Zübeyir Gündüzalp okuduğunu yaşayan biriydi-ÖZEL

Zübeyir Gündüzalp okuduğunu yaşayan biriydi-ÖZEL

"Nur’un Sadık Kahramanı Zübeyir Gündüzalp" kitabının yazarı İbrahim Kaygusuz’la yaptığımız röportaj

Röportaj: Nurettin Huyut-Risale Haber


"Nur’un Sadık Kahramanı Zübeyir Gündüzalp" kitabının yazarı İbrahim Kaygusuz


Öncelikle tebrik ediyoruz, böyle güzel bir eseri nur talebelerine kazandırdığınız için…


Ben de sizleri tebrik ediyorum. Risale Haber olarak güzel bir hizmete vesile oluyorsunuz.  Çok farklı ve renkli bir pencere, memnuniyet verici. Açıldığı günden beri sevinç ve ümitle takip ediyorum, bunu özellikle bilmenizi isterim. Aslında böyle bir tebrik çok geç oldu, bunun için de beni bağışlamanızı istiyorum.
Tabi herkes üzerine düşeni yapıyor. Ben de üzerime düşeni yapabilmişsem ne mutlu.
 
Zübeyir Gündüzalp’i yazdınız. Yazma fikri nasıl gelişti?
 
Fikir benim dışımda gelişti. Üstadımızın talebelerinden merhum Mustafa Türkmenoğlu Ağabey daha hayatta iken hatıraları ile ilgili bir çalışma yapmıştım. Bu çalışma teklife zemin teşkil etmiş olabilir.
 
Haklı ve yerinde bir hizmet olduğunu zannedersem zaman te’yid etti. Zübeyir Gündüzalp, dünya ve Türkiye ölçeğinde çok geniş bir taban bulan Nurculuk hareketinin çok önemli bir değeri. Bu hareketin mensupları uzun yıllar bu değerini; bazı notları, sözlü hatıraları ve Risale-i Nur’daki ismi ile korudu. Kitlenin içinde ona karşı kuvvetli bir muhabbet seli var. Bu durum onun büyüklüğünün işareti.
 
Yazmaya başladığım gün piyasada konuyla ilgili en az 10-15 kitap vardı. Böyle bir atmosferde yazmak elbette çok zor oldu. Çünkü piyasa bu konuda doyuma ulaşmış gibiydi. Fakat kitap, kendine farklı bir zemin açtı, inşallah maksat hasıl olmuştur.
 
Peki, serinin devamı gelecek mi?
 
Kim çalışma yapıyorsa tebrik ediyorum. Her ne ki Bediüzzaman’ın ve Risale-i Nur’un Kur’an davasına katkı yapıyorsa baş tacıdır, kutsaldır. Ben şahsen çok huzur duyuyorum. Bu anlamda çok güzel çalışmalar var. İlgili bütün çalışmaları şahsım adına tebrik ediyorum.
 
Bana gelince bütün bu çalışma serilerinin bitmesini bekliyorum. Belki uzun yıllar alabilir. Fakat yine de beklemeyi düşünüyorum. Benim meseleye bakış açım biraz farklı. Şahısların hatıratı Risale-i Nur’un şerh ve izahına kuvvet verdikçe istikbalin harmanına girer. Risale-i Nur’un lahika merkezli geniş bir açılıma ihtiyacı var. Mesela siz olduğunuz için söylüyorum, Muhakemat için yaptığınız mütevazi açılım bana çok bereketli görünüyor. Hatıratlar istikbaldeki bu açılımlara kuvvet verecektir inşaallah. Lahika merkez, bu tür hatıralar onu te’yid edici bir unsur olmalı.
 
Kitap için topladığınız dokümanlardan sonra Zübeyir Ağabey hakkındaki düşüncelerinizde bir değişiklik oldu mu?
 
Olmadı. Risale-i Nur’u çok küçük yaşlardan itibaren okumaya başlamıştım. Zübeyir Ağabey’den Risale-i Nur’da makam bulan metinlerinden ötürü çok etkilendiğimi belirtmek isterim. Zübeyir Ağabey’in özellikle genç ve heyecanlı bünyeler üzerinde ifade edilemez boyutlarda tesiri var. İfade kudreti çok güçlü. Bir de Risale-i Nur gibi İslam âleminin kabulü olmuş muazzam bir tefsirde kalın harflerle yerini alması başlı başına bir katma değer. Hele Afyon müdafaası, Konferans vs. metinler, okuyan herkeste şöyle veya böyle muazzam bir tesir bırakmıştır. Sonradan piyasaya çıkan notları hakeza aynı tesiri bırakmaya devam etti.
 
Zübeyir ağabeyin bu süreçte bendeki tesiri biraz farklı oldu. Heyecan ve hayal vetiresinden olgunlaşma sürecine taşınmam noktasında büyük katkısı oldu. Risale-i Nur’a hizmet belli bir heyecan sürecinden sonra ayakları üzerinde durmayı gerektiriyor. Bunu öğrendim. Hayatın akışı ve acıları içinde heyecanı muhafaza etmek, dâhili ve harici manilere karşı metaneti korumak çok önemlidir. 
 
Metanet, Nur talebelerinin önemli bir vasfıdır ve bu Zübeyir Ağabey’de çok belirgindir. Hayatın sıkıntı ile devam eden ferdi, ailevi, maddi vs. çarkları içinde Risale-i Nur’a hizmet etme metanetini gösterebilmek çok önemli. Metanetin hizmet nokta-i nazarında bizdeki müteradifleri ihlâs, sadakat, sebat ve fedakârlıktır. Zübeyir Ağabey, Risale-i Nur’daki bu hakikatleri hayata doğrulatmış bir insandır.
 
Bu kitaptan sonra yurdun birçok yerinde seminerlere davet edildiniz. Seminerlerinizde karşılaştığınız özel bir durum oldu mu?
 
İsim Zübeyir Ağabey olunca çok yer davet etti. Dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Şöyle enteresan bir şey oldu; kitap çıkmadan önce Zübeyir Ağabey’in memleketi olan Ermenek’te, O’nu çok yakından tanıyan ve bilen insanların huzurunda anlatmak zorunda kaldım. Bu çok zor oldu. Çok teeddüp ettim.
 
Bu aynı zamanda ilk konferans denememdi. Onun hayatta olan kardeşi Haydar Ağabey, teyzesinin oğlu Hurşit Akpınar, onunla beraber yıllarca hizmet etmiş olan Mehmet ve Mustafa Türkmenoğlu ağabey vs. insanların huzurunda Zübeyir Ağabey’i anlatmak zorunda kaldım. Yine İzmir’de yapılan anma toplantısında Fırıncı Ağabey ve Sungur Ağabeyler ile Zübeyir Ağabeyle beraber hizmet eden Teyp Tahir, Eyüp Ekmekci, Selahaddin Akyıl vs. Ağabeylerin huzurunda Zübeyir Ağabeyi anlatmak zorunda kaldım, bu çok zor oldu. Tereciye tere satmak gibi bir şey oldu. Fakat bildiğim şekli ile anlatmaktan başka çare olmadığı için öyle yaptım.
 
Seminer süreci de Ankara ile başladı. Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesi benden seminer istedi. İsmail abi aradı, “Yazdığını anlat kardeşim” dedi. “Peki” deyip öylece başladım. İnşallah makbul-i ilahi olmuştur. Zübeyir Ağabey’in bizim kitlemizin üzerindeki tesiri çok farklı. Ne zaman anlatsan tesirli oluyor. Bence O’nun fani bedeni ile birlikte kalbini, aklını, ruhunu ve bütün letaifini fisebilillah Kur’an hizmetine harcaması yıllar sonra da olsa bu tesiri halk etmeye vesile oluyor.
 
Kitaba koyamadığınız bilgi veya belge oldu mu?
 
Mümkün olduğunca kendi bildiğim her şeyi menfi tesir bırakmayacaksa okuyucunun da bilmesini istedim. Gizli bir şeyin kalmasına gerek yok. Zaten hiçbir gizlimiz yok. Mesela rahmetli Birinci Ağabey bazı şeyler anlattı. “Kardeşim ben olsam yazmam ama bil” dedi. Ben de yumuşatarak yazdım. İstanbul hayatını en çok üç Mehmet’ler biliyor. Onlara sordum.
 
Görüştüğüm şahsiyetler bazen biribirinden ayrı şeyler anlattılar. Sonraki mülahazaları mümkün mertebe o günün manevi ve temiz atmosferine taşımadım, bunu bilerek yaptım. Herkesin bildiği bir-iki sıkıntı hariç medar-ı bahs de etmedim.
 
Zübeyir Abi’nin devlet ricaline yazdığı mektuplardan bahsediliyor. Neler bunlar?
 
Zübeyir ağabey çok yönlü bir insan. Dershane hizmetlerinden tutun da, cemiyet hayatına, siyasi akışa, Risale-i Nur ile ilgili davalara, gazeteye ve hatta bir kardeşin maddi ihtiyacına varana kadar her meseleyle ilgili. İhata dairesi ve şefkat kucağı çok geniş. Onun şefkat dünyasına herkes sığınabiliyor. Onun için siyasi de olsa aleyhinde konuşan kimseyi görmedim. Siyasi olayları yakinen takip ediyor. Şiddetle menfuru olan şey din adına siyaset yapmaktı. Bunu Üstad’dan ders alıyor.
 
Üstadımız gibi siyasilere, Başbakan’a ve ilgili bütün mercilere mektuplar yazıyor. Bunların bir kısmı neşredildi. Bende çok mektuplarının fotokopisi var. Çok cevval bir kişilik... Herkese ve her yere sürekli olarak mektup yazıyor. Zübeyir Ağabey, çok velud bir zihin, Allah vergisi kabiliyet ve hizmetle yoğrulmuş bir Üstad yadigarı. Yani Risalelerde çizilen Nurculuk tariflerinin bütün alamet-i farikalarını Zübeyir Ağabey üstünde taşıyor. Tek kelime ile abidevi bir şahsiyet.
 
Genel olarak bu mektuplarında nelerden bahsetmiş, dikkatinizi çeken bir durum var mı?
 
Siyasilere yazdığı mektuplarında günlük, siyasi ve aktüel meselelerden direk haberdar olduğu ve bu meselelerle ilgili ikazlarda bulunduğu görülüyor. Mesela MGK’da cereyan eden konuşmalar, mecliste yapılan tartışmalar ve hatta siyasi partilerin olaylara karşı tutumlarına varıncaya kadar her şeyden haberdar. Dini ve Nurculuğu alakadar eden her meselede ilgili mercileri ve birinci derecede sorumluları ikaz ediyor. Mektupların mahiyeti bu merkezde...
 
Zübeyir Ağabey’in dahili ve hizmete taalluk eden yönleri ve mektupları da hiç şüphesiz çok önemli. Bu yöndeki mektupları ötekilerinden çok daha fazla... Binlerce kişiye farklı zamanlarda hizmetlerle ilgili mektuplar yazıyor. Başkasının önemsiz ve küçük diye addedebileceği konular aslında Zübeyir Ağabey’in bütün dünyasını meşgul etmiştir. Genç bir insanın Üstad’ı tanıması, Risale-i Nur okuması veya hizmete kazandırılması onun için dünyalara bedeldi.
 
O’nda farklı bulduğunuz, sizi etkileyen en belirgin yönü/yönleri ne idi?
 
Sadakati beni çok etkiliyor. Bu yöndeki ahvali yüreğimi hep derinden etkiler. Her adımında o sadakatinin izlerini görürsünüz. Kırılmaz Nurculuk çizgisi var. Hayatın ağır şeraiti onu yıldırmıyor. Ben onu “Cemaatın şeref sembolü bir şahsiyet” olarak görüyorum. Nurculuğun cemaate dönüşmesinde onun inanılmaz çabası var. Birliğin muhafazasında inanılmaz gayreti var. Üstad’ın makamını ve şahsiyet-i maneviyesini müdrik bir algı mertebesi var. Bunun gereğini ayni ile yerine getiren sarsılmaz bir “Nurcu” portresi… Sadece sadakati değil, fedakarlığı, kahramanlığı, sebatı, metaneti, hele Risale-i Nur’un meslek ve meşrebindeki ısrarı… Bunların her birisi ötekisini gölgede bırakabilecek şiddette. Dolayısı ile hepsinin sentezi bir kişilik olduğu için bir vasfını ötekisine tercih edemiyorum.
 
Risale-i Nur’un yayılmasında sizce ne gibi katkıları olmuştur?
 
Risale-i Nur’un neşir sürecinde belli bir tarihten sonraki her adımında Zübeyir Ağabey’i görürsünüz. Elle yazılma ve yayılma süreci zaten ayrı bir destan ve Zübeyir Ağabey o safhada yok. Barla, Kastamonu, Eskişehir ve Denizli hayatı dahil, Zübeyir Ağabey’i göremezsiniz. Zübeyir Ağabey’in sürece girişi Üstad’ın Emirdağ’a birinci sürgünüdür. Ondan sonra hem elle yazılarak yapılan neşrin hem de 1957 sonrası matbaalardaki tab sürecinin her safhasında Üstadımızdan sonra Zübeyir Ağabey’in birinci derecede katkısı var. Biliyorsunuz Üstadımız hayatta iken Külliyatın 14. Şua ve Emirdağ-II hariç hepsi aynen neşrediliyor. Çok az olan bu kısmın neşrine de Üstadımızın ömrü yetmiyor.
 
Üstadımızın vefatı ile başlayıp Zübeyir Ağabey’in vefatına kadar devam eden sürede ikinci defa külliyatın tamamı eksiksiz olarak basılıyor. Bazı mülahazalardan ötürü neşredilmeyen küçük parçalar bahsimiz haricidir. Münafikun bahsi, Vehhabilik meselesi, Münazarat’ın baş sayfaları gibi. Şu anda hemen hemen neşredilmeyen kalmadı gibi. Üstadımızın tensib etmediği mektuplar ve lahikalar yine bahsimiz haricidir.
 
Bu arada yayılma sadece basma safhası olarak algılanmamalı, basılan kitapların Anadolu ve alem-i İslam’a yayılması ikinci önemli bir sacayaktır. Bu noktada Zübeyir Ağabey’in çok büyük emeği var. Tutulan depolar, taşınma şekilleri, formaların tashihi ve pazarlama ağı hepsi ayrı safha. Ne destanlar yazıldı. Keşke levh-i mahfuz açılsaydı da o ağabeylerin çilesini dünya gözü ile görebilseydik. Bunların hepsi 27 Mayıs karabulutunun gölgesinde yapılıyor. Hepsine ne mutlu, şerefli destanlarının önünde saygı ile eğiliyoruz.
 
Risale-i Nuru anlama ve yaşaması sizce nasıldı?
 
Zübeyir Ağabey çok müdakkik bir şahsiyet. Anlama algısına ait latifeleri çok açık. Bütün bunlarla beraber Risaleleri anlamak için daha genç yaşta iken gösterdiği ısrarlı gayret onu önemli bir noktaya taşıyor. Eyüp Ekmekci Abiye yaptığı çok önemli bir itirafı var; günde 14 saat Risale-i Nur okumak üzerine… Ayrıca anlamak için aynı sayfayı 40 defa okuması ayrı bir enteresan durum. Bunun emsali var mı bilmiyorum.
Ayrıca çok Risale okumak, bilmek, anlamak ve güzelce anlatmak marifet olmasa gerek. “İlimle âmil olmak” kudsi nebevi tarifle; ihlasın alamet-i farikasıdır, yani ihlasın olmazsa olmazıdır. Bu bize hayati bir parametre olmalı. Üstad’ın “ihlas-ı tam” ifadesi Zübeyir Ağabey’in notlarında çok yer alır. İhlas gerçeği, Zübeyir Ağabey’in hayatının direğidir.
 
Bir gününü nasıl değerlendirirdi?
 
Zübeyir Ağabey’in Üstad ve Risale-i Nur’u tanıdıktan sonraki hayatı çok farklıdır. Bütün hayatını Risale-i Nur hizmetine göre programlamıştı. Mesela Üstad’ı ziyaret ettikten sonraki günlük programına bakıldığında sürekli gece yarısından itibaren ayakta ve hizmet başında olduğu görülür. Cevşen, evrad ve ezkârdan sonra sabah namazı, akabinde 11:30’a kadar Risale-i Nur okur. Çok az dinlenmek onun hayat şiarıdır. İş hayatında artakalan bütün zamanlar yine hizmete aittir.
 
Üstad’ın hizmetine girdikten sonraki hayatı hiç şüphesiz çok daha farklıdır. Kendi tabiri ile “Bütün hayatı merdiven inip çıkmakla geçiyor” Yemek, içmek, dinlenmek onun için lükstür. Düşünebiliyor musunuz, yumurta kırıp pişirmeye vakti olmadığı için, yumurtanın bir tarafını kırarak olduğu gibi içiyor.
Üstad’a hizmet etmek gerçekten sabır ister, yürek ister. Çünkü onun enerjisine cevap vermenin bedeli kendi hayatını feda etmektir. Bunu Zübeyir Ağabey yapıyor.
 

O Üstad’ın her ahvalini takip edebilen ve imtihanı şerefle bitiren bir şahsiyettir. Son nefesinde bile Üstad’ın yanındadır. Kendi hayatının son nefesi yine Risale-i Nur hizmeti ile hitam bulmuştur. Bu çok az faniye nasip olmuş büyük bir şereftir. Rabbim bizi şeffaatlerine nail etsin. Kendisini, rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.