
Ahmet AKCAN
Sırr-ı Vahdet İle Nazar
Hilkat şeceresinin sultanı Rahman’ı bir bilmek, vahdet-i ilahiyeyi aynelyakîn temaşa edebilmek için kâinatın mecmuunda tecelli eden birlik mührünü görebilmek gerekmektedir. Halık’ın birliğine intikal için kâinata nasıl bakılması gerektiğini ifade eden ‘Sırr-ı Vahdet’, tevhid-i hakiki olan hâli ve şuhudî bir mazhariyete vuslat için elzem olduğu düşünülmektedir.
Tevhid; “birsin ve teksin, eşsiz ve benzersizsin, şeriklere ve vekillere ihtiyaçtan münezzehsin Allah’ım” manalarını tazammun etmektedir. Âlem çarşısının her tarafında temaşa edilen birlik mührünü görememek, san’atlı eserleri tesadüflere yahut sebeplere havale etmek şirk ile ifade edilmektedir.
Kâinata ‘Sırr-ı Vahdet’ dürbünü ile yani birlik sırrı ile bakılmadığında, âlemin inşasında istihdam ve istimal edilen unsurlar fail oldukları zannedilmekte, yani ilim, irade, kudret gibi sıfatların sahibi olarak görülmekte, Sani’-i Âlem inkâr edilmekte yahut mahlûkatın hilkatinde bulunan maksatlar gizlenmekte, her şey abesiyete inkılap etmektedir.
Cüz’de, yani parçada görülen ve küll’e yani bütüne ait delilleri fark edememek tevhid-i hakikiye ermeyi engellemekte, sadece lisana mahsus amiyâne bir tevhid mertebesi ile iktifa edilmektedir.
Evet ait olduğu bedenden koparılmış, tek başına kalmış bir uzvun büyük ölçüde değerini yitirmesi misali, âleme vahdet sırrı ile bakamamak mahlûkatın kıymetini tenzil etmekte, belki de sukutuna sebebiyet vermektedir.
Varlığa ‘Sırr-ı Vahdet’ ile bakmak, tahavvülat-ı zerratın gâye ve hikmetlerini görebilmek, atomdan seyyarelere kadar kâinatı bütün cihetleri ile aynı zatın mülkü ve mührü olarak görebilmektir.
Âleme ‘Sırr-ı Vahdet’ ile nazar kılmak, tüm unsurların birbiriyle olan münasebetlerini öğrenmek, her biri harf mesabesinde olan mahlûkatın tek bir Halık tarafından bir kitap gibi manidar yazıldığına ve yaratıldığına intikal edebilmektir.
Kâinata ‘Sırr-ı Vahdet’ ile nazar etmek; ‘hilkat ailesinde’ görülen teavün (yardımlaşma), tesanüd (dayanışma), teanük (kucaklaşma), tecavüb (cevaplaşma) hakikatlerini görebilmek içtimai uhuvvete sebebiyet vermekte, müminler arasında hakiki muhabbeti ve muaveneti vücuda getirmektedir. Evet, mükevvenatta cari ‘kevni uhuvveti’ temaşa etmek, içtimai hayatta uhuvvet sırrına göre hareketi intaç etmektedir.
Nurlu külliyatta geçen, “Tevhid-i imani elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi vahdet-i içtimaiyatı iktiza eder”. ifadesi, itikadi birlemenin içtimai birleşmeyi yani uhuvveti vücuda getirmesi gerektiğini bildirmektedir. Yani itikadi vahdetin, içtimai vahdeti yani uhuvveti ve muhabbeti tevlid etmesi beklenmektedir.
İslami cemaatlerin devamı ve kıvamı, hak adına kıyamı şer’i uhuvvetin tesisini istemekte, varlık ailesiyle yaratan adına elele, omuz omuza, yan yana olmayı gerektirmektedir. Demek iman kardeşliği, tevhid-i imaniyenin muhakkak bir neticesi manasına gelmekte, içtimai tevhidin en zahir tezahürü, müminler arasında uhuvvetin tahakkuku ile gerçekleşmektedir.
Unsurların kesretine hayat veren ‘Sırrı Vahdet’ gibi, manevi hayatın vesilesi olan uhuvvet ve muhabbet de kesrete bir nevi vahdet vermekte, fenayı yani dağılmayı, bekaya yani devama inkılap ettirmektedir.
Kâinatı ‘Sırr-ı Vahdet’ penceresinden Sani’ adına seyretmek; zerresiyle kürresiyle tüm âlemin aynı zatın mülkü olduğuna kanaat getirmek, yani hatem-i ehadiyete intikal etmek kemalat-ı insaniyeye medar kabiliyetlerin inkişafına hizmet etmektedir.
İlmi ve şuuri olarak kâinat Halık’ını birlemek, ameli manada hulusiyetin kemaline kuvvet vermekte, a’mal ve hareketlerini birliğine şahit olduğu Rahman adına yerine getirmek fıtrileşmektedir. Tevhid-i hakikiye vuslat, ubudiyeti ‘Vahid ve Ehad’ namına yapmak ile kemale ermektedir.
Elhasıl; eşyaya ve mahlûkata ‘Sırr-ı Vahdet’ ile bakış her şeyi ilahi bir nakış olarak göstermekte, san’attaki nakşı Nakkaş’ı adına seyir ile insanı arş-ı kemalata yükseltmektedir. Cüz’lere hasr-ı nazardan külle intikal edemeyenler, ‘Sırr-ı Vahdet’ ile âlemdeki intizamın Nazzam’ını göremeyenler ya iman edememekte yahut şirk ile âlûde âmiyane bir tasdik ile yetinmektedir.
Kesreti vahdete inkılap ettiren hayat, nasıl ki vücudu dağılmaktan korumakta, hayatın sürur içinde huzurunu doğurmaktadır. Aynen öyle de; ‘Sırr-ı Vahdet’ ile kâinata nazar kılmak, insanı hâlî ve şuhûdî bir tevhid melekesine çıkarmakta, kalbin hayatlanmasına sebep olmaktadır...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.