Akıl ve…

Kainat insan zihni ile çözülecek bir muamma değil. Bu uçsuz bucaksız olayı, insan ilişkilerini, tabiat duruşlarını küçük idraki ile çözümleyemez. Bu yüzden kainat bir muamma-ı müşkülküşadır. Onun anahtarı olan insan ‘ben’i de tılsım-ı hayret fezadır. Hz. İbrahim’in uçsuz bucaksız kainatın sahibini kendi muakelesi ile çözmeye kalkması ve bir takım neticelerle batmayan, sönmeyen birini bulması bir muamma çözmektir. Ama onun zekası vahyin ışığı ile bakarak çözmüş. İşte peygamberler hep bu muamma kainatı Allah’ın verdiği ışıkla çözmüşler.

Eski Yunan, kör, sağır bakış açıları ile hakikati muammayı görmek istemiş ama karışık, karma karışık telakkiler ortaya çıkarmış. İnsanlığı asırlarca yanlış bakış açıları ile yönlendirmiş. Hala o hedefsiz bakış açısı dünya ilminin gündeminden düşmemiş. Çünkü batı felsefesi Allah ile bağlantılı düşünmeyi kendine yedirememiş. İnsan aklı çok büyük bir şey ya! Yaratılışın esrarını nereden çözsün bu küçük yirmi voltluk lamba?

Necip Fazıl akılla ilgili hayli imajlar söylemiştir. Akıl konusunda fikir yürütmek genellikle filozofların ve kelamcıların alanıdır. 1939’da yazmış olduğu iki mısralık bir şiirinde aklı cüceye benzetir. Kozmik bilmece hayatın anlamını, insanın manasını, insan ve Allah ilişkilerini, varlık ve yaratılışın mahiyeti konusudur. Şair buna “bilmece salıncağı“ der. Ama akıl o salıncakta sadece çocuktur. Çok görsel bir imaj. O sorunların hakkından gelemez. Onu “bir ufacık fıçıcık içi dolu turşucuk“ diye ifade eder. Bu saf akıldır ama akıl vahyin ışığında hayata bakarsa o zaman bilmeceyi çözer. Bu yöne temas etmez Necip Fazıl. Vahyin ışığı olmadığı dönemlerde insanlar vahşet içindedirler.

Çile şiirinde önceleri aklının mutlak hakikatı aramaktaki aczini görmüş, yıkık ve şaşkın dolaşmıştır. Benliğin kazanında aklın kepçesi benliğin manasını çözememiştir:

Aylarca gezindim yıkık ve şaşkın
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe
Deliler köyünden bir menzil aşkın
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Çözülemeyen fikir bir kelepçe olur, tıkanır. 1944 de yazdığı O’nun sanatı isimli şiirde aklı aciz ilan eder.

Yok bir yoktur
Akıl ermez
Ne de çoktur

Necip Fazıl hapishanede yine varlığı sorgulamaktadır ama akıl çıkmazları çözemez. Onun zoru içindedir. Şair çok zaman akıldan yana değil kalpten yana davranır. 18 yüzyıla kadar akıl suskun, kalp ayaktadır. Dinler kalbin hakimiyetidir ama o da çok zaman sınırları belli olmayan bir hakimiyettir. Kilisenin kalbi yarı kör bir kalptir. Aklı soruşturmayı bastırmıştır. “Dünya döner” dediği için bir filozofu ölümün eşiğine getirmiştir. Kilisede tövbe şarkıları söylemeye mahkum edilmiştir.

Necip Fazıl muamma karşısında şaşkındır:

Bir alem ki gökler boru içinde
Akıl almazların zoru içinde
Üst üste sorular soru içinde
Düşün mü konuş mu sus mu unut mu
Buradan insan mı çıkar tabut mu?

Necip Fazıl bize ilmi aklın da diğer akılların da geleceğini söyler, beklenti içindedir.  Bediüzzaman’ın nasıl batı felsefesi ve ilminin, sanatının görmediği, giremediği aklı getirip bütün eserine hakim yaptığını görememiştir. Biz de hala bekliyoruz böyle bir dehayı.

Yalnız iman ve fikir, ne sevgili ne kardeş
Bir akıl gelecek ki akıllar delirecek.

Şu Bediüzzaman’ın fikir okyanusuna doğru bir yorumcu getirmedin Allah’ım hikmeti sana malumdur.

Eğer güneşin ışığı varmıyorsa bunun nedeni nedir acaba? Bu yüzden Necip Fazıl da akıldan mutazarrırdır.

Çekilmez akılla bu kadar sancı
Akıl bir çürük diş, at kurtulursun!

Akıl şüpheleri çözemeyince kalbi yanlış yola çeker. Hem akıl susar, hem de kalp. Aklı cüceye, çürük dişe benzetir şair. Bir de yırtık çuvala benzetir.

Akıl yırtık çuval sökük dağarcık
Kafa bir kase
Akla yoktur çıkar yol
Ne hesap ne hendese

Görmemişseniz adamı, gözünüz açılmamış, kim gösterecek ki, bizimkiler sıraya girmişler.

Akıl çözemezse o zaman büyük şöleni düşünür. Memleketi sel götürsün sen kevser suyunun yanında mutlu ol, yanında da huriler. Sonra yine der;

Yalnız göze güvenen şu kör akılcıya bak
Başını kuma sokmuş devekuşundan ahmak

Artık karar vermiştir;

Nasıl, niçin delisi aklı susturmakta iş
Sırtında dağlarca yük namaza durmakta iş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum
  • himmet / 19 Kasım 2020 Perşembe 13:55

    Bir Avrupalı düşünür " biz Avrupalılar hepimiz akdenizin kıyısında barınan kurbağalar gibiyiz"diyor. Bizi de Bediüzzaman denizinın bir yerine koy, buülkede onu layıkıyla tanıyan bir devlet adamı yazar, fikir adamı biyograf gördün mü , gördünse beni yalanla ben de sana katılayım, arkadaşım.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mehmet Yılmaz / 19 Kasım 2020 Perşembe 12:11

    "Şu Bediüzzaman’ın fikir okyanusuna doğru bir yorumcu getirmedin."
    Bu cümleye katılmıyorum hocam

    Yanıtla (1) (0)
  • Erdem Akça / 19 Kasım 2020 Perşembe 09:32

    Güzel yazınız için tebrik ederim Hocam. Şiir olarak Necip Fazıl'a benzeyen, gerçekten şiir tadı verenlerden birisi Bahaeddin Karakoç'tur. Onun ve " Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm/ Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm" diyen şair Erdem Beyazıt da sizin inceleme konunuz olabilecek şairler. Özellikle Ka'b bin Züheyr'in Banet Suad kasidesini inceleseniz çok hoş olurdu. Saadeti, Suad isimli bir kadına benzeterek arayışla geçen ömrünü, Süad'ı ancak Hz. Peygamber'in (ASM) yanında ve Kur'an ile bulabildiğini anlatan eşsiz bir kaside... Hırsa-i Saadeti kendisine hediye ettirtecek derece şahane bir şiir. Siz inceleseniz daha neler neler çıkar diye düşünüyorum. Hürmetlerimle...

    Yanıtla (0) (0)