Nurettin HUYUT
“Batı düşmanlığı baki kalmalı” mı?
İslam ülkelerinde meydana gelen gelişmeler üzerine kalem erbabı serd-i kelam etmeye devam ediyor.
Bin Ladin’in öldürülmesi ve cesedinin denize gömülmesi bu tartışmalara yeni boyutlar kazandırdı ve kazandırmaya da devam edecek.
Batı anlayışına göre bu olay bir teröristin öldürülmesidir. On yıl sonra da olsa zafer kazanılmıştır.
İslam dünyasında ise farklı düşünceler var.
Taliban örgütü ve benzeri örgütler “intikam yemini” etti/ediyor. Ama diğer yandan İslam Ülkelerindeki bazı örgütler Batı ağzı ile konuşabiliyor.
Mehmet Barlas gibi hakperest insanlar ise ülkemize yönelik değerlendirmelerde bulunuyor. “El Kaide’nin alternatifi Said Nursi’nin öğretisidir” diyor. Aslında en doğru yaklaşım budur diyebilirim.
Demek ki, İslam’a hizmet ediyorum diyenler arasında farklı iki akım söz konusu,
Biri Bediüzzaman’ın açtığı Kur’an yolunu izleyenler.
Diğeri ise tarihin derinliklerinde oluşmuş anlayışın bir ürünü olan gerçekte İslam dini ile de çok bağdaşmayacak, ama görüntüsü İslam’dan kaynaklanıyor gibi algılanan silahlı mücadele yolu…
Bu iki anlayış “cihat” adı altında yapılan hizmetleri şekillendirmektedir.
Bir diğer ifade ile biri “cihad-ı maneviyi” önerirken diğeri maddi cihadı (hiçbir ölçü ve kaide tanımadan) uygun görmektedir.
Bir zamanlar İhvan-ı Müslimin Teşkilatının yaptığını şimdilerde El Kaide üstlenmiş gibi… Geldiğimiz noktada anlıyoruz ki, Batının baskısı olduğu sürece de bu anlayış bir şekilde devam edecektir.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim. Savaşın mantığı olmaz, ya öldürürsün veya ölürsün. O nedenle savaşanlardan her iki cephedekilerin de öldürmeye kilitlenmiş olması olayın tabiatıyla açıklanabilir.
Bunu önleyecek ve durduracak olan da “Siyaset-i Aliye-i İslami’ye” anlayışı olacaktır. Yani, İslam’ın Yüksek Siyaseti... Bu nasıl gerçekleşecek ve ne zaman tahakkuk edecek bilemiyoruz. Bildiğimiz bu mesele “Bediüzzaman’ın öğretileri”nin yayılması ile mümkün olacağıdır.
Yani Müslümanlar bir birlerini tanıdıkça ve kendi inançları ile ilgili “nurani bağları” öğrendikçe ifade edilen bu yüksek siyaset gerçekleşmiş olacaktır.
Bir diğer ifade ile Müminler kendi dünyevi menfaatleri yerine dinin yüksek menfaatlerini ve İlahi emirleri ön planda tutacak “kubbeli binalardaki taşlar gibi” kenetlenecekler. Ardından İlahi rahmetin de yardımıyla bu iş çözülecektir.
Bu gelişme aynı zamanda dünya hayatını da düzene sokacak ve haksız saldırıların önüne geçilmiş olacaktır.
Bu konuda “Nur Talebelerine büyük iş düşüyor” derken bir şeye dikkat etmek gerekiyor. Dünyanın genel gidişatı, insanlığın ulaştığı kültür seviyesi, Müslümanların dinlerini bilme derecesi bu noktada önem arz ediyor.
“Batı düşmanlığı baki kalmalı” kaidesi Taliban eylemlerine cevaz vermediği gibi, batıdan gelecek demokratik anlayışı reddetmeyi de gerektirmiyor.
Risale-i Nur’un mantık ölçüleri her hangi bir olayı değerlendirirken toptancı anlayışla yaklaşmaz. İyi yönlerini ayrı değerlendirir, kötü yönlerini de ayrı.
Batıya düşman olalım ama ne kadar? Hangi çizgiler içinde… Malum, Batıdan fenler geliyor, teknoloji geliyor, bilim geliyor. Hem “ilim müminin yitiğidir nerede bulsa alır” mealindeki hadis-i şerifi hatırlarsak bunların hiçbirine ve bunları üretenlere düşmanca tavır almamız mümkün değildir.
O halde düşman olunacak şey bellidir. Batıya ve batılıya değil, batının yanlış uygulamalarına, düşmanca fikirlerine düşman olmak ve o düşmanlıkta ısrar etmek esas olmalıdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.