Dr. Selçuk ESKİÇUBUK
Bediüzzaman için 4 temel esas ve 4 dört kelime nedir?
Bilim insanları, yeryüzünde gözlediğimiz şu kusursuz düzenin esaslarının "dört temel kuvvet" üzerinde kurulmuş olduğunu söylerler. Bu kuvvetler, “Güçlü nükleer kuvvet, zayıf nükleer kuvvet, yerçekimi kuvveti ve elektromanyetik kuvvet”lerdir. İçinde yaşadığımız yapılarında 4 temel direği vardır, kullandığımız eşyaların(masa, sandalye, koltuk, sehpa gibi) da sağlam denge üzerinde olabilmesi için 4 ayağı vardır.
Yeryüzü kitabının harflerini, kelimelerini, cümlelerini, satırlarını ve sayfalarını okuyan din önderleri de asırlar boyunca kendilerini Allah’a götüren çeşitli hak yollar bulmuş ve o yolda ilerlemişlerdir. Her asrın taşıtları farklı olduğu gibi yolları da farklıdır. Her asrın hastalıkları, tereddütleri de farklı farklıdır. Toplumu manevi hastalıklarından kurtaracak din önderleri de yaşadıkları asra uygun reçeteler yazmışlar ve çevresindeki insanları aydınlatmışlardır. İmam-ı Gazali, Fahreddin-i Razii Mevlana Celâleddin-i Rumî, Celâleddin-i Suyutî, İmam-ı Rabbani ve Mevlânâ Halid-i Bağdadî gibi ünlülerini birçoğumuz duymuştur.
Ehl-i sünnet dairesinde bulunan bütün meslek ve meşreplerin kaynağı, menşei Kur’an ve sünnettir. Bu yüzden hepsi de hak ve güzeldir. Kimse kalkıp, şu meslek hak ve güzeldir, ama diğerleri çirkin ve batıldır diyemez. Nur mesleğinin haricinde Nakşilik, Kadrilik, Şazelilik, Mevlevilik, Halidiye,.. gibi daha yüzlerce hak tarik ve meslekler vardır ki, hepsinin menşe ve medarı Kur’an ve sünnettir.
Bediüzzaman da geçmişteki bu önderleri kabul etmekle beraber artık bu dalalet asrında insanlara tesir etmek için şahıslara bağlılıktan ziyade onların oluşturdukları manevi yapının daha önemli ve kalıcı olacağına dikkatleri çekmiştir.
*Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acip ve komitecilik ve şahs-ı mânevî-i dalâletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı mânevî müceddid olmak lâzım gelir.” (Emirdağ Lâhikası)
*Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur’ân’dan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kasır fehmimle Kur’ân’dan istifade ettiğim ‘acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür’ tarîkıdır. …Tarîkattan ziyade hakikattır, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın: Acz ve fakr ve kusurunu, Cenâb-ı Hakk’a karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir.(26. Söz, Zeyl)
*Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksad: Mana-yı harfî, mana-yı ismî, niyet, nazardır. Şöyle ki:
Cenâb-ı Hakk'ın masivasına (yani kâinata) mana-yı harfiyle ve Onun hesabına bakmak lâzımdır. Mana-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatadır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Evet isteyen istediği hak yoldaki İslami kaynaktan beslenebilir, kendi mizacına uygun bir yol seçebilir ama kendisine Nur talebesi ünvanını verecekse onun bazı şartları vardır, o şartları da Bediüzzaman koymuş ve şöyle açıklamıştı:
*Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözler'i kendi malı ve te'lifi gibi hissedip sahib çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin. (Mektubat, 26. Mektub)
*Evet, eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu veyahut mahdut makamlar bulunurdu. O makama müteaddit istidatlar namzet olurdu. Gıptakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir; gıptakârâne müzâhameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur, hizmetini tekmil eder. Pederâne, mürşidâne mesleklerdeki gıptakârâne hırs-ı sevap ve ulüvv-ü himmet cihetiyle çok zararlı ve hatarlı neticeler vücuda geldiğine delil, ehl-i tarikatin o kadar mühim ve azîm kemâlâtları ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtın ve rekabetin verdiği vahîm neticelerdir ki, onların o azîm, kudsî kuvvetleri bid'a rüzgârlarına karşı dayanamıyor. (Lem’alar,21.Lema)
Evet işte bu asırda Nur talebesi olmanın şartları, davranışları da böyle olmalıdır. Kardeşlik teması ana temadır, kimse kimsenin pederi de değil mürşidi de değildir. Kendi enaniyetini o nurun şahs-ı manevi havuzunda eritmeyen kendine de zarar verir, başkasına da.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.