Allah katında günlerin en büyüğü: Kurban Bayramı

Sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelen Kurban, dini bir terim olarak,  “İbadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak, ya da bu şekilde boğazlanan hayvan”  demektir.  Arapça da bu şekilde kesilen hayvana udhiyye denilir.[1]

Kurban ibadeti Hz. Adem (a.s.m.) zamanında başlamış ve tüm ümmetlerde geçerli olmuştur. Niteliği ve şartları elbette ki her ümmette göre değişiklik arz etmiş olabilir. Kurbanın Hz. Adem (a.s.m.) in çocuklarıyla başladığını ayeti kerime şöyle ifade eder: “(Ey Muhammed) Onlara Adem’in iki oğlu ile ilgili haberi hakkıyla oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti.”[2] Her ümmet içinde Kurban kesmenin meşru olduğu da ayette şöyle ifade edilir: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık.”[3]

Kurban kesmek şeair (İslam’ın sembolü) olan ibadetlerdendir. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle der: “Kurbanlık deve ve sığırları da, sizin için Allah’ın (dininin) nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. O halde, onları saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit (yani canları çıktığında) onların etlerinden yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin emrinize verdik ki şükredesiniz.”[4] Bugünkü şekliyle dinimizdeki kurban ibadeti Hz. İbrahim(a.s.) ile başlayıp günümüze kadar gelmiştir. İslam dininde Peygamberimize Kurban ibadeti emir tarzıyla ifade buyrulmuş ve şöyle denilmiştir: “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.”[5]

Kurban ibadetinin kesin dayanağı, konu ile ilgili Peygamberimizin(a.s.m.) sözleri ve uygulamalarıdır. Kurban ibadeti, hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Peygamberimiz, birçok hadisinde kurban kesilmesini teşvik etmektedir. Konu ile ilgili bazı hadisler şöyledir: “Âdemoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmaz. Şüphesiz ki kesilen kurban kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnakları ile gelir. Hiç şüphe yok ki kesilen kurban, kanı yere akmadan önce Allah katında kabul görür. Öyleyse gönüllerinizi kurban ile hoş ediniz.”  “Kim imkânı olduğu halde kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın.” Hasan bin Ali (r.a.) rivayet ediyor: “Kim ki gönül hoşluğuyla ve kestiği kurban’ın sevabını Allah’tan umarak kurban keserse bu onun için cehennem ateşine karşı perde olur.”

Hz. Fatıma (r.a.) bir kurban bayramı günü kurbanını kestirirken içeride oturuyordu. Resulüllah (a.s.m.) ona yaklaştı ve şöyle buyurdu: “Ya Fatıma! Kalk da kurbanlık hayvanının başucunda hazır bulun. Çünkü gerçekten onun kanından damlayacak ilk damla sebebiyle, sana, Allah’ın senin geçmiş günahlarını bağışlaması vardır. Bunun üzerine Hz. Fatıma (r.a.) sordu: “Ya Resulüllah! Bu sadece ehli beyt’ten olan bizim için mi has bir fazilettir, yoksa hem bizim, hem de bütün Müslümanlar için midir? Efendimiz(a.s.m.) şu cevabı verdi: Hayır, hem bizim için, hem Müslümanlar içindir.” “Hiçbir para, Allah yanında, Kurban günü kesilen hayvan için harcanandan daha sevimli değildir.”

Ashabı Kiram’dan bazısı, Resulüllah(a.s.m.)Efendimize sordu: “ Ya Resulüllah! Bu kesilen kurbanlar nedir, ne mana taşıyor? Atanız İbrahim’in (a.s.) sünnetidir, buyurdu. Bizim için bunda ne gibi fayda var? Diye sorunca, Efendimiz(a.s.m.) şu cevabı verdi: Yününden her kıl için bir iyilik ve sevap vardır. Yününden mi? Evet yününden her kıl için bir sevap ve iyilik vardır.”[6]

Peygamberimiz’in (a.s.m.) bir hadisi de şöyledir:”Kurbanlarınıza iyi davranınız; Zira onlar kıyamet günü (Sıratta) binekleriniz olacaktır.”[7]

Kurbanın fıkhi hükmüne gelince bu konuda alimler farklı hükümler vermişlerdir. Ebu Hanife’ye göre vacip, diğer mezhep imamları ile Ebu Hanife’nin iki talebesi olan İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre kurban kesmek müekket sünnettir.

Kurban hakkında verdiğimiz bu kısa bilgiden sonra birazda bayramdan bahsedelim. Kurban ile ilgili bilgi için her okuyucudan ricamız kendi mezhebinin fıkıh kitaplarına bakmasıdır. Bayramlarla ilgili Peygamberimizden çok sayıda hadisler rivayet edilmiştir. Ancak bunlardan bir kısmını aktaracağız.

Peygamberimiz (a.s.m.) Medine’ye hicret etmişti. Onların senede iki günü bayram olarak kutladıklarını öğrendi. “Bu iki gün nedir? Bu günlerde ne yapıyorsunuz? Diye sordu: Medineli Müslümanlar, “Biz cahiliye devrinde bugünlerde çeşitli şenlikler yapar ve eğlenirdik. Cevabını verdiler. Allah Resulü(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah bu iki günü bunlardan daha hayırlı olan iki günle değiştirdi. Onlar da Ramazan ve Kurban bayramı günleridir.”[8]

Enes (r.a.) rivayet ediyor: “Allah, Ramazan ve Kurban bayramı günlerinde yeryüzünde rahmetiyle tecelli eder. Öyle ise namaz ve ziyaret için evlerden çıkın ki, rahmet size dokunsun.”[9] Enes (r.a.) rivayet ediyor: “İki bayramı lailahe illallah’lar la, Allah’ü Ekber’ler le, Elhamdulillah’lar ile Sübhanallah’lar ile süsleyiniz.”[10]

Abdullah İbni Amr anlatıyor: Resulüllah (a.s.m.) şöyle buyurdu: “Kurban gününü bayram olarak kutlamakla emrolundum. Onu bu ümmet için Allah bayram kılmıştır.”[11] Abdullah bin Huzafe’de Resulüllah’tan şöyle rivayet etmiştir: “Bu günler (bayram günleri)  yeme içme ve Allah’ı anma (zikrullah) günleridir.”[12] Diye ilanda bulundu. Abdullah bin Kurt tan rivayete göre de Resulüllah (s.a.v.) şöyle demiştir: “Allah katında günlerin en büyüğü Kurban bayramı günü ve kar günüdür. Sevr derki: Kar günü kurban bayramının ikinci günüdür.”

Bayram günleri sünnet olarak yapmamız gereken vazifelerden biride kabir ziyaretidir. Hz. Ali (r.a.) Bayram günü mezarlıklara çıkmak Peygamberimizin sünnetindendir, der. Yine bugünlerde zikredip bu zikirlerden hasıl olan sevabı da ölülerimizin ruhlarına bağışlamak Hz. Peygamber’in (a.s.m.) tavsiyesidir. Şöyle demiştir: “Bayram gününde kim üç üz kere ‘Sübhanallahi ve bihamdihi’ der ve sevabını da ölmüş Müslümanlara bağışlarsa her Müslüman kabrinin üzerine bir nur iner. Allah (c.c.), kendisi ölünce ona da bin nur gönderir.”[13]

Bediüzzaman Said Nursi bayramlarda zikre yapılan teşviklerin fazla olmasının sebebini şöyle izah eder: “Bayramlarda gaflet istila edip gayrı meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde zikrullah’a ve şükre azim terğibat vardır. Ta ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gafleti kaçırır.”[14] Bayram da özellikle tekbir getirilmesinin hikmetini de Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri şöyle ifade etmektedir: “Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi. Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber'lerle nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden Allahu ekber dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o Allahu ekber kelime-i kudsiyesini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade hacıların Arafat'ta ve iyd de beraber birden Allahu ekber demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahu ekber kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü'l-Arz ve Rabbü'l-Âlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledir diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.”[15]

 

Bayram da yapılması gereken diğer görevlerden bir kısmı da; Bayram namazı kılmak, teşrik günlerinde farz namazların arkasından tekbir getirmek, fakirleri, yoksulları, yetimleri, muhtaçları sevindirip onlara yardım etmek, akraba, dost, ahbap ziyaretinde bulunmaktır. Yine bayram da güzel elbiseler giyinmek sünnettir.

Değerli dostlar! Bayramda yapmamız gereken şeylerden biride dua etmektir. Özellikle İslam âleminin zalimlerden kurtuluşu ile Kobani, Şengal, Kudüs, Gazze, Arakan vb. yerlerde büyük mücadeleler veren kardeşlerimizin zafer kazanması için dua edelim.

Son olarak bayramınızı kutlar, bayramın İslam âlemi, memleketimiz ve tüm insanlık için hürriyet-i Şer’iyeye vesile olmasını Cenabı Haktan dilerim. Başka bir yazıda buluşmak dileğiyle Allah’a emanet olun. Selam ve dua ile.


[1] . Ali Bardakoğlu, “Kurban”, İlmihal II, TDV İSAM Yayınları, İstanbul 2000, sh. 1

[2] . Maide 5/27

[3]. Hac, 22/34

[4] . Hac,22/36

[5] . Kevser,108/2

[6] . Hafız El-Münziri, Hadislerle İslam c. 2 (Tergib ve Terhib), Tercüme: A. Muhtar Büyükçınar vd., Huzur Yayınevi, İstanbul 2003, sh. 534-538

[7] . Abdülkadir Geylani, Gunyetüt-Talibin, Çev: Abdülkadir Akçiçek, Sağlam Kitabevi, İstanbul 1980, sh. 729

[8] . Er-Rudani, Cem’ül-Fevaid c.2, Tercüme: Naim Erdoğan, Ocak Yayıncılık, İstanbul 2005, sh. 449-450

[9] . İmam Suyuti, Camiüs-Sağir c. 2, Çev: İsmail Mutlu vd., Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2002, sh. 513

[10] . A. g. e c. 3, sh. 1058

[11] . İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte c. 4, Akçağ-Zaman, sh. 525

[12] . A. g. e, sh. 527

[13] . İmam Gazali, Kalplerin Keşfi, Tercüme: Ömer Faruk Haznedaroğlu vd., Medine Yayıncılık, İstanbul t.y., sh. 528-529

[14]. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 631

[15] . Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 366

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.