Asker Said Nursi'nin tabutunu yakmak istedi
Gazeteci Abdülkadir Selvi'nin "Ateşten Yıllar-Siyasette Said Nursi Tartışması" adlı kitabı yayınlandı
İlhan Toprak'ın haberi:
Türkiye'ye sığmayan ve 23 Mart 1960 çarşamba günü vefat eden Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili en fazla merak edilen "Kabri nerede?" sorusuna Gazeteci-yazar Abdülkadir Selvi, dönemin Bakanlar Kurulu tutanakları ve Emniyet zabıtlarıyla cevap veriyor.
Takvim yaprakları, 8 Temmuz 1960 Cuma gününü gösterirken, "Demokrasiye yaşatılan ilk şok" olan 27 Mayıs darbesinin mimarları 11. Bakanlar Kurulu toplantısını yapıyorlardı. Toplantının ana gündem maddesini Said Nursi'nin mezarının nakledilmesi oluşturuyordu. Darbenin Genelkurmay Başkanı Cemal Tural'ın "Nurculuk, Komünizm kadar tehlikelidir" şeklindeki ihtilalin zihniyetini gösteren açıklaması, Said Nursi'ye karşı duyulan hislerin de bir göstergesiydi. Bu zihniyet Bakanlar Kurulu kararıyla bir gece Şanlıurfa'daki kabrinden askerlerce alınan Nursi'nin cesedi bir uçurumun kenarına defnedilmişti.
Abdülkadir Selvi, "Ateşten Yıllar - Siyasette Said Nursi Tartışması" isimli kitabında Said Nursi'nin kabrinin taşınmasına karar verilen Bakanlar Kurulu toplantısının tutanağını da ilk kez kamuoyuyla paylaşıyor. 27 Mayıs Bakanlar Kurulu Toplantı Tutanakları'nın 1. cildinde dönemin İçişleri Bakanı İhsan Kızıloğlu'nun, Nursi'nin kabrinin taşınması Kardeşi Abdülmecid Ünlükul'un da gönderilmesi ve uçağa binildiği zaman gazetelere haber verilmesi görüşüne Başbakan Gürsel, "Matbuata (basına) hiç haber vermeyin...Matbuat sonradan haber alırsa, 'Kardeşi öyle istedi. Isparta'ya nakledildi' deriz. Herhalde bütün hazırlığı yapacaksınız. Oraya gidilecek...Urfa'daki kıt'alar da hazır olur ve bu iş yapılır" diyerek karşı çıkıyor.
KARDEŞİ ABDÜLMECİD EFENDİYE ZORLA DİLEKÇE İMZALATTILAR
Said Nursi'nin kabrini taşımayı en önemli meselelerden gören ihtilalciler halkın tepkisini çekmemek için de Nursi'nin kardeşi Abdülmecid Ünlükul'a kabrin değiştirilmesi için zorla dilekçe de imzalatırlar. Selvi kitabında konuyu şöyle anlatıyor: "Devir ihtilal devri emir ise darbecilerin emriydi. Emir, emirdi demiri de keserdi, mezarı da yıkardı. Polis nezaretinde Konya Valiliğine çağrılan Abdülmecid Ünlükul'a paşalar; 'Bu dilekçeyi imzalamaya mecbursun. Devlet böyle istiyor' dediler. Abdülmecid Ünlükul, kendisine uzatılan evrakı imzalamış ancak işi henüz bitmemişti. Cemal Tural bu iş için Diyarbakır'dan özel bir uçakla gelmişti. Abdülmecid Ünlükul'u da yanına alarak Urfa'ya hareket etti. 10 Temmuz 1960 günüydü. Urfa'ya varıldığında öğle vakti henüz aşılmıştı. Akşamın olması karanlığın kavuşması beklenecekti. Abdülmecid Ünlükul Karaköprü mevkiindeki alaya götürüldü. Nöbetçi subaya teslim edildi. Sadece mühim bir zat olduğu dikkat edilmesi gerektiği talimatı verildi..." Selvi kitabının sayfalarında Nursi'nin kardeşi Abdülmecid Ünlükul'a zorla imzalattırılan belgeye de yer veriyor.
İKİNCİ BİR İHTİLAL YAPILIYOR SANDIK
Kabrin naklinden önce Ankara, Konya, Diyarbakır, Urfa ve Isparta'da olağanüstü hal ilan edildiği ve Isparta ve Urfa'daki nurcular tek tek gözaltına alındığını belirten Selvi kitabında Urfa'daki "Dehşet gecesini" şöyle anlatıyor: "Urfa'nın giriş ve çıkışları tutulmuş, sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, polisler izinli sayılmış, gece bekçilerinin dahi evlerinden çıkmasına izin verilmemişti. Askeri cemselerin biri geliyor diğeri gidiyor, tankların paletlerinın çıkardığı sesler gecenin karanlığında Urfa'ya dehşet salıyordu. Urfa'da tam bir dehşet gecesi yaşanıyordu..." Abdülkadir Selvi "Dehşet gecesini" olayın şahitlerinden şöyle yansıtıyor: "Sadece Dergah değil, tüm Urfa hem de sokak tutulmuştu. Astsubay Recep Tomaçoğlu, 'Sanki şehirde bir savaş meydana gelmiş gibiydi' diye anlatıyordu o geceyi. Astsubay Cavit Şahin, 'İkinci bir ihtilal oluyor herhalde. Acaba bu ihtilali kim yapıyor diye kendi aramızda konuşmuştuk. Bütün kışlayı ikinci bir emre kadar dışarı bırakmamışlardı.'
Bediüzzaman Said Nursi'nin kabrinin açılması için gecenin çökmesinin beklendiğini belirten Abdülkadir Selvi kitabında, "Yatsı namazından sonra iri yarı dört asker Dergah'a Bediüzzaman'ın kabrinin bulunduğu yere getirildi. O ana kadar nereye gittiklerini onlar da bilmiyordu. İlk balyozu Siirt'li Hüsnü salladı. Vurdu vurdu ama mermer lahiti kıramadı. Bir başkası aldı o da vurdu vurdu kıramadı. Sonra balyozu Pehlivan lakaplı Trabzonlu Yusuf aldı. Tarabzonlu Yusuf balyozu salladı salladı olmadı. Üstten vurdu olmadı, ayak ucuna geçti. Mezarın yıkılması işlemi tam bir saat sürdü. Jandarma Er Yusuf Hayol şöyle diyor: 'Bizler de mezar taşlarını kıramayınca, alttan ayak tarafından eştik, tabutu oradan çekip çıkardık" şeklinde anlatıyor.
ASKERİYE DELİLLERİ YOK ETTİ
Urfa'daki Dergah'tan alınan Said Nursi'nin naaşı, tabuta konulur ve ve askeri bir uçakla havaalanına getirilir. Ancak tabut alanda hazır bekleyen uçağa sığmaz. Bu duruma fena halde sinirlenen Cemal Tural ikinci bir uçak ister ve Nursi'nin naaşı o uçakla Afyon'a götürülür. Ancak Halilurrahman Dergahındaki parçalanan Nursi'nin kabri ile ilgili tüm deliller yok edilmesi gerekir. Abdülkadir Selvi kitabında bu olayı şahitlerin ağızlarından şöyle anlatır: "Urfa'da sabah olmadan parçalanan mezarın izlerini yok etmeye çalışıyorlardı. Parçalanan mermer lahitin parçaları Kuruköprü'deki Jandarma alayının yemekhanesinin bir köşesine gizlendi. Jandarma Er Yusuf Savaş o günleri anlatırken şu ifadeleri kullanıyordu: 'Sivil halk görmesin diye parçaları dahi oralara sokuşturmuşlardı. Mermer kırıkları görünür de askeriyenin çaldığı bilinir ve anlaşılır diye çekiniyorlardı.' Mermer parçaları gizlenmiş Dergah'taki ipek halılar gece yarısı gizlice önce vilayete, ardından da Suriye topraklarında bulunan Caber kalesine kaçırılmıştı..."
TABUT YANMAYINCA GÖMDÜK
Mezarın parçaları ve diğer eşyalar kaybedildikten sonra sıra tabuta gelmişti. "Ateşten Yıllar - Siyasette Said Nursi Tartışması" isimli kitabında Selvi, tabut ile ilgili olarak yapılanları yine dönemin şahitlerinin ağzından şöyle aktarıyor: " Şimdi yok edilme sırası tabuta gelmişti. Jandarma Er Yusuf Hayol'dan dinleyelim: 'Biz yedi jandarma tabutu aldık, boş olarak Urfa'dan çıktık. Diyarbakır yolunda Karaköy Köprüsü vardır. O tepeye gidip boş tabutun üzerine iki bidon benzin döktük, etişledik, benzinler yanıyor ama galvanizli tabut yanmıyordu. Dört bidon daha döktük, yine tabutu yakamadık. Bunun üzerine tabutu oraya gömdük."
ISPARTA'DA BİR GECE YARISI
Said Nursi'nin naşının Urfa'dan alınarak uçakla Afyon'a oradan da karayoluyla Isparta'ya götürülmesi ve yaşananlar ile ilgili Selvi kitabında şunları anlatıyor: "Bir gece önce Urfa'daki telaş bu kez Isparta'da yaşanıyordu. Şehirde sadece askerlerin ayak sesleri, devriye gezen araçların gürültüleri işitiliyordu. Şehir zifiri karanlığa gömülmüş, şehir mezarlığının etrafı askerlerce sarılmıştı. Mezarlığa giden yollar askeri araçlarla tutuldu, şehirdeki devriyelerin sayısı arttırıldı, o gece sokağa çıkma yasağı uygulandı. Askeri araçlar şehir mezarlığına doğru yaklaştırıldı. Urfa'dan getirilen tabut, Isparta şehir mezarlığının yola en yakın kısmında araçtan çıkarıldı. Etrafta kuş uçurtulmuyordu. Araçların farları kapatıldı. Ağaçlar tarafından kapatılan bir yarın kenarına gece karanlığında el fenerlerinin ışığında kazılan bir mezara defnedildi."
Abdülkadir Selvi defin işlemi ile ilgili olarak da Isparta'da tutulan ve Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivlerinde muhafaza edilen tutanağa da kitabının sayfaları arasında yer veriyor.
Siyaset üstü bir kitap
Abdülkadir Selvi'nin son kitabı, "Ateşten Yıllar - Siyasette Said Nursi Tartışması" Türkiye'nin bir dönemine de ışık tutuyor. "Siyaseti değil, siyaset üstü bir meseleyi okumayı vaad eden" kitabında Selvi, Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatından kesitler sunuyor. Üstad'ın siyasete bakışı, hizmetleri, yaşantısı gibi konulara da değinen Yazar, siyasilerin Said Nursi'ye bakışlarını ise farklı bir dille irdeliyor. Selvi, Türkiye'nin siyasi tarihine damgasını vuran üç isim Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve İsmet İnönü'nün Nursi hakkındaki düşüncelerine ışık tutuyor. Said Nursi isminin bazı dönemlerde gündeme gelmesine de değinen Selvi, son olarak "Demokratik Açılım"ın sembol isminin yine Nursi olduğuna dikkat çekiyor. Nesil yayınlarından çıkan Abdülkadir Selvi'nin son kitabında ilk kez yayınlanan Bakanlar Kurulu tutanakları da arşiv çalışması yapanlar için büyük bir fırsat sunuyor.
Yeni Şafak