Mehmet EVREN
Ali abi Rabbine kavuştu!
Uzun yıllardır Kur'an ve iman hizmetinde bulunan bir ağabeyimizi daha ebedi istiratgâhına yolcu ettik. Onlar çile dolu hizmet hayatlarını bitirip gittiler birer birer. Bize hüzün kaldı. Onlardan ayrı kalmanın hüznü. Evet, Ali Göllü abi Nur bahçesinin bir ağacıydı. O ağaç kesilince orada bir boşluk kaldı. Olsun o Hakkın rahmetine, üstadına ve sevdiklerine kavuştu. Ne mutlu ona!..
Belki Kayseri’nin hemen her semtinde, her caddesinde, her dershanesinde ve derslerin yapıldığı evlere giden her sokakta Ali abiden kalan acı-tatlı bir hatıra vardır.
Sene 1976, onunla ve adaşı olan ve hepimizin ağabeyi olan Ali Mutlu ağabeyle ilk tanışmamız; Kayseri’de Kurdoğlu Apartmanındaki dershanede olmuştu. Henüz eğitim enstitüsünde okuyan, çiçeği burnunda, masumiyeti yüzünde okunan gencecik bir üniversite öğrencisiydi. Cevvaldi, konuşkandı, ismiyle müsemma güler ve mütebbessim yüzlüydü. Her şeyden önce asildi, yerinde ağır ve mertti, sözünü esirgemez, doğruları çekinmeden kim olursa olsun kırmadan tebessüm ederek nükteli bir edayla söylerdi. Mütebessim simasıyla yeni gelenlerle yakından ilgilenir yardımcı olurdu. Bundan aldığı zevki ve lezzeti simasında görmek mümkündü.
Katıldığı toplantılarda konuşulan konuyla ilgili Risale-i Nurlardan bildiklerini çekinmeden sakin ve güleç yüzlü bir tavırla ifade etmeye çalışırdı. Doğru bildiği hakikatleri kimsenin kınamasından ve tepkisinden çekinmeyerek bilâperva söylerdi.
Onunla Kayseri’de dört yılımız beraber geçti. Tabi “biz kervancı o hancı” misali. Biz okulu bitirince hayata atıldık. O hancılığını bırakmadı, hancılığında sebat etti, hep hancı olarak kalmayı tercih etti. Tâ ömrü vefa edinceye kadar. Bu zor bir görevdi ama o zora talib oldu. Ne mutlu ona.
Onun hayatı çok sıkıntılı geçti. Çünkü o zor olanı seçmişti. Birçok badireler yaşadı fakat pes etmedi, sadakat gösterdi, sebat etti. Çünkü o davasına öyle inanmıştı ve inandığı gibi yaşamaya çalıştı.
Evet, O, “esbab dağdağasından ve vesâitin karanlık perdelerinden kurtulup”, hayatın sorumluluklarını ve zahmetini omzundan attı, rahata ve rahmete gitti. O dünyaya ve dünyanın geçici, ehemmiyetsiz meyvelerini değil, baki meyvelerin kaynağı olan Kur’an ve İman hizmetine talip oldu. Rahatı ve ücreti değil zahmeti ve külfeti tercih etti. Soyadı Göllü’ydü, kalbi de soyadı gibi engindi. Cevvaldı, “fıtratı müteheyyic”di “rahatı say ve cidalde” buluyordu ve bunu filen yaşıyordu. Bu vücud gemisinin kendisine ait olmadığına belki, bir Hayy-ı Kayyûma ait olduğuna ve bu gemide bir dümenci neferi olduğuna inanmıştı. Onun için kendine ait olan görevini en güzel şekilde yerine getirmeye çalıştı. Bu dünyaya geliş gayesinin farkında olduğu için hayatını iman ve Kur’an hizmetine vakfetti ve görevini istikametle yapmaya gayret etti.
O “her hayrın Onun elinde olduğunu, her işlediği hayrın amel defterine geçeceğini, her işlediği salih amellerinin, Onun yanında kaydedildiğine inanmıştı. Ve “Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, “Eyvah, malımız harap olup sa’yimiz hebâ oldu. Şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik” demeyiniz, feryad edip me’yus olmayınız. Çünkü sizin herşeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl sizi celb edip yeraltında muvakkaten durdurur, sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz.” müjdeli nida ile müjdelendiğine şüphesi yoktu.
Sonuç olarak: “Bütün müjdelerin fevkinde” olan” Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?” Dünyanın bin sene mes’udâne hayatı, bir saat hayatına mukàbil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline (cemalini görmeye) mukàbil (karşılk) gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî (dünyanın geçici) mahbuplarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemâl, (dünyada bulunan varlıklardaki bütün güzellikler) Onun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi; ve bütün Cennet, bütün letâfetiyle, bir cilve-i rahmeti; ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve câzibeler, bir lem’a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezelin, bir Mahbub-u Lâyezâlin daire-i huzuruna gidiyorsunuz. Ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennete çağırılıyorsunuz.” Hadisin müjdeli manasına masadak olması temmenisiyle… Ruhu şad olsun, mekanı cennet olsun Ali abimizin!...
Cenab-ı Hak, ailesine, yakınlarına ve dostlarına sabr-ı cemil versin! Amin!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.