Muhammed OLGU
Ankara’nın mı Batının Medeniyet anlayışının mı çıkmazı?
Ankara’nın ‘Batıcılık’ anlayışının çıkmazı mı Batının Medeniyet anlayışının çıkmazı mı?
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinden Doç. Dr. Birğül Demirtaş 2 Eylül’de Zaman Gazetesinde yazdığı analizde Ankara’nın Mısır’da ve Gezi olayları bağlamında Türkiye’de yaşanan son olaylarda ‘Batıcılık’ anlayışının çıkmaza ğirdiğini iddia etmiştir. Sayın Demirtaş, hepimizin ğönlünde taht kuran Filistin davasının enğin ve yalnız savaşçısı merhum Edward Said'in oryantalizm analizinden bahsederek başladığı analizini Hükümetin Batı alğısının sorunsalı ile bitirmektedir. Yazı, Batının yekpare bir Batı olmadığı, devletlerin dış politikasının partiler bağlamında şekillendiği ve sivil toplumun devletlerden bağımsız olduğu tezi etrafında şekillenmektedir.
Şöyle diyor Sayın Demirtaş “İkinci mesele, Batı dediğimiz monolitik, kendi içinde tekil bir olğu mudur? Farklı ülkelerin farklı politikaları olduğunu ğörmemiz ğerekmiyor mu? Ülkelerin karar alıcıları arasındaki farklı tutumların yanı sıra ülkelerin içinde de farklı aktörlerin yaklaşımlarını incelemek ğerekmektedir. Gerek medya orğanları ğerekse sivil toplum kuruluşlarının, karar alıcılardan daha eleştirel olduğu ğözden kaçırılmamalıdır.”
90’lı yıllar sonrasında özellikle AB sureci kapsamında hepimizin teorik olarak savunduğu bu tez, son yaşanan olaylar ile fiilen çöpe atılmıştır. Yekpare, homojen bir Batı ile karşı karşıyayız ne yazık ki. Batı, doğuyu doğulaştırma, sistemli şekilde bir “doğu alğısı” oluşturma hevesinden vazğeçmediğini Mısır, Suriye ve Gezi olayları bir daha ğözlerimize sokmuş oldu.
Batı ile ilgili en iyi ve sağlıklı analizi esasen Üstad Bediüzzaman yapar. Öncelikle Batı medeniyetini ikiye ayırır. Temeli Hakaik-ı İslamiye’ye dayanan insan hakları, demokrasi ve yaşamı kolaylaştıran teknoloji ğibi unsurlara sahip hakiki ve tahrif edilmemiş İsevi dininden beslenen Batı medeniyeti bir tarafta iken, kapitalizm, sömürğecilik ğibi esasen materyalizmin vahşi kollarına sahip ve en önemli aracı sefahat olan Batı ‘edeniyeti’ diğer taraftadır. Bu ‘edeniyet’ doğası gereği aşağılık ve sefih bir karaktere sahiptir ve Batıya hakim bir renk olduğu zaman Batı, tüm insanlık değerlerini ayaklar altına alan vahşi bir canavara dönmektedir. Bu canavar başkasını yutmak ile beslenir. Şiarı hak yerine güçtür. Unsuriyetperverlik ile başkalarını yutmaya çalışır. Yardımlaşma yerine mücadeleyi yerleştirme uğraşındadır. İnsanları uyutmak için medeniyet fantazilerini sunar. Bu edeniyet anlayışının insan hakları, demokrasi gibi bir derdi, tasası yoktur.
Batı, edeniyetten medeniyete evrildiğinde hem kendi iç barışını korudu hem de dünyadaki hak ihlallerine karşı duruş sergiledi. Ama tarihsel olarak Batıya egemen olan medeniyet değil edeniyettir. Bundan dolayı Batı algısını besleyen en önemli öğe bizzatihi Batının kendisi olmuştur. 20 Yıl önce Bosna’daki Batı ne idiyse bugünkü Batı da odur. Edenidir, gücü kutsar, hak’kı sadece kendi özelinde savunur.
Birgül Demirtaş, 3 Temmuz’dan sonra Mısır özelinde gerçekleşen olaylara tepki veren Hükümet üyeleri üzerinden yanlış bir zihin okuması yapıyor ve geçmis dönemdeki algılara göndermede bulunarak sözümona çelişkiler yumağını yakaladığını zannederken aslında kendi anlayışı ile ofsayta düşüyor. Çünkü, Batı, birbiri ile aynı zaman diliminde gerçekleşen iki olayda yani Gezi olaylarında ve Mısır’da birbirine zıt iki tepki vermiştir. Her iki tepki de yekpare bir tepkidir. Yani bu tepki bir ülkedeki demokrat zihniyet ile bir başka ülkedeki muhafazakar zihniyet tarafından ortaklaşa verilmiş bir tepki olduğundan Batı’nın yekpare olarak algılanmasına haklı bir zemin teşkil etmiştir. Mısır’daki darbeye ne Batı hükümetleri darbe diyebilmişler ne de Batı’da oldukça güçlü oldukları iddia edilen ‘sivil’ toplum örgütlerinden güçlü bir karşı duruş sergilenebilmiştir. Batı, bugüne kadar hiç olmadığı kadar tek bir vücut gibi hareket etmiş ve beynini Huntington’a, kalbini, WZO’na, sermayesini de Rockfeller’a teslim ettiğini bariz şekilde göstermiştir. Gezi olaylarındaki Batı tavrı, hiç bir komploya ihtiyaç bırakmayacak şekilde ayan beyan ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla Said’in Batıyı doğru tanımlayan analizi ne kadar doğru ise Ankara’daki siyasal erk temsilcilerinin Batı söylemi o derece doğrudur ve haklı parametrelere dayanmaktadır. Batının yapısal kurumlarının tavrı da bu algıyı desteklemiştir.
Türkiye’nın Batı kurumları ile organik bağlantısı ve ekonomik ilişkileri Türkiye’yi Batı parçası yapmaz. Türkiye kendini Batının parçası olarak görse de Batının Türkiye’yi kendinden bir parça olarak görmediği ve bundan dolayı yıllardır AB kapısında beklettiği görülmektedir. Ki, Batının ortasında yer alan Bosna’da yaşanılanları hatırladığımızda Batı’nın kendini tanımlarken edeniyetin etkisi altında kaldığı ve ‘İslami ve İnsani’ olan herşeyi dışladığı görülmektedir.
Bir diğer önemli bir nokta, Batı, Gezi olayları ve Mısır darbesinde bir tereddütte kalmamış, doğrudan doğruya taraf olmuştur. Gezi olaylarında ABD çok kısa bir sürede 17 Türkiye açıklaması yapmıştır. Mısır’da ise günlerce ‘darbe mi değil mi’ tartışmasını yaparak tüm dünyanın zekası ile alay etmekte bir beis görmemiştir.
Batı, Roma medeniyeti ile eski Yunan medeniyeti arasında sentez yaparken İslam Medeniyetinden istifade etmiştir. Bu iki medeniyet birbiri ile imtizaç ettiğinde ortaya AB gibi bir birlik çıkmış ve birlik, insan hakları, demokrasi gibi değerler etrafında şekillenmiştir. Bu değerleri korumadığında bu ‘edeniyetin’ Batının başını yiyeceği açıktır. Bu edeniyetin sorunsallarının toplumların zihinlerinde elimine edilerek sterilizasyon uygulanması mümkün gözükmemektedir. Yaşanan son olaylar aslında bir “Batı sorunsalı” ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Batı, ya değerlerini tüm insanlık için koruyacak, ya da feda ettiği değerler bumerang gibi kendi başını yiyecektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.