Bayram Yüksel: Bediüzzaman’ın hizmeti çok zordur ama...
Bayram Yüksel, Ali Uçar, Mehmet Çiçek ağabeylerimizi rahmet dualarımızla anıyoruz
Risale Haber-Haber Merkezi
Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin en yakın talebelerinden Bayram Yüksel Ağabey, 20 sene önce bugün, 19 Kasım 1997 tarihinde, Almanya’dan dönüş yaparken, Bulgaristan’da geçirdikleri bir trafik kazası sebebiyle Ali Uçar ve Mehmet Çiçek ağabeylerle beraber vefat etmişti. Bayram Yüksel, Ali Uçar, Mehmet Çiçek ağabeylerimizi rahmet dualarımızla anıyoruz.
Bayram Yüksel, Bediüzzaman Hazretlerinin son yolculuğu olan Isparta-Urfa yolunda, otomobilde bulunan üç kişiden birisidir. Said Nursi Hazretlerinin dünya gözüyle son gördüğü, vefatından birkaç saniye evvel eliyle boynuna sarıldığı ağabeyimizdir.
Hayatlarını iman-Kur’an hizmetlerine vakfetmiş olan Bayram Yüksel ve Ali Uçar ağabeyler, 19 Kasım 1997 tarihinde hayatları gibi canlarını da Allah yolunda vermişlerdi.
***
Vefat yıldönümü vesilesiyle Ömer Özcan’ın Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabından naklen Bayram Yüksel ağabeyden bir hatıra:
“AMAN YA RABBİ, ZÜBEYİR AĞABEYİ GÖNDER!” DİYE DUA EDİYORDUM
Sene 1956 idi… Kitapların Ankara’da tab’ı sırasında Üstad; Zübeyir, Ceylan ve Tahiri ağabeyleri Ankara’ya gönderdi. Onlar hatt-ı Kuran’ı iyi bildikleri için, yanlışlık olmasın diye... Hüsnü kardeş Urfa’da idi. Babası ağır hasta olduğu için Zübeyir Ağabey Konya’ya geçti. Ben Üstad’ın yanında yalnız kaldım. Bir de Mahmut (Çalışkan) kardeş vardı. O zaman çok zayıftı, şoförlük yapardı. Isparta’dayız… O kadar çok yoruluyordum ki… Gece ikide kalkıyordum. Bulaşıklar, gelen-giden, Üstad’ın hizmetleri, mektuplar... “Aman ya Rabbi, Zübeyir Ağabeyi gönder!” diye dua ederdim.
“MESLEĞİMİZDE SAFLIK YOKTUR” DERDİ
Ertesi günü Üstad’ımızla Emirdağ’a gittik. Mahmut kardeş şoför... Oradan Eskişehir’e geçtik. Ben dua ediyordum, “Aman ya Rabbi, Zübeyir Ağabeyi gönder!” Eskişehir’de en fazla Üstad’ımıza suikast yaparlar diye korkuyorduk. Üstad’ın her şeyine dikkat etmemiz lazımdı. Üstad saflığı, ahmaklığı affetmezdi. Projektör gibi her anı kontrol etmek isterdi. “Mesleğimizde saflık yoktur” derdi. Ben en fazla Üstad’ımızın yemeklerine zehir atılmasından korkuyordum, çok dikkat ediyordum.
BANA “KEÇELİ! SEN TALEBE-İ ULÛMUN TAYİNATINDAN MES’ULSÜN” DEDİ
Eskişehir Yıldız Oteli’nin iki kapısı var; birisi garaj kapısı. Etrafımızı polisler sardı. Bir termos vardı. Ben mutfaktan ayrılamıyorum. Arabada Üstad’ımızın tayınat sepeti var. Sepetin içinde Üstad’ımızın tayınat torbası vardır; içinde para vardır. (*) Üstad bir bağladı mı kilit gibidir, herkes açamazdı. Baktım Mahmut yok. Hemen geri geldim. Üstad sepeti sordu, “Sepet nerede?” dedi. “Mahmut gitmiş Üstad’ım” dedim. Üstad çok kızdı. Sonra Mahmut geldi, sepeti getirdi. Üstad, “Aç sepeti” dedi. Baktık paralar aynı duruyor. Bana: “Keçeli! Sen mes’ulsün, talebe-i ulûmun tayinatından mes’ulsün…” dedi.
ÜSTAD’IN HİZMETİ ÇOK ZORDUR, AMA...
O gece Salih Özcan ve Mustafa Osman ağabeyler Üstad’ı ziyarete geldiler. Üstad çok memnun oldu, onlara iltifatlar etti. Kış günü, fakat Yıldız Oteli’nde soba yaktırmıyorlardı. Biz başka bir otel bulduk. Üstad’ın hizmeti çok zordur, ama sonradan hikmetlerini gördüm, her şeyinde bir hikmetini gördüm. Saflığı, ahmaklığı hiç affetmezdi, her şeye dikkat isterdi. Üstad’ın yanına çok dessas insanlar gelirdi. Çok şükür bizim zamanımızda zehirlenme olmadı, daha evvel çok olmuş...
(*) Said Nursi’nin şahsi parası yoktu. Hayatını Kur’an hizmetlerine vakfeden talebelerinin tayınat parası vardı yanında. Ahmed Aytimur Ağabey bu meseleyi şöyle izah ediyor:
“Tayinat meselesini nasıl yapıyordu Üstad Hazretleri?
“Bunlar risalelerde var, oradan okuyun... Mesela: İnebolu’daki Ahmet Nazif Çelebi, Üstad Hazretlerine telif ücreti olarak “onda birini al” diye ısrar ediyor… Üstad Hazretleri almıyor… Nazif Çelebi ısrar edince Üstad Hazretleri alıyor, talebelere dağıtıyor… Onda birini... Mesela bu kitap kaça mal oldu; diyelim beş liraya, onda biri elli kuruş eder… Elli kuruşu alıp tayinat olarak dağıtıyordu... Kitap satılsa da satılmasa da biz Üstad’a veriyorduk. Fakat doğrusu ben hepsini Üstad’a vermek istiyordum. Fakat Üstad Hazretleri almadı, kabul etmedi... “Tayinattan başka almaya mezun değilim” dedi. Üstad kendisi de yalnız tayinat alırdı. “Said de bir hizmetkârdır. Hayatta tayinini alabilir.” Diyor ya...
“Bak Üstad burada ne diyor: ‘… Kendi elbisemi ve lüzumlu eşyamı satıp o para ile kendi kitablarımı, yazan kardeşlerimden satın alıyorum. Tâ Risale-i Nur'un ihlâsına dünya menfaatleri girmesin, bir zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp hiçbir şeye âlet edilmesin.” (Emirdağ Lâhikası 273)
Ahmet Aytimur Ağabey Emirdağ Lahikasını getirdi ve aşağıdaki kısmı da okudu bize.
“Cenab-ı Erhamürrâhimîn'e hadsiz şükür olsun ki, Eski Said gibi şimdi Risale-i Nur kendi hakikî talebelerinin tayinlerini neşriyatıyla mükemmel vermeye başlamış. A'zamî ihlâsı kırmamak için Risale-i Nur has talebelerine, hususan nafakasını tedarik edemeyenleri tam tamına idare edecek derecede Risale-i Nur'un satılan nüshalarının beşten birisi Risale-i Nur'un hakkı olduğu cihetle şimdi elli-altmış talebesine kâfi sermayesi çıkıyor. Benim (bîçare Said'in) içinde hiçbir hakkı yoktur.” (Emirdağ Lâhikası-II 232)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.