Bediüzzaman, cemaati siyasi aktör haline getirmedi
Safa Mürsel: Topuzu Nur'a tercihi gerektiren hangi sebep var?
"Bediüzzaman'ın Devlet Felsefesi" isimle araştırma çalışmasının yazarı Safa Mürsel, hükümet ve hizmet hareketi arasında yaşananlara dair açıklama yaptı. Risale-i Nur'dan yaptığı alıntılarla Hizmet hareketi yetkililerini uyaran Mürsel, "Yoksa, hizmet stratejisi olarak operasyonel yolla “iman” boyutundan siyasi “hayat” evresine geçilmesi gerektiğine, karar mı verilmiştir?" diye sordu.
Mürsel'in açıklaması şöyle:
"Siyaset kurumunu öncelikle partiler belirler. Onun için demokrasinin vazgeçilmez kurumları kabul edilir. Sendikalar, üniversiteler ve diğer sivil toplum kuruluşları da siyaseti etkileyip yönlendirir. Şimdi siyaseti etkileyen bu unsurlara bir de “cemaat” kavramı eklendi.
Yolsuzluk operasyonu adıyla 17 Aralık 2013 günü yargı eliyle başlatılan süreç, cemaat kavramını siyaseti belirleyen bir aktör olarak gündeme taşıdı. Artık sadece bir kavramla değil, bu kavram üzerinden yürütülen bir tartışma ve hatta kavga ile karşı karşıyayız.
İnanan, inanmayan herkesin nazarında, dini ve manevi masumiyet ifade eden cemaat kavramı, bir hizmet hareketi tarafından siyasetin kurucu unsuru olarak öne çıkarılmakla kalınmamış, açıktan siyasi misyon yüklenerek ağır bir töhmet altına sokulmuştur. Halbuki cemaatler, kapısı herkese açık manevi sığınaklardır. Siyasi mücadele aracı haline getirilemez.
Baskıcı Kemalist ideolojinin Cumhuriyet tarihi boyunca, siyasete müdahil olabilecekleri şüphesi yüzünden cemaatler, “yıkıcı ve gerici hareketler” kategorisine alınarak, yürütme ve yargının ağır baskısına maruz kaldılar. Çoğulcu toplum yapımızın sivil alanında ve “uhrevi kardeşlik” temelinde “şahs-ı manevi” olarak kalması gereken bir “cemaat”in, siyasete aktör olarak gündeme oturması, adeta Kemalist kehaneti doğrulayan bir talihsizlik oldu.
Toplumun en yaygın ve güçlü manevi dinamiği olan cemaat gerçeği, tamiri güç güven yarası almıştır. Halbuki, cemaatler, akıl ve gönülleri manevi potasında koruyan masum kaynaklardır. Onları siyasi enstrümana dönüştürmek büyük bir vebaldir. Cemaatleri, siyasi aktörler haline getirme arayışı dün yanlıştı, bugün de yanlıştır. Ahmet Yeseviler, Mevlanalar, Bediüzzamanlar hiç böyle düşünmediler. İkaz ve irşatlarıyla hep tebliğ boyutunda kalmayı bildiler.
Siyaset yapmak elbette herkesin en tabii hakkıdır. Ayıp değildir, yasak değildir, suç değildir. Siyaset, partileşme ve seçim yoluyla meşruiyet içinde herkese açıktır. Bu gerçeği göz ardı ederek bir sabah, yolsuzluk var diye, yargı eliyle hükümeti adeta kalbinden hançerleyerek, meşruiyet kaygısı taşımayan aristokrat bir yönetim arayışına girerseniz, bunu adı siyaset yolsuzluğu olur. Demokrasiyi koruma adına hukuk içinde alınacak, acıtıcı tedbirlere de kendi elinizle zemin hazırlamış olursunuz. Ulvi ve manevi bir hizmeti riske atmaya değer mi?
Halbuki hizmet hareketi, eğitime ve manevi hayata ilişkin butik hizmetleriyle kendi dışındaki çevrelerde, hatırı sayılır bir saygı ve sempati kazanmıştı. Hükümetlerden, hatta devlet başta olmak üzere, her çevreden, işini kolaylaştırıcı destekleri almakta hiç zorlanmadı. Alınan sonuçları, herkes bu ülkenin kazanımı kabul etti. Belli alanlarda sağlanan başarıların özgüveni, hatta kibri, alınan bu sonuçları, bu ülkeye pahalıya mal etme hakkı verir mi?
Hizmet hareketinde hizmet eri olarak tanınmış, temsil misyonuna sahip nice insanın, yazılı, görsel ve sosyal medyada akşamdan sabaha siyasi bir aktöre dönüştüğünü görmek, havsalanın alacağı bir iş değildir. Bir hareketin mensuplarının “cümbür cemaat” bir görüntüyle “siyasi” alanda, “Kur’an talebesi” makamından “felsefe tilmizi” moduna geçmesi hayal kırıcıdır. Bu kadar ani değişimin sebebi nedir? Yoksa, hizmet stratejisi olarak operasyonel yolla “iman” boyutundan siyasi “hayat” evresine geçilmesi gerektiğine, karar mı verilmiştir? Halbuki “o yol(un) bataklığa girdi”ği, “mülevves ve ufunetli bir çamur içinde” olduğu söylenmedi mi? O çamurdan, kısa sürede üzerinize çok sıçradı, görmüyor musunuz? “Topuzu nura” tercihi gerektiren hangi sebep var?
Kazananı olmayan bir süreçte toplum olarak ağır bedeller ödüyoruz. Hükümet ve cemaat arasında yaşanan 17 Aralık geriliminin siyasi, ekonomik ve sosyal alandaki yüksek maliyeti, milletin kayıplarına yazılıyor. Böyle bir duyarsızlığı, “toptan imha” diye 28 Şubat’çılar göze almıştı, bu defa zarar verme işi cemaate mi düştü? Bu misyon kendisine yakışacak mı? Uluslararası güçlerin ve rakiplerimizin veremediği zararı kendi elimizle veriyoruz. Daha kötüsü, barışımız ve kardeşliğimiz örseleniyor.
Hizmet camiası, 17 Aralık girişimini, yargıyı adres göstererek sahiplenmekten kaçınıyor. Milleti çok “saf” yerine koyan bu tutumlarıyla toplum hafıza ve idrakini hiçe saydıklarını, bu dostlarımızın görmesi gerekiyor. İçeriden gelen bazı münferit sesler, toplumu “aptal” diye nitelese de, o toplum, ferasetiyle cemaatin yanlış yaptığını ve yaş tahtaya bastığını görüyor. Uluslararası sonuçlara namzet, “menfi hareket” niteliğinde fahiş bir hata yapılmıştır. Süratle geri dönülmesi tarihi bir görevdir. Bugüne kadar binbir emekle kazanılan itibarın toplum nezdinde “aşınmakta” olduğunu herkes görmelidir. Haklılık için gerekçe üretmeye, sosyolojik ve siyasi analizler geliştirmeye hiç gerek yoktur. Ülke gerçeklerinden kopuk mecralarda duran bir hareketin, palyatif koalisyonlarla uzun vadede, hatta orta vadede bile bir geleceği olamaz. Kısa vadeli pırıltılı boncuklar kimseyi yanıltmamalıdır."
Kaynak: Rotahaber
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.