Mustafa KILIÇ
Kaderin Ağları
Mevlana hazretlerinin Mesnevi'sinde bir hikaye geçer. Bir adam hiç çalışmadan evinde kendisine nimette bulunması için durmadan Allah'a yalvarıyordu. Bir gün evine bir inek girdi. Adam bu olayı duasının kabul olmasına yorup sevinç ve şükür içerisinde ineği kesti, yedi. Daha sonra ineğin sahibi olan komşusu bunu farkedip adamın yakasına yapıştı. Aralarında tartışma çıktı. İneğin sahibi, mülkiyet hakkından dolayı ineğin diyetini istiyor, adam da ineğin, dualarından dolayı Allah'ın ikramı olduğunu söylüyordu. Tartışma büyüyünce dava Hz. Davud'a iletildi. Hz. Davud adama kızdı. Başkasının ineğini evine girdiği için sahiplenmesine kızdı. Ama adam inatçıydı. Gece gündüz ettiği dualardan, göz yaşlarından bahsetti. Hz. Davud için koşullar ortadaydı. İnek sahibini haklı bulması gerekiyordu. Ama adamın feryadına dayanamadı. İnsanlardan biraz süre istedi. Odasına çekilip secdeye kapandı. Bir süre sonra hayret içerisinde insanların yanına döndü. İnek sahibine doğru yürüyüp bağırmaya başladı. Hz. Davud'a işin aslı bildirilmişti. Yıllar önce inek sahibi, diğer adamın babasını gizlice öldürmüş ve malına çökmüştü. Ama o kadar vicdansızlaşmıştı ki öldürdüğü ve gizlice malını çaldığı adamın oğluna bir ineği çok görmüştü. Bu arsızlığı da yakalanmasına sebep olmuştu.
Mesnevi'yi okuyalı çok uzun yıllar oluyor. Hz. Mevlana bu kıssaya ne anlamlar yüklemişti hatırlamıyorum. Ama adaletin er geç gerçekleşeceği ile ilgili çok güçlü bir mesaj verdiği kesin.
İnsanlık tarihi haksızlıklarla dolu. Toplu veya bireysel katliamlar, yağma, tecavüz adeta sosyal bir kanun gibi. Elbette bu olaylar da evrensel adalet yasasının dışında değil. Hem zulüm asla kalıcı olmamıştır. Ve kötülüğün cezası kendi içindedir. Kötülükten zevk alanlar ulvi latifelerini kaybeder ve nezih zevklerden mahrum kalırlar. Ayrıca bu dünyada dahi genelde kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Aklınıza hemen çürütecek örnekler gelebilir ama geçmişi ve geleceği görebilseydik kaderin ağlarının adaletini de görebilirdik.
Bugün benim gördüğüm kadarıyla adaletin en büyük düşmanı tarafçılık. Batı dünyasının bir kısmı (Aldığı karardan dolayı UCM'yi tebrik ediyorum.) görece laik bulduğu İsrail'e arka çıkıyor. Dünyanın farklı yerlerinde de aynı şeyin farklı versiyonlarını farklı siyasiler yapıyor. Elbette ki bu da bedelsiz kalmıyor ve kalmayacak. Muktedirlerdeki kibir ve zulüm, mazlumların nefretini ve intikamını getirecek.
Ama adalet yine de merhamet ve sevgide saklı kalacak. Sevdiğim bir söz var, şöyle: "Sevginin gücü, güce olan sevgiyi yendiğinde dünya gerçek barışı tanıyacak." Dünya artık küçük bir köy. Milletlerimiz, kültürlerimiz, inançlarımız farklı olsa da insanların çoğu bizimle aynı dertlerle muzdarip. Hepsi fenaya mahkum. Çoğu geçim derdiyle sarhoş. Şarkıda dendiği gibi, "Herkesun bir derdu var, durur içerisinde." Aynı topraktan geldik. Bediüzzaman'ın hapisteki asabi mahkumlara verdiği tavsiyedeki gibi, bizim de insan kardeşlerimiz için "Değil elimize bıçak, belki mavzer ve revolver de verilse, hem emir de verilse, biz bu biçare ve bizim gibi musibetzede arkadaşlarımıza dokunmayacağız." dememiz gerekiyor. Meşru müdafaa ve zulmü bitirme gerekçeleri dışında şiddete karşı durmamız gerekiyor. Madem ahirzamanın patronu Hz. İsa olacak. O'nun uysallığını ve hoşgörüsünü hazmedersek belki tarafına desteğimiz artar.
Savaşları bitirmeye gücümüz yetmese de kin ateşine su taşımaya gücümüz yeter. Tüm açları doyurmaya gücümüz yetmese de en ucuz sadaka olan tebessüm konusunda cömertliğe gücümüz yeter. Böylece kaderin ağlarına güzel dokunuşlar yapabiliriz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.