Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Arkadaşımla sokaklarda
Arkadaşım telefon etti çarşıya çıkalım diye.
Peki dedim indik aşağıya. Ana caddede sohbet ederek yürümeye başladık. Yüzyüze görüşmeyeli epey olmuştu. Onunla beraber olmak sevinçli ve bıraz da şımarık yapar beni.
Şehir merkezine ulaştığımızda öğlen ezanları okunmaya başladı. En yakın camide kıldık namazı. Derken acıkmıştık yeni açılan öz hizmetli (selfservis) bir dönerciye gittik. Lezzeti fena değildi kasada hafif itişme oldu ben geriledim.
Çıkıp yürümeye devam ederken Diyanet'in kitap mağazasına denk geldik. Selam verip içeri girdik. Çalıştıran genç, arkadaşın İHL'den eski öğrencisiymiş. Arkadaşım Diyanet baskısı İhlas ve Uhuvvet risalelerini sordu. "Hocam yok" dedi. "Ne zaman gelir" dediğinde, "bilmiyorum hocam ne zaman gönderirlerse" dedi. Arkadaş bozuldu, bir an önce getirmesini söyleyerek kapıya yöneldi. "Hocam çay içseydiniz" dediğinde "sonra" deyip sokağa attı kendini. Ben de arkasından.
Beş adım gitmeden içki ve kuruyemiş büfesinin önünde bulduk kendimizi. Arkadaş büfeciye selam verdi. Büfeci saygıyla selamımızı aldı ve işini bırakıp yer gösterdi oturduk. Hal hatır soruldu meğer bu genç de İHL'den eski bir öğrencisiymiş.
Arkadaşa çoğumuzun bildiği belki okuduğu dini gazeteyi sordu öğrencisi. Gazete bayii olduğu için az satılmasından üzüntüsünü dile getirdi. İkram ettiği maden suyunu içip teşekkür ve tokalaşarak ayrıldık. Burda bir soru soracak oldum arkadaş cevap vermek istemedi.
Sokakları arşınlarken küçük bir kız sesi. Sungur amca diye seslendi. Uzaktan bizi gören kız amcasına sesleniyordu. Sokağın karşısında esmerce zayıf iri gözlü bir çocuktu seslenen. Yanında arkadaşı da vardı. Tokalaşıp okulunu, sağlığını sordu arkadaşım. 4. sınıfa gidiyorlarmış. Dersleri iyiymiş.
Kızcağız Suriyeli Türkmen bir ailenin çocuğuymuş. Türkçeyi bu yüzden iyi konuştuğunu anladım. Yakında oturuyorlarmış. "Sungur amca ben bazı dualar biliyorum" deyip başladı okumaya. Biz de dinliyoruz. İnsanlar bakıp geçiyorlar..
Sübnhanekeden başlayıp salli barikten çıktı. Ciddiyetle tebrik etti arkadaş. Okulda değil evinde öğrendiğini öğrendik. Sonra arkadaşına sordu adı Rabia'ymış. Dua okumayı bilmediğini söyledi. Ailesi aslen Samsunluymuş. Sonra Fatiha'yı sordu arkadaş. Esma hemen okumaya başladı. Bir-iki yanlışını hemen oracıkta düzeltip doğru okutana kadar tekrarlattı arkadaşım.
Sonunda, "Kainatta en yüksek hakikat imandır imandan sonra namazdır" vecizesini iki tekrarda ezberletip yandaki büfeye yöneldi. Biz de arkasından. Ne içeceklerini sorup meyve sularını ellerine tutuşturdu. Sonra ceplerine para sıkıştırdı babasına selam söyledi. Derslerine iyi çalışmalarını söyledi tokalaşıp ayrıldık.
Bazı sorular soracaktım arkadaş yine oralı olmadı.
Sokaktan karşıya geçtiğimizde baktık bir çift genç karı koca. Adam sakallı kadın başörtülü. Baktım Pakistanlı gibi görünüyorlar. Selam verdi Sungur. "Arap mısınız ehlen sehlen" dedi. Adam "yok Pakistanlı" dedi. Sungur "zindabat Pakistan" deyince adamın mutluluğu ve gülüşü görülmeye değerdi. Eşine hoşgeldin dedik.
Ahmed Han İslamabad'ta İngilizce öğretmeniymiş. Baktık ki durduğumuz yer bir kuruyemişçinin önü. Sungur satıcıya taze kahve çekmesini söylerken Ahmed Han'la da konuşuyordu. Ben de bakıp duruyorum.
Cinnah, İkbal, Mevdudi isimlerine Pakistan-Türkiye kadim ezeli dost kelimeleri karışıyordu. Arkadaşımın el kol hareketleri havada uçuşuyordu. Ahmed Han'da İngilizce var bizde sadece Türkçe vardı...
Çekilen kahveyi misafire sunarken "Türk kahvesi Türk kahvesi" diyordu. Misafirler Antalya'dan İstanbul'a gideceklermiş. Adam üniversitede hocaymış. Türkilizce konuşmalarından anladım.
Beraberce yürürken Sungur elini gömlek cebine attı bir küçük kitap çıkarttı baktım İngilizce. Üstünde, "The hıgvay of the practıces of the prophet" yazıyordu. Hemen altında Bediüzzaman Said Nursi-Sözler" yazıyordu.
Arkadaş kitabı öptü ve Pakistanlı misafirin eline hürmetle tutuşturdu. Adamın gözlerine gitti gözüm öyle geldi ki bana mutluluktan uçacak gibiydi.
"Üztaz Said Nursi" diye diye kitabı öptü alnına götürdü kitabı okşayarak üst cebine koydu. Kucaklaşarak el sallayarak ayrıldık.
Sungur'a bir soru soracak oldum baktım heyecanı müsait değildi.
Yürümeye devam ederken ikindi ezanı okunuyordu. Arkadaş en yakın camiye dalacakken camii girişinde genç bir anne ve küçük kızı dileniyordu. Sungur bunlara bildiğimiz İslami selamı eksiksiz verdi. Kızın ismini sordu.Sude'ymiş. Kıza "Allah kaç" dedi. Kız biraz mahçup biraz sevinçli parmağıyla göstererek "bir" dedi. Arkadaş kağıt cinsinden bir para sıkıştırdı küçük çocuğun avcuna.
Namazı kıldık çıktık baktık yine anakız bekleşiyor. Arkadaş çocukla tokalaştı. Ve büyüyünce namaz kılıp kılmayacağını sordu. Kızcağız seslice "eveet" dedi. Sungur "afferin sana" deyip yine bir kağıt banknot verdi ve tokalaştı.
Yürümeye devam ettik karşımıza kağıt toplayan bir çocuk çıktı. Sungur yine selam verdi tokalaştı. Adı Cevat'mış iki gün önce yürüyerek Türkiye'ye gelmiş. "Said abi patronunuza selam söyle" dedi. "Sen Said'le mi kalıyorsun." Evet gibi yaptı Afganlı çocuk 13-14'ünde gösteriyordu. Sonra bir çok çocuk adı saydı çocuk tanıdığı için gülüp duruyordu. Sungur o çocukların hepsine selam söyledi.
Sungur Cevad'ın bileğinden tutuğu gibi çocuğu karşıdaki AVM'ye soktu. Biz de ardından tabii. Eliyle bir çember çizip istediklerini alabileceğini gösteriyordu. Sonra tek tek gösterip al al işareti yapıyordu.
Sungur bunları yaparken rahmetli Barış Manço aklıma geldi. Arkadaşım Barış Manço dilini kullanıyordu. O rahmetli bir Türkçe bir İngilizce'siyle dünyayı gezerken tüm ülkelerin insanıyla anlaşabiliyordu.
Hz. Mevlana'nın dediği gibi, "aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır."
Ben iyice sabırsızlanmıştım. Bana döndü "buyur birader" dedi. "Senin bu yaptıkların ne böyle" dedim. "Daha da tuhaflaşıyorsun. Öğrencilerin görse ne der sana. Böyle plansız pragramsız hizmet mi olur. İnsanları dersaneye götürmelisin önce. Sonra ayak üstü acele acele ne bu? Senin yaptığını Üstad yapmış mı hiç? Gezgin koşar adım hizmet mi yapılır?"
Sungur biraz üzüldü biraz bozuldu. "Birader ben böyleyim işte. Üstad kendine garibiüzzaman seyyar gazete hiçbir şeyinoğlu lakaplarını takmadı mı? Tabii okulda da çalışıyorum ama sokakta çalışma tarzım bu benim. Bunların hangisini şu an dersaneye götürebilirim. Ama dersaneyi ayaklarına getirmeye çalıştım. Hem dersanelerden bile insanımızın inanılmaz ürktüğünü biliyorsun.
Hız devrindeyiz bilmiyor musun? Bak o içkili büfeyi çalıştıran İHL mahcup fakat dine duyarlı. Mahcup olmasın diye maden suyunu içtik. Öbür öğrencimin çayını niye içmediğimizi çıkarabilirsin. O Suriye'li çocuğun ailesiyle tanışırız. Her ay dergisini evine götürür derginin içine çiçek ve harçlığını korum. Sonra dergiden Üstadla ilgili kısmı okuruz. Sorularla öğrenme ve anlamasını kontrol eder çaylarını içer giderim. Sonra geldiğimde tüm dergiden soracağımı ve okuması için söz alırım.
Bu çocuk çok akıllı beş kardeşler. O benim için imanlı bir nur talebesidir. Suriye'de ve Türkiye'de farketmez. Biz niyet ve gayretle zemin hazırlıyoruz. Birileri gelirse müsait bir ortam uygun eleman bulsun!
Pakistanlı aile misafir. İlkler ve özgünler unutulmayacağından Türkiye dostluğunu, Üstad ve Risale-i Nur'u unutamaz. Nasibinde varsa kendisi ileriye taşır. Bu ilk temas ilk haber.
O dilenci kız ikram ve rahmete muhtaç. Hem çıkarken para almaya şartlanmış. Biz girerken verdik soru sorduk bildi. Çıkarken verdik namaz kılma sözü aldık şefkatimizi insanca dokunarak gösterdik bu da zor unutulur.
Üstad ne diyor, "biz müminlerin imanına güç verecek ve dine meylettirecek şekilde hareket edeceğiz." Biz hidayete erdiremeyiz işimiz bu.
"Ahir zamanda vakit hızlı, insanlar bigane, mekanlar sıkıcı ben de sabırsız olduğumdan böyle çalışıyorum bilirsin birader. Ne yapayım yarına da çıkacağımı bilmiyorum. Nur dersanelerini merkez alan sayısız kardaşlarım ince ince sağlam ve planlı gidiyorlar. Onlar da benim için çalışıyor. Mekan meşrep farkı olmaksızın ve takdir edici yoldaş olduğumu zannettiğimden ben de nurholdingte pay sahibiyim inşaallah" dedi Sungur.
Kucaklaşıp ayrıldığımızda kafamı bir kez daha allakbullak etmişti aziz, sıddık, mübarek, gayretli, cevval kardaşım Sungur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.