Misafir Kalem
Zevk ve tercihlerimiz ekseninde alışveriş düşüncelerimiz
Zevk ve tercihlerimiz ekseninde alışveriş düşüncelerimiz
İktisat bilimi kitaplarının hemen hemen hepsinde şöyle bir tanım yer alır: İktisat bilimi, sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçlarını karşılama sorunu ile karşı karşıya olan bir kişinin ya da toplumun, tatmin düzeyini en yükseğe eriştirmesinin yollarını arar.1 Yine iktisat kitaplarının bilimsel öğretiminde ‘iktisat fonksiyonu’ diye bir tablo sunulur bizlere. Bu tablonun içerisinde yer alan en önemli maddelerden biri ‘zevk ve tercihler’dir. İşte tam burada devreye giren ve aslında meselenin düğüm noktası olan çok önemli bir kavramdır zevk ve tercihlerimiz. İktisadî problemlerin ve çözümsüzlüklerin bir çoğunda kilit noktayı bu kavram oluşturur. Ancak iktisat fonksiyonunun önemli bir parçasını teşkil eden bu zevk ve tercihler meselesinden kaynaklanan problemleri çözmek için başvurulan yollar, dinî emir ve değerlerden uzak olunca, problemleri çözebilmek çoğu zaman imkânsız hale gelmektedir.
Alış verişlerimizde karşılaştığımız zevk ve tercihlerimizi çok çeşitli açılardan düşünebiliriz. Meselâ bir tüketici olarak bizler, yiyecek almak istediğimizde karşımıza pekçok alternatif çıkar. Bu alternatifler içerisinde iki tane yiyeceği ele alalım. Tercih etme aşamasında çoğu zaman zevk ve tercihlerimize göre davranırız. Halbuki yapılması gereken, bize faydası en çok olacak yiyeceği tercih etmek olmalıdır. Faydadan kasıt, aynı para ile daha fazla bünyesel doyum sağlayabilme imkânımızdır. Meselâ 10 ytl ile aldığımız bir gıdadan 2 kişi doyabilirken, aynı para ile aldığımız başka bir gıdadan 4 kişi doyabilmektedir. Yani yerinde bir tercih, bize pek çok yönden daha fazla fayda sağlayabilir.
Bu konuda Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin, iktisat meselesini mükemmel bir şekilde ele aldığı İktisat Risâlesi’nde, iktisadî problemin en temel maddelerinden birini teşkil eden “zevk ve tercihler” meselesinin çözümünü sunuşu, tam anlamıyla harika bir tesbit ihtiva etmektedir: “İşte, bu sırra binâen şimdi iki lokma farz ediyoruz: Bir lokma, peynir ve yumurta gibi mugaddi (gıdalı, besleyici) maddeden kırk para, diğer lokma en âlâ baklavadan on kuruş olsa; bu iki lokma, ağza girmeden, beden itibarıyla farkları yoktur, müsavidirler (eşittirler). Boğazdan geçtikten sonra, ceset beslemesinde yine müsavidirler. Belki, bazen kırk paralık peynir daha iyi besler. Yalnız ağızdaki kuvve-i zaikayı (tat alma duyusu) okşamak noktasında yarım dakika bir fark var. Yarım dakika hatırı için kırk paradan on kuruşa çıkmak ne kadar mânâsız ve zararlı bir israf olduğu kıyas edilsin.”2
Bediüzzaman Hazretleri meseleyi çok önceden fark etmiş ve çözümünü de sunmuş. Yarım dakikalık bir zevk için peynirden çok daha pahalı olan baklavayı tüketmenin ne kadar mânâsız ve zararlı bir israf olduğunu bizlere çok güzel bir şekilde özetlemiş. Zira bugün yaşantılarımıza baktığımızda Bediüzzaman Hazretlerinin vermiş olduğu meselâ benzerlerini görmemiz mümkün. Yaptığımız alış verişlerlerde bu gerçeği çok rahat gözlemleyebiliriz. Meselâ kendimize bir elbise alırken acaba neyi gözönüne alarak elbise seçimimizi gerçekleştiriyoruz? Bugün insanlara baktığımızda çoğu zaman sırf bir marka uğruna çok fazla gereksiz paraların ödendiğini rahatlıkla müşahede edebiliriz. Bu tercihi yaparken toplum baskısı, özenti, gösteriş, gereksiz olarak çıkarılan ihtiyaçlar gibi sebepleri sayabiliriz. Fakat bu eleştiriyi yaparken şunu da unutmamalıyız: Elbette bir şeyler alırken bizim için kaliteli ve rahat olanı tercih etmeliyiz. Ama sırf marka olduğu ya da zevkimize uyduğu için çok pahalı olan bir şeyi tercih etmek ne kadar doğrudur? İsrafa kaçmamak için, gerektiğinde zevkimizden vazgeçmeli ve yine kaliteli ama daha ucuz olan ürünleri tercih etmemiz gerekmez mi? Örnekleri çoğaltmak mümkün. Özellikle serbest piyasa şartlarının, çeşitliliğin ve ikame mallarının bir hayli arttığı günümüzde ihtiyaçlarımızı daha ucuz olan ürünlerle karşılamak mümkün.
Bediüzzaman Hazretleri, bu orijinal tesbitinin devamında çok harika bir tesbit daha yapar: “..‘Kuvve-i zaika (tat alma duygusu) kapıcıdır’ dedik. Evet, ehl-i gaflet ve ruhen terakkî etmeyen ve şükür mesleğinde ileri gitmeyen insanlar için bir kapıcı hükmündedir. Onun telezzüzü (lezzet alması, tat alması) hatırı için isrâfata ve bir dereceden on derece fiyata çıkmamak gerekir.”3
İfadeler gayet net. Sırf bir zevk ve nefsi tatmin için israfa girmemek gerekir. Bunu elbise, araba, ev, eşya, vs. gibi bir çok örnekte düşünebiliriz. Ayrıca unutulmamalıdır ki insan, maddî şeylerle değil, ancak manevî duygularla tatmin olabilir. Gerçek huzuru, saadeti, ferahı ve rahatı ancak manevî duygularını doyuracak güzelliklerle bulabilir. Meselâ çok pahalı olan lüks bir araba almak yerine ihtiyacımızı gören yine kaliteli ve daha ucuz bir araba alıp kalan parayı da ihtiyacı olan insanlara vererek hem büyük bir güzellik sunar, hem de pahalı bir araba alma sonucu elde edeceğimiz tatminden çok daha fazla bir tatmin ve huzur elde edebiliriz.
Yaptığımız tercihleri, bu açılardan sorgulamamız gerekir kanaatindeyim. “Bizler, özellikle alış veriş tercihlerimizi nasıl ve neye göre yapmaktayız?” sorusunu kendimize sormamız gerekmekte. Bundan sonra da, yanlış ve eksik gördüğümüz durumları, doğru düşünce ve alışkanlıklarla değiştirmeliyiz. Bazen yanlış seçimler yaptığımız alış verişlerimizde, İslâmî bir anlayış ve teslim esaslarını uygulama sonucunda yanlışlarımızın epey çözüldüğünü rahatlıkla müşahade edebiliriz. Bu da birbiriyle bağlantılı ve derinlemesine inen, temelden başlayarak ilerleyen İslâmî bir eğitim, anlayış, terbiye, teslim ve yaşantıya yansıtma ile tam ifa edilebilir. Özellikle tüketimin, israfın, gösterişin ve dünyevîleşmenin çok hızlı arttığı zamanımızda bu meseleyi iyi bir şekilde anlayıp, çözümünü vakit kaybetmeden uygulamaya çok ihtiyacımız bulunmaktadır.
Ne diyelim; tez zamanda isrâfâttan, gereksiz alış verişlerden vazgeçilmesi ve Bediüzzaman Hazretleri’nin yukarıda çok azını zikrettiğim bu ve diğer muazzam fikirlerinin ders kitaplarında insanlarla buluşturulup, uygulanması temennisiyle... Zira artık kaybedecek ne vaktimiz var, ne de birikimimiz...
Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Zeynel Dinler, İktisada Giriş, s.7, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa: 2000
2- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 354 (19. Lem’a), Yeni Asya Neşriyat, İstanbul: 2005
3- Bediüzzaman Said Nursî, A.g.e., s. 355
(BY)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.