
Muhammed Numan ÖZEL
Ebediyet Arzusu ve İstikâmet
İnsan mevzulu bir çok yazıyı sarf-ı kelâm etmeye gayret ettim. Çünkü sermayemiz ömür ve insan olunca yazıların ardı arkası kesilmiyor. İnsan yaratılışında bir ebediyet arzusunu taşımaktadır. Kalp ve ruhunun en derin köşelerinde bu en temel ihtiyacını yani sonsuz bir hayat isteğini hissetmektedir.
"Bir dâr-ı ebedîde bekâsını, aşk derecesinde arzuluyor."[1] İnsanın fıtratına dercedilen ebediyet arzusunun ne kadar güçlü olduğunu ve bu arzunun doğru bir şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir. Ancak bu bekaya ulaşmak için, dünya hayatını istikâmet üzere yaşamak elzemdir. İstikâmet her mevzuda en büyük nimettir, keramettir. Başka kerameti aramaya gerek yoktur.
Fıtratın Ebediyeti Arzulaması
İnsan sadece dünya için yaratılmış olsaydı, içinde bu kadar kuvvetli bir sonsuzluk ebediyet isteği olmazdı. İnsanın fıtratı ebediyetten sonsuzluktan haber verdiği buradan anlaşılıyor aslında. Bir insan bir şeyi istiyorsa bu istediği şeyi bildiğini göstermektedir. İşte bu da insan ruhunun ebedi bir ruhtan geldiğini gösterir.
Geçici bir hayatın tatmin edemeyeceği bir ruh yapısına sahip olması, onun fani bir varlık olmadığını, bilakis sonsuz bir hayata namzet olduğunu göstermektedir.
İnsanın yaratılışında var olan bu ebediyet isteği, ancak iman ve istikâmetle gerçek bir karşılık bulur. Çünkü ebediyet olmazsa insan hislerini istikâmetle tutamaz, bu iradeyi gösteremez.
“Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir. En ehemm ve en elzem işler, takdim edilecektir.”[2]
Dünyanın bir misafirhane, asıl yurdun ise ahiret olduğunun şuurunda olmalı insan.
İnsanın bu dünyada istikâmet üzere yaşaması, ahiret saadetinin anahtarıdır. Çünkü dünya, ahiretin tarlasıdır ve burada yapılan her amel, sonsuz ebedî bir hayatın temel taşlarını oluşturmaktadır. Bu kolay bir şey veya alelade değildir. Sonsuzluk ve ebediyet var işin içinde. Yani çocuk oyuncağı değil.
Bekâyı Kazanmanın Yolu İstikâmetten Geçmektedir
İnsan, ebedi bir hayatta mutluluğa kavuşmayı istiyorsa, dünya hayatını da ona uygun bir şekilde yaşamak zorundadır.
İstikâmet, yani doğru, ölçülü ve dengeli bir yaşam, insanın hem dünya hem de ahiret saadetini kazanmasını sağlar. İstikâmet insanı teyakkuzda tutan bir kuvvedir.
İstikâmeti de şu şekilde inceleyebiliriz.
a) İnançta İstikâmet
İnsan, yaratılışındaki sonsuzluk arzusunu, ebediyeti yanlış yollara saparak tatmin etmeye çalışmaz. Batıl inançlar veya sadece dünyaya yönelmek, onu istikâmetten uzaklaştırır.
Tevhid, insanın bu sonsuzluk arzusunu hakiki bir temele oturtur. Allah’a inanmak, insanı fani bir varlık olmadığını ve sonsuz bir hayata hazırlandığını anlamaya yönlendirir.
b) Amelde İstikâmet
İnsan, ebedi hayatta saadeti kazanmak istiyorsa, dünyadaki hayatında Allah’ın rızasını kazanacak işler yapmalıdır. Namaz, oruç, infak gibi ibadetler istikamet üzere bir hayatın olmazsa olmazları yol taşlarıdır.
Allah’a kulluk etmek, insanın dünyevi hayatını da ahirete uygun bir istikâmetle yaşamasını sağlar. Burada şunu da unutmamak gerekir ki, İnsanlar davranışlarımıza, Allah niyetlerimize göre bizi değerlendirir. Bu sebeple kalbimizde ki samimiyetin yani ihlâsın tezahürü olan ahlâkî davranışlarımızda hassas olmalıyız.
c) Ahlâkta ve Davranışta İstikâmet
İstikâmet, sadece ibadetlerle sınırlı değildir; insanın ahlâkı, ticareti, aile hayatı ve sosyal ilişkileri de bu doğrultuda olmalıdır.
Merhamet, doğruluk, adalet ve tevâzû gibi değerler, insanın dünya hayatındaki istikâmetinin birer göstergesidir. Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz ki Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru olanlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”[3] ayeti, istikâmetin önemini ve ebedi saadete giden yolu göstermektedir.
Ebediyetin Anahtarı İstikâmetli Bir Hayat Yaşamaktan Geçmektedir
Bu dünya, insanın ebediyet için hazırlanacağı bir imtihan yurdudur. Eğer istikâmet üzere yaşarsa, ebedi saadete kavuşacaktır. Ama gaflete düşüp sadece dünyaya bağlanırsa, fıtratındaki sonsuzluk arzusu hüsranla sonuçlanır. Çünkü insanın beklediği ebedi saadet, dünya nimetlerine hapsolmuş bir hayatla kazanılamaz.
Ancak Allah’ın rızasına uygun bir hayat sürenler, fıtratlarına uygun bir yaşam tarzı seçmiş olurlar.
Cennetin nefsin kolay kolay istemediği, Cehenneminse nefsin büyük bir tutkuyla istediği şeylerle çepeçevre sarılı olduğu unutulmamalıdır.
İnsan ebedi bir hayatta var olmayı ister. Yok olmayı kesinlikle kabul etmez. Bu arzunun gerçekleşmesi için dünya hayatını istikâmet üzere yaşaması gerekir. Yani, Allah’ın gösterdiği yolda yürüyerek, ahiret için hazırlanmalıdır. Ancak bu şekilde insan, fıtratına uygun bir hayat sürmüş olur ve gerçek bekaya ulaşır.
İnsana emanet verilen istidatlar çok büyük bir definedir; onu iyi muhafaza etme gereği de buradan çıkmaktadır. Çünkü onların istikametli olmasıyla insan ebediyette mutlu mesut olabilir. İşte bu define, iman, ibadet ve istikametle korunursa, insan ebedi saadeti kazanır. Gerçek bekâ, ancak istikametle mümkündür. Bunun haricinde kalan şeyler doğruluğu kesin olmayan varsayımlar, faraziyatlardır.
Ne mutlu fıtrat dini üzerine nefsini ve neslini muhafaza etme gayretinde olana..
Selâm ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.