Kastamonu lahika düsturları–48 (Anlayışlı muhatap olmak)

Anlayışlı muhatap olmak, başkalarının da istifade edeceği manevî sofralar açılmasına vesiledir. Hazreti Şems’in Mevlâna Hazretlerine muhatap olarak ileride herkesin istifade edebileceği mânevi incilerin gün yüzüne çıkmasına vesile olması gibi…

Nur Talebeleri de Bediüzzaman Said Nursî için anlayışlı birer muhatap idiler. Risale-i Nur Külliyatının bir kısım parçaları Bediüzzaman Hazretlerine sorulan suallerin cevapları olarak yazılmıştır. Bu sualler pek çok hakikatlerin zâhir olmasına vesile olmuştur.

Bediüzzaman, Nur Talebelerinin hakikatlerin ortaya çıkmasındaki rolünü böyle ifade eder:

“Ey bu dâr-ı fânide medar-ı tesellîlerim, bu diyar-ı gurbette enîslerim ve esrar-ı Kur'âniyede beni iştiyaklarıyla konuşturan zeki, ferasetli muhataplarım...”[i]

“Yazılan eserlerin yüksekliği, me'haz ve mâden-i kudsîleri olan Kur'ân'dan sonra, sizler gibi muhatapların ciddî iştiyakları ve tam tefehhümleridir. Siz beni bulduğunuzdan bir şükretseniz, ben sizi bulduğumdan dolayı bin şükrediyorum.”[ii]

“Risale-i Nur'un tezahürü, yalnız tercümanının fikriyle, veyahut onun ihtiyac-ı mânevî lisanıyla Kur'ân'dan gelmiş, yalnız o tercümanın istidadına bakan feyizler değil, belki o tercümanın muhatapları ve ders-i Kur'ân'da arkadaşları olan hâlis ve metin ve sadık zatların o feyizleri ruhen istemeleri ve kabul ve tasdik ve tatbik etmeleri gibi çok cihetlerle, o tercümanın istidadından çok ziyade o Nurların zuhuruna medar oldukları gibi, Risale-i Nur'un ve şakirtlerinin şahs-ı mânevîsinin hakikatini onlar teşkil ediyorlar.”[iii]

Bediüzzaman, Nur Talebelerinin birbirleri ile olan muhataplıklarını ve bu muhataplıktan duyduğu süruru böyle ifade eder:

“…herbiriniz herbirisine birer tesellici ve ahlâkta ve sabırda birer nümune-i imtisal ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş ve ders müzakeresinde birer zeki muhatap ve mücîp ve güzel seciyelerin in'ikâsında birer âyine olmanız, o maddî sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli buluyorum.”[iv]

İman hakikatleri noktasında ders müzakeresinde anlayışlı bir muhatap olmak kadar bu hakikatlere hizmet noktasında da aynı şekilde muhatap olabilmek ehemmiyetlidir. Aynı düsturlar etrafında toplanan talebeler birbirinin aynı gibi hareket ederler. Bediüzzaman bu talebeleri “iki ceset bir ruh” ve benzeri ifadeler ile tavsif eder.

“Halil İbrahim'in mektubu, belki her mektubu hem onun, hem İnce Mehmed'in namına kabul ediyorum. İkisine, Hüsrev'le Rüşdü gibi bir ruh, iki ceset nazarıyla bakıyorum.”[v]

“…kalemlerini bizim hesabımıza çalıştırmaya karar veren altı müttehid, kahraman bir ruh, altı ceset ve altı yeni Said yerinde..”[vi]

Bediüzzaman Nur Talebelerinden Hulusi Yahyagil için ‘birinci talebe’ ‘birinci muhatap’ ifadelerini kullanır. Lâhika mektuplarında geçen bazı misalleri:

“Elbette şu çeşit mesâilde en birinci talebe ve muhatap olan ve nüket-i Kur'âniyeyi takdir eden İbrahim Hulûsi, o nükteyi işitmek ister. Öyle ise dinle:…” [vii]

“Risale-i Nur'un gayet ehemmiyetli bir şakirdi olan Hulûsi Beyin ehemmiyetli mektubunu gördüm. Elhak, o kardeşimiz, birinciliğini daima muhafaza ediyor. Ben onu daima kalem elinde, Risale-i Nur'un işi başında biliyorum. Hem bütün muhaberelerimde birinci safta muhataptır. Onun suallerine yazılan Mektubat risaleleri ve onun yazdığı samimî mektupları, onun yerinde pek çok insanları Risale-i Nur dairesine celbetmiş ve ediyor. O, dediği gibi, bizden uzak değil. Hergün çok defa beraberiz. Muhaberemiz hiç kesilmemiş. Sizlerle konuştuğum vakit Hulûsi'yi içinde buluyorum.” [viii]

“Hulûsi Bey, benim yegâne manevî evlâdım ve medar-ı tesellîm ve hakikî vârisim ve bir dehâ-yı nuranî sahibi olacağı muhtemel olan biraderzadem Abdurrahman'ın vefatından sonra, Hulûsi aynen yerine geçip o merhumdan beklediğim hizmeti, onun gibi ifâya başlamasıyla ve ben onu görmeden epey zaman evvel Sözler'i yazarken, onun aynı vazifesiyle muvazzaf bir şahs-ı manevî bana muhatap olmuşcasına, ekseriyet-i mutlaka ile temsilâtım onun vazifesine ve mesleğine göre olmuştur. Demek oluyor ki, bu şahsı, Cenâb-ı Hak bana hizmet-i Kur'ân ve imanda bir talebe, bir muin tayin etmiş. Ben de bilmeyerek onunla onu görmeden evvel konuşuyormuşum, ders veriyormuşum…”[ix]

Bediüzzaman ‘Hulusî aynen yerine geçmiş’ dediği merhum yeğeni Abdurrahman (rh) için bunları söyler: “Çünkü o dünyada kalsaydı, hem dünyadaki vazife-i uhreviyemin kuvvetli bir medarı ve benden sonra tam yerime geçecek bir hayrülhalef ve hem de bu dünyada en fedakâr bir medar-ı teselli, bir arkadaşım olabilirdi; ve en zeki bir talebem, bir muhatap ve Risale-i Nur eczalarının en emin bir sahibi ve muhafızı olurdu.”[x]

Bediüzzaman talebeleri taltif ettiği gibi Nur Talebeleri birbirlerinin mehasinini ve muhataplıktaki muvaffakiyyetlerini medh-ü sena etmişlerdir. Sabri Ağabey bir mektubunda Hulusi Ağabeyin muhataplığa istihkakını böyle ifade eder:

“Hulûsi ise, Şâh-ı Geylânî, İmam-ı Rabbânî ve Şâh-ı Nakşibendî gibi nice zevat-ı mübarekenin mâziden şiddetle bastıkları adımlarının kuvvetiyle, istikbalde coşup fışkıracak olan menâbiü'l-envârı, mûmaileyh ayrı bir meslek, bir meşrepte olduğu halde, her türlü vezaife tercih ederek, "Dahîlek yâ Dellâle'l-Kur'ân!" nidâ-yı âşıkane ve müştâkanesiyle dehâlet etmesi, fevkalâde bir tefeyyüze mazhar olduğuna ve olacağına yegâne delil ve hüccettir. Onun içindir ki, Risaletü'n-Nur ve Mektubâtü'n-Nur'a birinci muhataplığı hakkıyla ihraz etmiştir. Ve müstehaktır.”[xi]

Esasen muhatap olmak için yüz yüze olmak, aynı mekanda bulunmak hatta aynı zamanda olmak bile şart değildir. Binler sene evvelki nurâni zâtlar bugünkü Kur’an hizmetkarlarını muhatap almışlardır. Eserlerinde, kâsidelerinde onları taltif ve ikaz ve irşad ederler. Hususen Hazreti Ali (ra) ve Abdülkadir-i Geylâni (ks) Hazretlerinin hitaplarından pek çok misaller Risale-i Nur Külliyatında vardır.

Biz bu yazımızda Risale-i Nur hizmetinin düsturları arasında yer alan “anlayışlı muhatap olmak” üzerinde durduk. Eğer konuya bu düsturlar muvacehesinde değil de genel olarak baksa idik elbette ilk işleyeceğimiz konu kâinatın sahip ve mutasarrıfı olan Allah’ın insanı, en başta da Hz. Muhammed (asm)i muhatap almasını ve insanın bu muhataplığa mukabele ederek ahsen-i takvim’e ulaşması olacaktı. Bu muhataplık Risale-i Nur Külliyatı’nda çok latif bir şekilde “Hitap çiçeği açtı” diye tarif edilmektedir.

Muhatap olabilmek çok kapıları açacağı gibi bu muhataplığın fıkdanı(olmaması) da mahrumiyete sebebdir. Muhataplığın önündeki engeller “Hucumât-ı Sitte” ve “Desise-i Şeytaniye” risalelerinde vardır.

Bediüzaman’ın muhataplarında arzu ettiği mühim bir hususu belirtmekle yazımızı tamamlayalım:

“Bir bahçeye girsem iyisini intihab ederim. Koparmasından zahmet çeksem hoşlanırım. Çürüğünü, yetişmemişini görsem "Huz mâ safâ" derim. Muhataplarımı da öyle arzu ederim.”[xii]

[i] Barla Lahikası s.398 (erisale)

[ii] Barla Lahikası s.449

[iii] Emirdağ Lahikası 1 s.102

[iv] Tarihçe-i Hayat s.531

[v] Kastamonu Lahikası s.160

[vi] Kastamonu Lahikası s.300

[vii] Mektubat s.399

[viii] Kastamonu Lahikası s.301

[ix] Barla Lahikası s.54

[x] Lem’alar s.385

[xi] Barla Lahikası s.291

[xii] Mesnevi-i Nûriye s.316

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum