Cehennemden Kurtulmak

Risale-i Nur külliyatında; “Nev'i beşerin en büyük mes'elesi cehennemden kurtulmaktır” denilmektedir. Tersi söylenseydi, yani “Nev'i beşerin en mühim mes'elesi cenneti kazanmaktır” denilseydi ne(ler) değişirdi?

“Nev’i beşerin en büyük mes’elesi cehennemden kurtulmaktır” ifadesinden maksud olan mana ile, “Nev’i beşerin en mühim mes’elesi cenneti kazanmaktır” cümlesi arasında selamet ve emniyet cihetiyle veya fazilet ve istikamet-i a’mal yönüyle hangi farkları ve faydaları düşünmek gerekmektedir?

Elcevap: A’mal ve harekâtında cehennemden kurtulmayı gaye edinmek ile cenneti kazanmayı öncelemek arasında azim farklar olduğu düşünülmektedir. Şöyle ki: Cehennemden kurtulmayı önceleyen bir müminin vaziyeti, idam ile yargılanan bir mahkûmun halet-i ruhiyesine benzemektedir. Böyle bir mahkûmun idamdan kurtulmak için harcayacağı kazancının artması onu fahre ve gurura değil, mahzuniyet içinde şükre ve sürura sevkedecektir.

Cenneti kazanmayı önceleyen bir müslümanın hali ise; daha müreffeh (konforlu) bir hayat için kârını arttırmaya çalışan insanın vaziyetine benzemektedir. Böyle bir insanın kazancının ziyadeleşmesi kibre ve gurura sebebiyet verebilmektedir. Aynen öyle de, cenneti kazanmayı önceleyen bir müminin ibadat ve hasenatının artması fahır ile gurura, riya ile ucuba medar bir hissiyatı intaç edebilmektedir.

Ancak günümüzde cehennemden kurtulmaya medar “takva merkezli” İslami bir anlayış yerine, cenneti kazanmayı önceleyen “nafile ibadat hedefli” tarzın müslümanlara daha çok hükmettiği müşahede edilmektedir. Hâlbuki şerri tahliye etmeden hayrı takviyeye çalışmak, vusulü şüpheli usulî bir hata olduğu değerlendirilmektedir.

Bu manalar için nurlu eserlerde; “Bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var” denilmekte, bu düstur “def’i mefasid, celb-i hasenata racihtir” cümlesi ile ifade edilmektedir. Evet şu gaflet ve sefahat asrında tahribat ve menfi cereyanlar ziyadeleştiği için yapılmaması gereken şerli işler, yapılması istenen hayırlı vazifelere nispeten daha fazla olduğu görülmektedir.

Her türlü sefahatin ve seyyiatın yaygınlaştığı şu helaket ve felaket asrında günahlarla arasına mesafe koymadan yaşayan, yani takva hakikatini umursamayan, sevap ve hasenatını arttırmaya çalışan müslümanların; günahlardan kaçınan, haramlardan uzak duran müminlere kıyasla kemiyeten arttığı müşahede edilmektedir.

İman mevzuunda iltizam seviyesinde kalan, iz’an ve ikan derecesine çıkamayan insanlar, ehl-i dalaletin telkinatı yahut dini esasattan uzaklaşan içtimai hayatın sevkiyatı ile baki bir hayata hazırlanmaktan, yani ilim ve tefekkür gibi ibadet-i imaniye ile istidatlarını açarak yükselmek yerine, ibadet-i ameliye ile “cenneti kazanma” hedefli yürümeyi tercih etmektedir.

Lezzetleri acılaştıran ölümü merkeze koyan, dünyayı dar’ul meşakkat ve hizmet mahalli olarak kodlayan, tüm cihazat ve hissiyatı ile saadet-i uhreviyeye odaklanan uhrevi bir anlayış modern dünyada, “ebedi saadeti dünyada arayan, haz ve menfaati için yaşayan” bir tarz-ı hayat ile yer değiştirmekte, ekser insanlar faniye ve maddeye müptela elim bir vaziyet ile ömür sermayelerini tüketmektedir.

Haddizatında şecere-i hilkatin en nurlu semeresi, şu kesretli mevcudatın en cami meyvesi olan insanın, mukadder olan kemalat mertebelerine ulaşabilmesi için havf ve recayı esas alan bir halete sahip olması, haramlardan uzak durması, noksanlarını tamamlaması, “melaikeye tercih sırrını” fiilen ispatlaması beklenmektedir.

Gece ve gündüzün değişmesinden, âlemin fenaya doğru gidişinden hareketle ölümlü olduğunu idrak etmeden, dünya ziynetinden iğrenmeden, muvakkat lezzetlerden kalbi alakayı kesmeden, ubudiyet-i külliyede terakki etmek, melaikeye tercih sırrının fiilen ispatı müşkülleşmektedir.

Elhasıl; beşeriyetin en mühim mes’elesi cehennemden kurtulmaktır. Lezzetleri acılaştıran ölümü sürekli hatırda tutan, cehennemden kurtulmaya odaklanan bir anlayış kalbin ihyasına sebep olmakta, riya, ucub, fahır ve gurur gibi sıfatlardan insanı arındırmakta, kemalat ve fazilet noktasında selametli ve istikametli bir iklimi doğurmaktadır.

Fani bir hayata razı olmak, cismani ve şehvani zevklere mağlup olmak, Allah yokmuş gibi konuşmak, ahiret ve hesap yokmuş gibi huzuzat hedefli yaşamak, kemalat ve fazilet nimetlerinden mahrum kalmaktır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum