişkinliği' dediği birşey var. "Acep nedir?" derseniz, şöyledir: Solcular, bu ülkede, 'yalnız iki taşı üstüste koymak kabilinden olsun' her ne yapılsa, muhalefeti olurlar. Üçüncü bir köprü mü yapacaksınız? Iı-ıh! Solcular kesinlikle karşıdırlar. Yeni havaalanı mı inşa edeceksiniz? Iı-ıh! Solcular kesinlikle beğenmezidirler. Hülasa: Yol olsa böyledirler. Tünel olsa böyledirler. Hastane olsa böyle... Yalnız, Allah var, heykel yapmanıza birşey demezler. Traştan işlere aşk derecesinde sempatileri vardır. Belki de faydasızlığından ötürüdür. Bilemem. Nihayetinde solcuların kalplerine hâkim değilim. Fakat faydasız şeyleri sevdiklerine dair bir sezgim var.

Sadece ben konuşunca söylediklerim kuru iddia kalıyor belki. Haklısınız. O halde İdris Küçükömer'in Anısına kitabından bir iktibas yapsın Zeki Kamilzade kardeşiniz. Evet. Eski TİP'çilerden Hüseyin Ergün şunları yazıyor orada:

"Türkiye, çok partili düzene, fukara-geri bir ülke olarak girdi. Türk solu ve entelijansiyası, 1950 seçimlerinden kısa bir süre sonra, iktidardaki partiyi gericilik ve sağcılıkla suçlamaya başladı. Ülkedeki sosyo-ekonomik gelişmeleri de adam zengin etme, rüşvet, kayırmacılık, her mahallede bir milyoner kazanma kavramları ile karşıladı, lanetledi. Durum sonraki yıllarda da değişmedi. Keban yapılırken 'Ne yapacaksınız bu kadar elektrik enerjisini? Toprağa mı vereceksiniz?' dendi. Televizyona karşı çıkıldı. Boğaziçi Köprüsü yerine Zap Suyu'na köprü önerildi. Ereğli Demir Çelik'in yapılması yoksulluklar bağlamında ele alındı. Ortak Pazar'a girişe şiddetle direnildi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunlar solun ekonomik gelişme, yani ilerleme karşısındaki tavırları...

Özgürlükler bahsine gelince. Türkiye solunun burada da ilkeli bir tutum sergilediği söylenemez. Yassıada duruşmaları karşısındaki tutum, 12 Mart'taki yaklaşımlar vb. pek yüz ağartıcı değil. Ayrıca, sol kendi başına anlamlı bir şekilde iktidar olmadığı için, ne kadar özgürlükçü olduğunu da sınayamadık. Yalnız şu kadarını söyleyebilirim: Solun, en azından bir kesiminin, kesinlikle özgürlükçü olmadığı ve kendisi için hak gördüğünü başkası için pek de hak saymadığını biliyorum. Eşitlik ve dayanışma, bir başka deyişle, sosyal adalet konusunda da solun kerim devlet anlayışının pek ötesine gittiği söylenemez. Böyle bakınca zaman zaman solun sağa, sağın sola geçtiğini söyleyebiliriz. Burada sağın yeri pek değişmiyor da solun yeri değiştiği için işler karışıyor. Kısacası sol derin bir bunalım içinde. Bu bunalımı aşmak içinse, konumunu tartışması ve ilerleme, özgürlük, eşitlik ve dayanışma bayrağını ele geçirmesi gerekiyor. Bu da bu tür sözleri yineleyerek olmaz..."

Sahibi de TİP'te siyaset yapacak kadar solcu olduğu için herhalde beyana itiraz edilmez. Fakat kârilerim, esas mevzu bundan ahir başlıyor, çünkü mezkûr 'solcu pişkinliği' meselenin sadece şu yamacına bakmakla görülmüyor. Ya? Yapılmasına şiddetle muhalif oldukları eserler, sağ iktidarlar tarafından, Allah'ın izni ve inayetiyle elbette, vücuda getirildikten kelli bizim solculara bir haller oluyor. Hele bir de o eserler halkın takdirine uğrarsa!

Allah Allah! Subhanallah! Solcular birden 'öncesi hiç yaşanmamış gibi' diğer tarafa geçiveriyorlar. Nasıl? Önce eserin övüncüne çökmeye çalışıyorlar. Mesela: "Mustafa Kemal Atatürk sayesinde böyle böyle yapılabildi..." diyorlar. (Arada başka bir solcu siyasiye de övünç çıkarabilirse ne mutlu. Ama şart değil tabii. Atatürk'e bağlansa yeter.) Daha sonra bir de adına çökmeye çabalıyorlar. Diyelim: İstanbul havaalanını, Gezi isyanı gibi hâdiselere rağmen, bitirmeyi başardınız. Çok da başarılı oldu. Hemen solcular ensenizde bitiyor. "Hayırdır?" diyorsunuz. "Bunun adının derhal Atatürk havaalanı olması lazım!" diye buyuruyorlar. Yahut da diyelim bir köprü yaptınız. Adını da Yavuz Sultan Selim koydunuz. Bin maşaallah. Ama yurdum solcusu böyle olsun istemiyor. Yapılmasına engel olamasa da ismine olsun sahip çıkmak arzu ediyor. Hemen kaşını kaldırıyor. "Ne oldu kardeş?" Dökülmeye başlıyor: "Sen bu köprüyü yaptın ama Yavuz Sultan Selim olmaz. Adını Mustafa Kemal Atatürk koyman lazım."

Onun adı Mustafa Kemal Atatürk, bunun adı Mustafa Kemal Atatürk, şunun adı Mustafa Kemal Atatürk... Artık cep telefonunuza konum girdiğinizde cihaz kafayı yiyor. Belki aynı semtte üç tane Mustafa Kemal Paşa camisi var. Atatürk ilkokulu var. Yaptıranı beşvakit namaz kılsa da mühim değil. İsim hakkı mutlaka solcularda. Övgüler yine mutlaka solculara gitmeli. Sağ iktidarlar çok bahtsız bu hususta. Yaparken yedikleri dayak yetmiyormuş gibi yaptıktan sonra da ellerinde birşey kalmıyor. Siyasal hafızamız da pek zayıf olduğundan birkaç sene sonra sanıyorsunuz ki: O köprüyü, havaalanını, yolu, tüneli, santrali vs. solcular yaptırdılar. Hatta hepsi bizzat Atatürk döneminde yapıldı. Atatürk döneminde kimse açlıktan ölmüyordu. Verem falan yoktu. Herkes Atatürk'e hayrandı. Şapka inkılabı yapıldığında hocalar bile "Yeter takkeyle namaz kıldırdığımız!" diye süratle takmaya koştular. Harf inkılabı yapıldığında Kur'an kurslarında sevinçten kurban kesildi. Hey yavrum. Böyle bir tarih sanrısı var sahiden.

Acayiptir, şimdi, Suriye meselesinde de buna yakın birşey oluyor. CHP'nin, solun, sürecin başından beri Suriyeli mültecilere nasıl tavır takındığı ortada. Kimi tutup kimi tukaka ettiği ortada. Devrimcileri IŞİD artığı saydığı ortada. Hatta Tanju Özcan gibi isimlerin işi hepten azıya alıp “Taraflardan birisinin ya da ikisinin de yabancı uyruklu olması halinde nikah ücreti 100.000 TL olacak. (…) Yabancıların Bolu’da evlenip Bolu’ya yerleşmelerini çoluk çocuk sahibi olmalarını istemiyoruz. Ülkelerine dönmelerini istiyoruz. İki tane yabancı uyruklu Bolu’da evlenmesin diye, Bolu’ya yerleşmesin diye, Bolu’da çoluk çocuk sahibi olmasın diye, iki Suriyeli, iki Iraklı Bolu’da evlenmesin diye işte biz bu düzenlemeyi getiriyoruz..." dediğini biliyoruz. Epey gündem oldu zira. Evet. Suriyelilerin elektriği-suyu-faturası epey konuşuldu. Fakat, işte, şimdi aynı CHP-solcular, başarılı olmuş devrimdeki ticarî fırsatı görüyorlar. Vuhuu! Çünkü sadece mücahidler müteahhit olmadı. Sosyalistler de inşaat işleriyle uğraşıyorlar. Reklamcılık yapıyorlar. Miami'de villaları var. Sakallarına bakıyorlar sizin anlayacağınız. O yüzden ex-payitahtın belediye başkanı Ekrem İmamoğlu da betonun, estağfirullah, paranın kokusunu kaçırmıyor. Hemen açıklamayı yapıştırıyor:

“CHP'li belediyeler olarak, Suriye'de belediyecilikte seferberliğe hazırız ki, bir an önce Suriyeliler çocuklarıyla beraber memleketlerine dönebilsinler.”

Benim, başta AK Parti olmak üzere, sağ siyasete tavsiyem: Aman kardeşim, aman, hakkınıza sahip çıkın. İblis, mü'minin imanına çökemezse, ameline çökermiş, ameline çökemezse niyetini bozarmış. Mücadelenin çok cephesi var. Bu solcular izleyenin dalgınlığında önünden ekranını çekerler. Yürüyenin altından halısını alırlar. Azıcık uyuklayanın koltuğunu uçururlar. 14 sene bu işin ceremesini siz çektiniz. Artık bu dakikadan sonra kaymağını solculara yedirmeyin. Hem Suriyelilerin iyiliği için de bu şart. Şam'ın metrobüs ihalesini CHP'lilerin alması onlar için de iyi değil. Nihayetinde İstanbul'un hali ortada. Bir de Tanju Özcan'ın parsa kaptığını görürsem hepten yıkılırım. Zira sizde şöyle bir maraz var: Çabuk affediyorsunuz. Unutuyorsunuz. Kaplan dişlerini saklayınca "Kedidir..." deyip sevmeye kalkıyorsunuz. Cık, cık, cık. Yapmayın. Etmeyin. Uyumayın. Dalmayın. Aman! Emeviye Camiinin adı da Mustafa Kemal Paşa olmasın sakın. Sakın ha! Aman diyeyim muhterem kârilerim. Aman ki aman.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum