Vehbi KARAKAŞ
Asıl acınacak olanlar zalimlerdir!
Asıl acınacak olanlar, zalimler, zorbalar, darbeciler, katliamcılar ve onların destekçileridir.
Çünkü zalimlerin, darbecilerin eziyet ettikleri ve öldürdükleri insanlar şehit olup ebedî saadete ve cennete uçmaktadırlar. Hırslarının, öfkelerinin, enelerinin, nefs-i emmarelerinin, şeytanlarının, gurur ve kibirlerinin esiri olan darbeci ve katliamcılar ise katliamları yüzünden ebedî cehennemi boylamaktadırlar.
Onun için diyorum ki asıl acınacak olanlar, ebedî cennete gidenler değil, ebedî cehennemi boylayanlardır!
Bu halleriyle zalimler, darbeyi başkalarına değil, kendilerine vurmuş olmaktadırlar. Kendi elleriyle kendi mezarlarını kazmakta, kendi cehennemlerini hazırlamaktadırlar.
Ne güzel buyuruyor Allah: “Allah onlara zulmetmedi, lakin onlar kendilerine zulmettiler.” Allah’ın istemediği ve razı olmadığı haksızlığı yaptılar, cehenneme düştüler.
Burası dünya efendiler. Burada zıtlar yan yana, hatta birbirine girmiş, iyiler ve kötüler aynı alemde bulunmakta. Çünkü burası imtihan dünyası. Çalışan da, çalışmayan da imtihan salonunda beraber bulunur.
Üstad-ı Muterem’in tesbitiyle söyleyelim: Dünya bir tarla, haşir bir harman, cennet ve cehennem birer ambardır. Dünya tarlasında ekileceğiz, biçileceğiz. Haşir harmanında: “Ey mücrimler! Bu gün (masumlardan) ayrılın!” nidasıyla savrulacağız. Samanlar ve dikenler yani Firavunlar ve Ebulehepler olarak bir tarafa, buğdaylar yani Ebubekirler ve Ömerler olarak ta bir tarafa ayrılacağız, cennet veya cehenneme konulacağız.
Allah korktuklarımızdan emin, umduklarımıza hepimizi nail eylesin. “Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil.” Vesselam.
EN BÜYÜK ŞÜKÜR, EN BÜYÜK MUSİBET
Ben en çok hamd ve şükrü bir musibete çattığım zaman yaparım; beni Rabbim daha büyük musibetlerden koruduğu ve kurtardığı için. Geçenlerde burnumu keskin bir yere çarptım. Kanamayı durduruncaya kadar söylediğim Elhamdulillah’ların sayısını ifade edemem. Ama en güzeli, musibetlerle uyarılmadan en büyük şükrü, en halis, en içli duayı Cenab-ı Mevlaya takdim etmektir. Tehlike anında dua korkudandır, her an dua sevdadandır. İki halde güzeldir ama ikincisi Peygamberimizin adeti ve sünnetidir. Allah bu hali hepimize nasip eylesin. Bize, musibetle değil, nasihatla uyanma bilinci nasip eylesin.
En büyük musibet, Allah’tan, Peygamber’den, Kur’an’dan, dinden, imandan, güzel ahlaktan, Allah’ın dinine hizmetten ve derslerden mahrum kalmaktır.
En büyük musibet, namazsız ve secdesiz yaşamaktır. En büyük musibet, hesapsız servete sahipken zekât verememektir.
En büyük musibet, serveti, sağlığı, gençliği Allah’ın razı olmadığı yerlerde harcamaktır. Çünkü bu servet ve imkânlar, yarın yani ahirette nar olarak insanın gövdesine yapıştırılacaktır. İşte bu, senin dünyada iken biriktirip zekâtını vermediğin servetindir, ye şimdi afiyet olsun, denilecektir.
Diğer dünyevi büyük musibetler, depremler, tsunamiler ve savaşlar bunun yanında hiç kalır. Çünkü bir insan, depremde, savaşta, zulme direnişte ölse, imanı varsa şehit olur, telef olan malı sadaka ve zekât yerine geçer. Ama gençliği, sağlığı ve servetiyle Allah yolunda olmayan ve imansız yaşayan bir insan ölse, pisipisine gider. Hem dünyasını kaybeder, hem de ahiretteki cennetini.
Onun için diyoruz ki namazsız kalmayın, derslerden uzak durmayın. Gördüğünüz zaman Allah’ı hatırlayacağınız kimseleri arkadaş ve danışman olarak seçin. Seçin ki şeytanlar sizin boynunuzu bükemesin, dünya ve ahiret cennetini elinizden alamasın.
Onun için Üstad-ı Muhterem: "Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Dine gelen musibetten her vakit Allah’ın dergahına sığınmak gerekir. Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler." demiştir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.